bugün

görsel

güzelsin de kahpesin be istanbul..
içinde; deniz ve hüzün aynı anda akar dediler, inandık.

ama eğlenmesini bilene mavi boncuk veriyormuş. http://vimeo.com/56760358
(bkz: rüyadan uyanmak)
Gercekten gezecek guzide yerler barindirsa da trafik sorunu yuzunden bu yerleri anca sabah 10 aksam 4 arasi gezip eve donmek zorunda kalirsiniz. Herkesin dedigi gibi yasamak degil gezmek icin gidilmesi gerekir.
iste, an ve bul!
istanbul..
2013 yılında nüfusu 13 624 240 tır.
-burası için en güzel lafı sadık hoca söylemişti
-ne demişti ??
-hayal kırıklığının başkenti demişti.
biliyorum yukarıdaki diyalog istanbul için söylenmedi ama benim için durum sadık hoca söylemese bile tam olarak budur.

saat 2'de başlayan havaalanı maceramızın ilk yarım saatini ömür istasyonunda metrobüs bekleyerek geçirdik.adam başı 2 küsür liralık akbil basarak girmiş bulunduğumuz metrobüs durağında 30 dakika elimizde bavullarla metrobüs bekledik.e tabi haliyle değil bavullarla binmek içine adım atılması mümkün olmayan,insanların içiçe,birbirleriyle yekpare olduğu insan winrar'ı metrobüslerle karşılaştık.tabi bu arada çarpan mı dersin,itip kakan mı dersin ne ararsan haliyle mevcut.

daha sonra yemişim lan metrobüsünü otobüsle eminönü daha sonra vapurla kadiköy sonra da havataşla sabiha gökçen sloganıyla verdiğimiz paralara zerre üzülmeden e-5 kenarında otobüs beklemeye başladık.tabi attığımız üçbuçukları araba gürültüsünden duyamadık.normal istanbul şartları altında o durakta her üç otobüsten birinin eminönü otobüsü olması gerekirken,cenabetlikte son nokta olduğumuzdan(abdestliyiz de her türlü,cinsel münasebet desen hak getire yok öle bişey) gelen 15. otobüs eminönü otobüsü çıktı.ya allah buna da şükür deyip otobüse biniverdik.çapa durağında otobüse binen yaşlı teyzeye yer vermeyen gençlere birazcık küfür ettik.çok şükür orta yaşlı bir kadın teyzeyi gördü de yer verince yüzümüz güldü biraz da insanlık ölmedi dedik.

unkapanının orda normal istanbul şartlarına uygun olarak trafiğe yakalandık.bu arada da tabii otobüs şöförünün servis şöförü iken ettiği kavgada bacağına 6-7 cm giren ekmek bıçağının hikayesini,davanın durumunu, şöförün ne yapacağını bütün otobüs ahalisi olarak dinledik.

daha sonra unkapı trafiğini atlattıktan sonra ismiyle birebir uyan bir durağa tam 30 dakika yanaşmaya çalıştık.azapkapı durağı allahım bir durak adını bukadar mı hakeder.otobüsün içinde ayakta bildiğin ızdıraba kul olduk sırf bu durağa yanaşacağız diye.tabi 6 da uçak var saat olmuş 4 yusuf yusuf atmaya başladık.bu arada uçak kaçırılırsa diye planlar yapıldı.önce samandıra metro tesislerine geçiyoruz sabihadan daha sonra samsuna direk otobüs bulursak bilet alıyoruz.direk otobüs yoksa önce ankara daha sonra samsuna geçiyoruz.ama atladğımız bir detay var o da cepteki toplam 25 lira.sonra ona da çözüm bulduk kredi kartına kitleyeceğiz nasıl olsa ana baba öder rahatlığı çöktü üstümüze.

neyse zar zor kendimizi eminönüne atıverdik.otobüsten inip iskeleye yönlendiğimiz sırada benim bavulun teker kendini salıverdi.yandaki amca sağolsun yiğenim tekerim düştü tekerin diye uyardı da bu bavul niye gitmiyo lan sorumuza cvp bulduk.daha sonra 25 kiloluk bavulu kucaklayarak iskeleye koşan deliyi oynadım.eminönü bu performansımı ayakta alkışladı.nefes nefes iskeleyle vapur arasına düşmeyelim de ölmeyelim düşüncesiyle kendimizi attık vapura.vapurun yanında simit için dilenen martılarla beraber saat 4:30da vardık kadıköye.

bavulları havataşa yerleştirdikten sonra otobüsün 4:50de kalkacağını öğrendik ve biz bu uçağa ziksen yetişemeyiz dedik.4:50de otobüs kalktı içimizde hala az çok da olsa umut vardı.bu arada teyzenin biri görevlinin akbilden para çekmesine rağmen kendisinden fazla para aldığını iddaa ettiği için bi 10 dk akbil cihazı kontrol edildi.araç hareket halinde olsa neyse bi de üstüne kenara çekip kontrol ettiler bizim şalter iyice attı.gitmiyoduk eminegiyim saat oldu 5 uçak saat 6da daha bunun güvenlikten geçişi var üstüne check-in var aha da tarrağı yedik dedik.

yol üzerinde bir 5-10 trafiğe takıldık.bu arada ömrümüzden ömür gitti tabi.neyse zar zor, korkudan alta zıçıla zıçıla,saat 5:40'ta sabiha göçgene inmiş bulunduk.e tabii olarak bavulu araçtan çıkarma işlemine geldi sıra.arkadaşım kendi bavulunu kolayca aldı.benim tekerleği çıkmış ,sürüklerken dünyanın gürültüsünü yapan bavulumun üstünde başka bir bavul olduğundan bavulu direk alamadım .amcaya yalvardık resmen abi şu bavulu ver 20 dkmız kaldı diye.bu sırada bu akbilci teyze biz de alıcaz bavulumuzu diyerekten bize tribin kralını yaptı.ona içimizden bir güzel söverek havaalanına girdik.neyse güvenlikte sıra bekleyen insanlar anlayışlı çıktılar da direk geçtik güvenlikten.check-in kuyruğundan da aynı şekilde hemen geçip uçağa bir güzel biniverdik.

1 saatlik uçak yolculuğu için,ucuz bilet bulduk diye sabiha gökçenden bilet aldığımız için 4 saatlik kıçımızdan ter akıtan bir stres yaşadık.e totalde ne kadar ekstra para harcadık 40ar lira(havataş,havaş,su sigara,akbil,simit vs.).
atatürkten alsak aynı paraya geliyordu resmen.işte mallık bedava biz de resmen malız.

şimdi bu hikayenin esasında yukardaki diyalogla esasında pek fazla bir alakası yok.nerden yaptım ben bu çıkarımı şimdi sırf uçağa binmek için son dönemlerde yaşadığım en büyük stresi yaşadım.sırf bu şehrin saçma sapan ulaşım sistemi,adamı s.kip atan trafiği,insanlara nasıl davranılacağını bilmeyen bir ton insanından dolayı neredeyse sinirden çocuğumu kesicektim.

şimdi üniversite okuyan ,bu sene üniversiteyi bitirecek ve iş hayatına atılacak bir birey olarak düşünüyorum.ne hayallerle istanbula geldiğimi.
-taksime çıkmalar
-eminönünde balık ekmek yemeler
-canın sıkılınca bir beşiktaşa gidip boğaza bakmalar,
-tiyatrolar,sinemalar,konserler
-yeni insanlar,güzel arkadaşlıklar,
-güzel bir üniversite eğitimi,
-güzel bir iş,
-cihangir merdivenlerde içmeler.bu hayallerin gezmekle ilgili olanlarının çoğunu gerçekleştirdim.bilen bilir zaten bu gezme takılma hayallerini yaşamak için istanbulda yaşamak gerekmiyor.her hangi bir şehirden haftasonu için plan yapılıp uçağa atlanılsa bu dediklerim yapılabilir.

sonra düşünüyorum bu şehir bana ne verdi.
-damından yağmur damlaları akan,içindeki rutubetten camları buhar tutan,kaloriferleri yanmayan,sırf istanbulun içinde olduğu için saçma sapan bir semtteki kirası 700lira olan zikindirik bir ev
-4 yıl boyunca ne bayramda,ne özel günlerde bir tabak yemek getirmeyen ,insalığın ne olduğunu bilmeyen komşular
-trafikte harcanmış saatler
-bir gün rahat rahat bir toplu taşıma aracına binememe
-birbirine saygısı olmayan,sokakta öleyazsan ambulans çağırmayacak olan,bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığındaki saçma sapan insanlar,
-boktan bir üniversite eğitimi,
-çıkara dayalı arkadaş ilişkileri,
-cüzdan çaldırma
-istediğin hiçbir yere rahat rahat ulaşamama
-hayat pahalılığı

şimdi öbür taraftan işe başlasam bana ne verecek diye düşünmekteyim.okuduğum bölümden dolayı plaza gibi yerlerde çalışmak zaten hayal.varsa yoksa sanayi siteleri,fabrikalar,dökümhaneler.e malumunuz bu yerlerin hepsi istanbulda görünüp ya tekirdağda ya da kocaelinde.e ben bu fabrikalardan birinde iş buldum diyelim.ayrı bir konu olarak yeni başlayan mühendis maaşıyla işe başladım diyelim.alacağım bildiğiniz üzere maksimum bir buçuk milyar.

şimdi düşünüyorum.işe yakın olsun diye fabrikanın bulunduğu yerlerde ev tutsam.istanbulda yaşıyorum zaten diyemem.istanbulun zevklerinden yararlanmam için eşşekler gibi yol gitmem gerekiyor.yorgunluk,iş stresi derken bir aktivite için dışarı çıkmak istesem sadece cumartesi günüm var.hesap edersiniz ki gidişim ayrı bir olay dönüşüm ayrı bir olay.arabam olsa da olay,toplu taşıma kullansam da olay.

diyelim ki şehir içinden güzel bir semtte ev tuttum.maaşın %70 zaten ev kirasına gidecek.e ulaşım yine sıkıntı sabah 1.5 saat gidiş ,akşam 2 saat dönüş.sabah 8 akşam 5 fabrikadan ebem mikilcek bir de üstüne her gün trafikte 3.5 saatimi harcayacağım.e gün bitti.zaman kalmadı haliyle para kalmadı.e adama sormazlar mı ben niye çalışıyorum diye.sen harcayamamak için para kazanmak ne demek bilir misin?bana göre işte tam olarak bu.

bu düşüncelerden dolayı ben bu şehri hayal kırıklığının başkenti ilan ediyorum.isteyen fikrime katılır istemeyen katılmaz.kimseyi zorlayacak halimiz yok swh.bu nedenlerden dolayı umarım okul bitince başka bir şehirde iş bulurum da bu çileyi çekmek zorunda kalmam diye bir düşüncem var.ve umut etmekten başka bir çarem de yok.umarım herkes mutlu olduğu şekilde,mutlu olduğu yerlerde,mutlu olduğu kişilerle yaşayabilir.başka türlü deryada damla olan hayatlarımızı sinirle,stresle ,geçim kaygısıyla yaşamak zorunda kalacağız.ben ömrümün sonunda keşke demek istemeyenlerdeyim.umarım kimse de demez.
ey sen ne güzelsin ey kavgamızın şehri.

istanbula ve istanbula dair ona hatırlatan herşeyi özlemiş yazar söylemi.
çilesi derdi büyük memleket. doğma büyüme istanbullu olup üniversiteyi başka şehirde okuyup tekrar istanbula dönüyorsanız çiledeki büyüklüğü iki katına çıkaran memleket. istanbulun merkezi bir yer olmasından kaynaklanan anadoluda oturan her arkadaşın er yada geç istanbula gelmesi ve sizinle görüşmek istemesi akabinde kıramamanız gibi zorlukları çıkaran memlekettir.
istanbulda dogup buyudugunuz takdirde baska bir yerde yasamayi dusundurmez bile. trafik gurultu kalabalik gibi olumsuz yönleri olsa da butun bunlari görmezden gelmek icin de bircok sebep var. yaşanillasi yer istanbul.
pamela'nın nostaljik şarkısı, hoştur. hoşt. hoş işte.
sanırım vazgeçemediğim için daha iyi bir bölüm okumak varken ytüde okuyı kabul ettiğim şehir *~
gittigimde 1 hafta kalmakta zorlandigim sehir.guzelligin on para etmez bu bende ki ask olmasa derdirten sehir.
içi karanlık bu şehrin. kötülükler içine işlemiş, iyilikler dışarıda turluyor.
metroköy.
izmir'deyken dahi kendini özletebilen nadir şehirlerden birisi. dünya'nın başkenti.
aşık olduğun kötü bir sevgili gibidir. ne onla olur ne de onsuz.
18 şubat 2013 pazartesi günü en düşük sıcaklığı 3, en yüksek sıcaklığı 8 derece olacak şehir.
bu şehirde doğmuş ve büyümüş bir insanın, türkiye'nin olası herhangi bir şehrinde yaşaması çok güçtür.
aşık olduğum şehirdir.
Buram buram tarih kokan nadide şehirdir.
tramvay sesinde bile gizli bir armoni barından şehir.
cemal süraya'nın dediği gibi; "istanbul yaşayan bir şehir, tıpkı bir hayvan gibi."
tarih. deniz. bulut. martı. alkol. gri. kırmızı. yeşil. huzur. aşk. dost kokan şehir.
yaşar kurt'un "kamyonlar kavun taşır" ismiyle bestelediği, cahit külebi'nin harika şiiri.
"kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm,
kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm,
niksar'da evimizdeyken
küçük bir serçe kadar hürdüm...

sonra alem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak...
sonra alem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak...
mevsimler ne çabuk geçiverdi
unutmak, unutmak, unutmak...

anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti,
anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti,
yine kamyonlar kavun taşır
fakat içimde şarkı bitti..."

dizelerine sahiptir. bir şey bu kadar doğrudan ve bu kadar güzel nasıl anlatılabilir. "kamyonlar kavun taşır ve ben boyuna onu düşünürdüm" yani kamyonların kavun taşıması kadar olağan benim boyuna onu düşünmem. şiir açıklayan adam gibi oldum ama galiba her satırını hatta her harfini bu kadar net bir şekilde hissettiğim başka bir şiir daha olmadığından. aklıma, yüreğime hatta dalağıma bile dokunan başka dizeler olmadığından. anadolu'dan istanbul'a gelen bir insan, başka bir şehirde olduğunun bilinci, küçük bir serçe kadar hür olamayacağını bilmek ve kamyonların kavun taşıması gibi boyuna onu düşünmek...
ekleme: bir de o dize var tabii "fakat içimde şarkı bitti", bir insanın içinde şarkı bittiyse esas problem başlıyor galiba.
boğaza karşı bankta oturup denizin sesini dinleyerek sigara içmektir.