Bi alman kadın bi barda bikaç kişi muhabbet ederken, "istanbul trafiği falan diyosun da, istanbul da trafik problemi yaratacak kadar araba var mı?!" diye sormuştu...ben de yok ben trafikten bahsettim, arabadan diil, bizdeki trafiği develer yapıyo, çok deve var istanbul'da, demiştim...önce cidden inanacak gibi oldu, masada oturan bi başka kadın, dalga geçiyo seninle, diyince uyandı ve çok bozuldu.

Ama bu soruya hayatımda gerçekten bi kere muhattap oldum, ben.
dünyada sağ şeritten gelen aracın size "yol ver" diye selektör yapabileceği tek trafiktir.
kadıköy'den göztepe'ye 1 saatte gittiğimi hatırlarım.
istanbul’da işe gidip gelmek, arabayla ortalama 1,5, toplu taşımayla da 2,5 saati bulabiliyor.
şu an e5'te çok yoğun olan trafiktir. yağmur da olunca yoğunluk artıyor. dün bir kadıköy'e ineyim dedim. inmez olaydım. dönüşte göztepe'de çok trafik vardı. mecburen başka otobüsle e5'e çıkıp metroya binmek zorunda kaldım.
(bkz: göte giren şemsiye)
iş çıkış saatlerinde çok olduğu doğrudur ama yine de gününe göre ve o günkü koşullara göre değişebilir ve ankara'da da trafik vardı biraz. mesela 1 ay önce falan saat 9'a geliyordu trafik vardı ama dün saat daha erken olmasına rağmen o kadar da trafik yoktu. saat 6'ya geliyordu. 6'dan sonra mı trafik artıyor acaba.
Bir kısmı da, şehirdekilerin salaklığından ileri gelmektedir.

Bir pazar günü iş için istanbul’a gittim, trafik tam olarak felçti.. hazretler, “bir pazar günü hava almak için” dışarı çıkmışlar, duran trafikte arabanın içerisinde -afedersiniz- mal gibi bekliyorlar. Olm bir pazarınız var, oturun evinizde…
Araştırma: istanbul'da yaşayan biri haftanın 1 gününü trafikte harcıyor, ömrünün 3,5 yılını trafikte tüketiyor.
asla bitmeyecek trafik. gelin biraz analiz yapalım. şimdi bir problemi çözmek istiyorsak önce problemi iyi tanımlamalı ve anlamalıyız. uluslararası proje yönetimi methodu da buna çok benzerdir, ilk iş problemi tanımlarsın ve büyüklüğünü ölçersin. yani nasıl bir trafik sorunu yaşıyoruz ve ne kadar büyük bir sorunu çözmeye çalışıyoruz. bunu yaparken benzer metropollerle karşılaştırmaya çalışacağım. örnek olarak moskova ve londrayı aldım. başlamadan önce şunu söyleyeyim, karşılaştıracağım diğer 2 şehir de hem tasarım hem de çözüm açısından istanbuldan çok önde olmalarına rağmen trafik yaşanan şehirler. tabiki istanbula göre daha az yoğunlukta ama sorunu tamamen çözebilmiş değiller. yani bizim nasıl bir canavar ile savaşmaya çalıştığımızı anlatmak istedim.

şimdi soruna biraz sayısal bakalım. Istanbulda ve londrada kaç araba var ve kaç kişi yaşıyor.
londra: nüfus - 9 milyon || araç sayısı - 2.6 milyon
istanbul: nüfus - 16 milyon resmi (20 milyon kaçaklarla beraber) || araç sayısı - 4.7 milyon

yani istanbul maça baştan yenik başlıyor. bu hatayı politikacılar bilerek yaptılar, şehrin altyapısının bu nüfusu kaldırmadığı ve her geçen gün daha kötüye gidiceği herkesin bildiği bir şey zaten. bunu çözmemiz kısa vadede çok mümkün gözükmüyor, analizimize devam edelim.

burada yazılanları okuduğumda daha önce hiç belirtilmeyen bir sorun farkettim, o da istanbulun coğrafyası. Yani bireylerin araç kullanırken yaptığı hatalar, yolların giriş çıkışlarının hatalı dizaynı falan aslında çok küçük problemler. istanbulun sorunu çok daha geniş bir bakış açısıyla ele alınmalı. dünyada büyük şehirler genelde su kenarına kurulur ve merkezden genişleyerek bir daire şeklini alır. nüfus yoğunluğu bu dairenin içine geniş şekilde dağılır

örneğin londra

görsel

örneğin moskova

görsel

peki istanbulda durum nasıl ? istanbulun doğal bir problemi var. kuzeyi ve güneyinde deniz var. binlerce yıl önce şehri kurarken trafiği çok düşünmemişler anlaşılan ama günümüzde bu çok büyük bir eksi. çünkü şehir kuzeye ve güneye doğru genişleyemiyor sadece doğu ve batı yönlerine büyüyebiliyor. bu ulaşımda da büyük bir sorun. çok büyük nüfusu 360 derece dağıtmak yerine sadece sağdan ve soldan transfer yaptırmak mecburiyetindeyiz. bu da hareketi iyice kısıtlıyor.

örneğin istanbul

görsel

üstüne bir de şehrin tam ortasından çok büyük bir su geçiyor. diğer şehirlerde de şehrin ortasından geçen su kaynakları var fakat farkı şu o nehirler genişlik olarak kısalar. üstüne çok sayıda geçiş noktası yapılabiliyor. istanbul boğazı ise bir hayli geniş, en dar yeri 700 metre. Ortalama genişliği ise 2 km den fazla yer yer 3.5 km yi bulabiliyor. Londradaki thames nehrinde ise bir çok noktasında 200 metreye kadar düşüyor. Bu da yürüme köprüsü bile yapmaya olanak sunuyor. bizim şuan araç yolu için 4 alternatifimiz var. raylı sistem olarak sadece marmaray var yani 1 adet. hadi metrobüsü de ekleyeyim, araçla aynı yolu kullanıyorlar ama çok ciddi nüfus taşınıyor sonuçta.

toplam 6 adet alternatif oldu. sıkı durun londrada thames nehrini geçmek için kaç adet alternatif varmış bakalım. araç yolu ve raylı sistem olarak tam 26 adet alternatif var. bu bahsettiğim sadece londra merkezde olanlar. thames nehrinin bütün uzunluğunda toplam geçiş nokta sayısı 300 u buluyor. biz çanakkaleyi de dahil edersek 7 farklı şekilde asyadan avrupaya geçebiliyoruz. iki şehir için de deniz ulaşımını saymadım. 26 ve 6, 300 ve 7. elimizin ne kadar güçsüz olduğunu farkına varabildiniz mi?

şimdi şehrimizin dezavantajlarını coğrafi olarak anlamış olduk. Peki bugüne kadar getirilmiş çözümleri karşılaştıralım. Bu büyük nüfusu şehrin içinde transfer etmek için ve şehrin dışına çıkarmak için otobanlar yapılmış. Onların dizaynına bakalım. Diğer büyük şehirlerde en içten dışa doğru daire şeklinde anayollar yapılmış.

Örneğin londra

görsel

Londrada mesela 3 adet çember iç içe geçmiş gibi gözüküyor. En sonuncu çember 3 şeritli otoban. Ve bu çemberlere ulaşmak için çok sayıda ara yol var. gideceğiniz yöne göre çemberin bir kısmına katılıyorsunuz. Nüfus içten dışa doğru hareket etmiş oluyor. Dıştaki daireden içteki daireye gitmek için 13 farklı ara yol var. Moskovaya bakalım.

Örneğin moskova

görsel

Moskovada da çok benzer iç içe geçmiş 3 daire var. hatta londradan çok daha nizami gözüküyor. Yine nüfusu dairelerin farklı noktalarına katarak dışa doğru dağıtıyorsunuz. Kabaca 18 farklı ara yoldan şehir içine girilebiyor.

istanbula bakalım.

görsel

çember falan yok. Zaten çember yapmak istesek nereyi merkez alacağız ki. Kadıköyü mü, beşiktaşı mı, üsküdarı mı, ümraniyeyi mi? şehrin dışında gebze, esenyurt, avcılar, başakşehir gibi canavarlar da duruyor bu arada. Peki araç yoğunluğu nasıl taşınıyor. Sadece 3 tane alternatifimiz var. d100 ( halk arasında e5), e80 – tem otoyolu ve o7- kuzey Marmara otoyolu. Şehre arabayla girmek veya çıkmak için bu 3ünden birine katılmak zorundasınız. Ve hep nüfusun kalabalık olduğu boğaza doğru gitmek zorundasınız. Üstelik bu 3 alternatifden birisi aslında şehir içi ulaşım için tasarlanmadı. Kamyon ve otobüsler şehir trafiğine takılmadan geçip gitsin diye yapıldılar ama trafiği kısalttığı için binek araçlar tarafından da günlük kullanılıyor. Diğer ikisinin üstünde ise sayısız avm ve iş merkezi var. bunlara ziyarete gelenler ayrıca kendi trafiğini oluşturup ana yolu da etkiliyor.

Edirneye köfte yemeye giden aile, mall of istanbulun trafiğinde saatlerce bekleyebiliyor. Tüpraş izmit rafinerisinden altunizadedeki benzinciye mazot getiren tanker kurtköyde viaport trafiğine takılıyor. Orayı aşarsa her gün 5 milyon kişinin işe gitmek için kıta değiştirdiği köprü trafiğine girecek.

Bu yolların sonunda büyük sanayi bölgeleri, havaalanları, limanlar falan var. şehri beslemek için buralardan içeri kamyonlar vs de sokmamız lazım. burdaki yoğunluğu şehre sokmak için 3 alternatifin var, rakiplerin londrada 13, moskovada 18 tane alternatif var. üstelik onların baş etmek zorunda olduğu nüfus ve araba sayısı daha az. Londra neredeyse yarımız kadar nüfusu bizden 10 larca kat farklı alternatifle taşımaya çalışıyor, yarımız kadar kaynağı 4 kat fazla alternatifle şehrin içine sokuyor. Hem kollarımız çok güçsüz hem taşımaya çalıştığımız yük çok fazla.

Problemi özetledikten sonra araç sayısını azaltmak için geliştirilen yöntemlere bakalım. Londrada benzinli euro 4 ve üzeri , dizel euro 6 ve üzeri araçlar şehir içine girip emisyon vergisi ödemiyor. Kabaca benzinlilerde 2006 ve üzeri, dizellerde 2015 ve üzeri oluyor. Bunlardan daha eski model araçlar 12.5 pound emisyon ücreti ödemek zorunda, dolayısıyla eski arabası olan her gün şehre arabasını sokmak istemiyor. Ha bu durumdan ötürü zaten eski arabalar yok olmaya başladı, klasik araç harici çok fazla 15 yaşından eski araç göremiyorsunuz şehir merkezlerinde.

Gelelim diğer vergiye. Congestion charge denilen şehrin en merkezine girmek için ödenen günlük vergi. Bu vergi aracın yaşından, emisyonundan bağımsız. En içteki daireye gireceksen ödeyeceksin. 15 pound civarı olması lazım. Düşük gözükebilir ama bir gün için az bir miktar değil. Kabaca 10 L benzin alınabilir. Arabanızın belki 1 hafta 10 günlük benzin masrafını 1 günde ödemeniz gerekiyor. O yüzden o bölgeye aşırı zenginler ve ticari araçlar hariç insanlar araçlarıyla gelmiyor.

Congestion charge bölgesi

görsel

Bu uygulamanın çok acil istanbula da uygulanması lazım. Kadıköy, Beşiktaş, üsküdar gibi ilçelerin merkezlerinden başlanabilir. Daha sonra bence tüm sahil şeridine uygulanması lazım. Hafta sonu beylikdüzünden, bağcılardan arabalarla gelenlerin bebek Beşiktaş arasının yaklaşık 24 saat boyunca kitlemesine müsade edilmemeli. Tabi şöyle bir yeni sorun üretecektir bu, insanlar bu bölgelerin sınırına kadar gelip araçlarını park etmeye çalışacaktırlar. Orada da ayrı bir kaos doğacaktır. Ama ona da çözümümüz var. park kısıtlamaları, birazdan geleceğim. Sahil şeridine arabayla girdiğin anda 400 lira vergi almaya dair kanun. Yarın bunu istanbul belediyesi karar alıp uygulasa iktidar destekçileri insan haklarına aykırı diye olay çıkarır. Aynı kararı istanbul valiliği alsa bu sefer muhalefet aynı şekilde olay çıkarır. O yüzden çok uygulanabilir görmüyorum türkiye gerçekliğinde.

Şimdi park sorununu ele alalım. Aslında ingiliz bakış açısıyla bu sorun araç trafiğini engellemek için bir silah. istanbulda ara sokaklarda boş bulduğum yere park edebilirim, istersem de aracımı bir hafta sonra gelip alırım kimse bir şey diyemez. isparkın olduğu bölgelerde (sadece merkez bölgelerin ara sokaklarında var), park ücreti yansıtılır, onu da öderim çok bir problem değil. Günlük park ücreti de 150 tl imiş. Dediğim bölgelerde 1 kahve parası. Londraya bakalım. Park ücreti saatlik 4 pounddan başlıyor. 3 L benzinden fazla.

Maddi kısmını geçtim. isteseniz de arabayı uzun bırakamıyorsunuz. Çünkü yasak. Ara sokaklarda herkesin evinin önüne park edebilmesi için park izinleri var. bazı sokaklara sadece kayıtlı arabalar park edebiliyor. Diyelim ki o sokak halka açık, onda da aracın kalma süresi var. en iyi ihtimalle maksimum 4 saat izin veriliyor. Sonrasında da 2 saat içinde aynı yere dönüş yapamıyorsunuz. 4 saat sonra çıkayım bir daha gireyim yok yani. Tabi 4 saat dediğime bakmayın genelde 1 saat oluyor bu süre, 30 dakika gibi gaddar olan bölgeler de var. Park kurallarını anlatan tabelayı buraya koyuyorum.

görsel

Her yerde bu tabelalardan var ve buna göre hareket etmek zorundasınız. Sadece Şu resime bakınca bile arabayı evde bırakıp metroyla gittim. Burada mesela maksimum 2 saat park edilebiliyormuş. diyelim ki 5 saat bıraktınız. Ceza yiyorsunuz. Genelde 80 pound civarı. Hemen öderseniz 40 pounda düşüyor. Ödemezseniz mahkeme ve hapise kadar yolu olabiliyor. Ben şahsen ispark görevlisiyle plakaya yaz abi nakit yok diyip anlaştığımı biliyorum. Ödemezseniz de hiç bir şey olmuyor ispark ücretlerini. Araç muayenesine bile engel değil. Satarken muhtemelen çıkar bir yerlerden.

Yani londrada şehir merkezine bırak arabayla girmeyi, yaklaşmaya bile korkuyorsunuz. Congestion charge- vergi verilen bölgeye geldim, arabayı bırakayım akşam alayım diyemiyorsunuz. Ceza yersiniz. Özel otoparka bıraksan 40 pounda kadar çıkar. Ben gebzeden bağdat caddesine 1990 model tofaş kartalımla gelip, 10 dakika yürüme mesafesindeki ara sokağa arabamı bırakıp, 0 tl harcayarak gece evime dönebilirim. Belki de arkadaşta kalırım sıkıntı olmaz.

Peki diyelim ki bunları yaptık ve araç kullanmayı caydırıcı hale getirdik. istanbul ulaşım için yeterli toplu taşıma alternatifleri sunabiliyor mu? malesef hayır. Geçmişte çok daha kötüymüş, gün geçtikçe daha iyi hale geliyor fakat yine de çok yetersiz. 1 duraklık tüneli saymazsak, bu şehirde 1990 yılına kadar metro bile yoktu.2000 yılında 2 tane kısacık hattı vardı koca istanbulun. Tam olarak 100 yıl geriden geliyoruz. Bu da londranın 1908 deki metro haritası.

görsel

Böyle kötü bir duruma rağmen, akıllanmadık. Tem otoyolununun ve 2. Köprü yolunun kesiştiği, 1. Köprüden anadoluya geçenlerin direk olarak bağlandığı kesişim noktasına, evet evet tam bu 3 hayvani yoğunlukta olan ana arterin kesişimine finans merkezi yaptık. Burada 30 bin kişinin çalışması bekleniyor. ama rahat olun metrosu da olacak. Üstelik buradaki finans kuruluşlarının çoğunu ankaradan getiriyoruz. Nereye getirelim demişler, trafiğin cozuttuğu, en problemli yere getirelim diye karar almışlar.


görsel
Burası aktif çalışmaya başladığında istanbula giriş ve çıkış gerçekten çok zor olacak, evet deprem olursa anadoludan yardım gelmesini bekleyin siz.

Özetle şehrimiz hem coğrafi olarak kötü, hem nüfusumuz çok fazla, hem yetersiz sayıda ve nitelikte araç yolu yapmışız hem de araç kullanmayı caydıracak hiç bir önlem almamışız. Bence bu şartlar altında istanbul trafiği az bile.
pik saatlerde istanbul'un anasını ağlatan trafiktir. bu trafik de nedir be hacı.
arkadaşların söylediğine göre büyük istanbul mitinginde toplanan 7 milyon insanın e5 e6 olmak üzere trafikten her tarafın felç olduğu söylenen trafiktir.
Bazen motosikletli de olsanız etkileniyorsunuz. Araba sürücülerine sabır diliyorum.
lanet olmasına rağmen uzaktayken özlenen trafiktir.
her gün levent trafiğinden geçen biri olarak yılbaşından itibaren azaldığını çok net söyleyebilirim.
insanı çileden çıkarır. iyi ki metro ve metrobüs gibi trafiksiz ilerleyebilen toplu ulaşım araçları var.
Ankara gibi birçok mecrada azaldığı söylenmekte olan trafik. Bu kadar insan bunu dile getiriyorsa doğrudur herhalde diyorum ama esas sebep covid mi benzin zamları mı? Şüphe konusu.
cekilmez...
yürüyerek 15 dakika, araçla 45.
an itibariyle kavimler göçüne tanıklık ediyordur.
imamoğlu döneminde kilit olmuştur.
her akşam ve sabah maruz kaldığım işkencedir.
abartılan trafik. evet.
cumartesi gününden beri tam anlamıyla felç olmuştur.

karla karışık yağmur yağsa bile her yer kilitleniyor.

sadece kurban ve ramazan bayramında yollar boş olur.
paint Ekrem’in çözemeyeceği bir sorundur. Fakat yeni bir yağlı boya tablosu daha alabilir 6 trilyona.