bugün

çorum'lu kardeşlerimizin çok sevdiği biridir. ama bu arkadaşlarımıza "nesini seviyorsunuz" diye sorduğunuzda gördüğünüz bakış ömre bedeldir.

(bkz: hemşehricilik)
tek tip dusunce tek tip kiyafet den anlayan herkesi radikal islamlastiran samanizm, ezoterik dinler, pers kulturu, antik misir gibi kulturleri yok etmis ilkel ve ahlaksiz dusuncenin urunu olan ve bu yuzden kafasi gitmis bir insandir.
hakkında okunmaya değer, güzel bir yazı;

http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=3955
ne kadar arap olursak o kadar müslüman oluruz mantığında, ingilizlere casusluk yapmış ve çok farklı sebeblerden dolayı hakettiği yere postalanmış, milli mücadele düşmanı molla.
"frenk mukallitliği" (batı taklitçiliği) adında bir kitap yazmış ve batı taklitçiliğinin, batılılar gibi fötr şapka giymenin vs dinde yeri olmadığını belirtmiş. kitabından bir iki sene sonra "şapka kanunu" çıkmış. ve kanun geriye yürütülerek, şapka kanununa muhalefet suçundan idam edilmiş.

bu mu ingiliz ajanlığı, öteki mi?

edit: iskilipli, halis bir türk'tür; "karışıklık" olmasın...
milli mücadeleye karşı verdiği fetvalar işgalcilerce uçaklar tarafından anadoluya dağıtılmıştır. tabi kilolarca ingiliz altını ile enselenmesine rağmen şeyh sait 'in vatan haini olduğunu inkar eden şeref yoksunları bu adamın şapkaya karşı olduğu için öldürüldüğünü iddia ederler. oysa ki zoraki frenk şapkası takmak diye bir kanunun hiç olmadığını, bahsi geçen kanunun fes takmama kanunu olduğunu bilemezler veya bilmemezlikten gelirler.
büyük türk devrimi karşıtı gerici bir yobazdan başka bir şey değildir.
filme uyarlanan hayatı takdire şayandır. filmindeki şu ayar sahnesi beni benden almıştır.
mahkeme reisi kel ali:yaw şu başındaki de bez şu şapka da bez.onu çıkarıp bunu taksan nolurdu.
hoca:şu arkandaki de bayrak, ingilizlerinki de bayrak. onu indirip diğerini taksan nolurdu...
şapka devrimine muhalefetten değil, kurtuluş savaşı'nda teali islam cemiyeti başkanı olarak yunanlılarla yaptığı işbirliğini gösteren ve ikdam gazetesinde yayınlanan beyannamesi nedeniyle idam edilmiş bir yobazdır. merak edenler için: http://www.yenicaggazetes...bi-sapka-degil-11557h.htm
uzun uzun alıntıların arasında, kendin söyle kendin onayla nihayetinde genel kabulü olmuş evliya ruhu üfle şenliğinden "aziz" olarak çıkarılmış bir sahte adam daha. aynı entrynin iki satırı arasında dahi gerdanlar kırılıp gözler süzülmekte ve hakikatten olabildiğince uzak durulmakta. defansın göbeğini nasılsa milletin okumadığı uzun uzun entrylerden çok son paragraflara, "malüldü,gaziydi mazlumdu ah bi bilsen ne badem gözlü idi" tarzı gerçeklikten sirus kadar uzak zırlanmalara kurdular, ofsayt taktiklerine yattılar.yunan işgalini destekleyen, daha da ötesi işgalci yunan hükümeti ile anlaşan bu adamın marifetlerini buraya yazmamaları sadece "nisyan ile malul" olmakla açıklanamaz. kötü niyet aralardan yapış yapış gülümsemesi ile el sallamakta.

duruşmasının tutanakları dahi yayınlanmış, gerçeklerin ayan beyan olduğu ibret belgeleri ortaya saçılmış ama gerçek kimin umurunda ki ? aynı mahkemede bununla beraber aynı suçtan yargılanan tahir-ül mevlevi ve diğerleri niçin asılmadı? bazıları niçin beraat etti? yerine "şapka yüzünden asıldı" cılık oynamak hem daha mağdurane hem daha muzafferanedir. istiklal mahkemelerini mütemadiyen adam kesilen mezbahalar gibi göstermeye çalışan mürteci takımı devrimin onurlu anıtları olan bu mahkemelerin bütün casusları, asker kaçaklarını, asker ailelerini taciz edenleri, yolsuzluk yapanları yargılayıp gereken cezaları, idam dahil verdiğini hep saklamaya çalıştılar.

sabah akşam paçavralarında bu mahkemelerde yüzbinlerce kişinin asıldığını ciyaklayan din esnafı aynı müşterisi olduğu kitle gibi cahil fırsatçılardır. askere gitmiş adamın karısını dağa kaldıran şerefsizi, işgalciye adam gammazlayan haini asan bu mahkemelerin resmi rakamları ortada. 1920-1923 istiklal harbi döneminde istiklal mahkemeleri tarafından 1,350 kişi idam edilmiştir. cumhuriyet dönemi istiklal mahkemeleri tarafından 1923'ten bu mahkemelerin kapatıldığı 1927'ye kadar idam edilenlerin sayısı ise 360'dır.

acaba kararlara esas adi suçlardan hüküm giymiş atalar dedeler mi mahkemelere duyulan bu ölçüsüz nefretin ve karalama gayretinin sebebi ?
din adamlığı kavramına leke süren sözde din adamı, özde ingiliz ajanıdır.
sarukla Bayrağımızı bir tutmasını alşkışlayan şakşakçılarından nasıl biri olduğunu anlayabileceğimiz sözde din alimi.
vatan hainidir,mustafa kemal atatürk ve arkadaşları hakkında risaleler kaleme almış risalelerinde şapka kanununa alamet diyecek kadar dengeden yoksun dini yozlaştıran din alimi diye adledilen aslında bir bok olmayan istiklal mahkemelerinde asılan kişidir.
ingilizler tarafından mustafa kemal atatürk ve arkadaşlarına karşılığı ingiliz yandaşlığı ile meşhurdur. hatta o kadar iyi anlaşır ki ingilizlerle fetvaları cephelere ingiliz uçaklarıyla dağıtıldığı rivayeti vardır.
büyük adam, büyük din alimidir. şapka kanunu çıkmadan birkaç sene evvel yazdığı "frenk mukallitliği" kitabı yüzünden idam edilmiştir. şimdi başka gerekçeler uyduruyorlar idamına: yok ingiliz casusluğu, yok bilmem ne...

ingiliz casuslarının nerede olduğunu gelin ben size anlatayım. ingilizlerin kiminle hangi gizli görüşmeleri ve pazarlıkları yaptığını... ingiliz büyük elçiliği görevlisi rahip frew ile kimlerin kanka olduğunu...

geçin bunları. eski bir cermen atasözü der ki:

- kadına yas tutmak yaraşır, erkeğe unutmamak!

unutmadık seni atıf hoca!
tersi iskilipsiz atıf hocadır. *
inandığı değerler uğruna can vermiştir. zamanın dikdatörleri toprağa attıkları devrim tohumlarını atıf hoca gibi mübarek zatların kanlarıyla sulamışlardır.

hiç bir manası yokken kendi milletinin kıyafetlerini beğenmeyen bazı kişiler bu kıyafetleri zorla değiştirmiş modernlik, çağdaşlık adı altında insanlara zulüm ve işkencelerle yaptıkları devrimleri kabullendirmeye çalışmışlardır.

bir zamanlar savaştan kaçanları cezalandırmak için kurulan istiklal mahkemeleri daha sonralardan dikdatör rejimin sahipleri olan faşistler zümresinin maşası olarak kullanıldı. bu mahkemede yargılana atıf hoca ile kukla, satılmış hakimin arasında geçen bir diyalog her şeyi açıklar nitelikte.

hakim: hoca gel inat etme (sarığı göstererek) şu başındakini çıkart. şapka tak. hem oda bezdir buda. der

atıf hoca: e madem öyle (hakimin arkasında ki türk bayrağını göstererek) şu arkanda ki bayrağı çıkart ingiliz bayrağını tak oda bez bu da. der

ve tabi ki atıf hoca'nın idam kararı verilir. atıf hoca gibi bir çok vatanı uğruna çarpışmış gözünü kırpmadan oğlunu savaşa göndermiş kimseler asıldı, yok sayıldı, gerici diye parmakla gösterildi. onlar bu vatanı savunurken kimse onlara gerici, yobaz demiyordu. kısacası tavuk çıktığı yumurtayı beğenmez oldu. yazık. şehit olanlara değil. şehit edenlere yazık. üç günlük dünya menfaatini sonsuz bir cennete değişenlere yazık.
hakikati haykırdığı için eli kanlı dikta yönetimi tarafından asılan alim.
beyni resmi tarihin vazettiklerine yeten kemalist tosuncuklar atıf hoca'ya türlü iftiralarda ve hakaretlerde bulunabilirler. zira cehalet, softalık ne ararsanız bu tosuncuklarda var. açıp da atıf hoca'nın idamına sebebiyet veren "frenk mukallitliği ve şapka" isimli eseri okudun mu diye sorsan vereceği cevap menfidir. zira; birincisi, bunların osmanlıca/eski türkçe bilgilisi yeterli değil ki o eseri okuyabilsinler. ikincisi, devletin tarih tezine taptıkları için ve araştırma aşkı diye ulvi bir duygudan yoksun oldukları için bu eseri okuma zahmetine girmezler. üçüncüsü, olmayacak şey oldu kelime dağarcığı geniş araştırma aşkıyla yanan bir tosuncuk bu kitabı okumaya karar verdi, sonuç ne olur: hüsran. hayata bakış paradigmaları, perspektifleri onları bir sınıra hapsettiği için atıf hoca'nın anlattığı şeyi anlayamazlar.

atıf hoca, frenk mukallitliği ve şapka isimli eserinde "alim" kimliğine uygun olarak "şapka takma"nın dindeki hükmünü anlatmıştır. bu eserinde asla ve kat'a şapka karşıtlığı da yapmamıştır. şapkayı; güneş, yağmur gibi tabiat olaylarından korunma amacıyla ve ölüm tehlikesi gibi zaruri durumlarda caiz görmüş ancak sırf hristiyan batıyı taklit etmek amacıyla, modernizmin gereği diyerek şapkayı takmayı "küfür" saymıştır. bunun için de asılmıştır.

bu hakikate başka kulplar takmak zavallılıktır. hoca efendinin ingiliz ajanı olduğuna dair tek bir delil yoktur. bu yapılan klasik istiklal mahkemesi mantığıdır. cumhuriyet inkılaplarına tek bir itiraz getiren herkes "hain" yaftası yemiştir. okumaktan, anlamaktan, analiz etmekten aciz bugünün insanı da aynı yanlışlarda ısrar ediyor.
Yunan işgaline karşı çıkanları günahkar ilan eden, ankara'da mücadele başlatan ekibi kafirlikle suçlayan fetvaları ingiliz uçaklarıyla havadan köylere atılacak kadar ingilizler tarafından sevilen şehit (!).

şapka giymek haram dedi de gavur kemal astırdı bunu değil mi? dabi dabi dabi...
cemiyeti müderrisin bünyesinde 1919 yılında yayınlanan beyannamede, itilaf devletlerinin işgalinin kaçınılmaz olduğunu ileri süren, düşmana direnen ve çarpışan kuvayı milliye güçlerini asilikle, canilikle ve hainlikle suçlayan şahıslardan birisidir.

---alıntı---

cemiyeti müderrisin beyannamesi (25 eylül 1919)

ey anadolu'nun masum ve mazlum ahâlisi!

bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz. hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında, tarlalarınızın, bağlarınızın başı ucunda, çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoş geçirmeye çalışır idiniz. bir müddetten beri size ne oldu? niçin öyle boynunuz bükük tıpkı bir yetim gibi mahzun duruyorsunuz? hakkınız var. çünkü kiminiz yerinizden yurdunuzdan mal ü menalinizden, kiminiz, çoluğunuzdan çocuğunuzdan oldunuz. vaktiyle gürül gürül tüten ocaklarınız şimdi söndü ve her akşam tarladan gelirken keyifli keyifli türkü söyleyen babalarınız ve yavrularınız şimdi öldü. acaba şu halin neden ileri geldiğini biliyor musunuz; şüphesiz ki bazılarınız bilir fakat içinizde bilmeyenler de bulunur. bunun için cümlemizin yani aziz milletimizin ve mukaddes vatanımızın bir vakitten beri başına gelen belâların ve tâunden beter olan âfetlerin esbabını size biraz anlatalım:

oniki sene evvel "ittihâd ve terakki" namıyle memleketimizde bir bid'at çıktı. selanik dönmeleriyle aslı nesli, mezhep ve meşrebi belirsiz ecnâsı muhtelife türedilerden mürekkep olan bu cemiyet; istibdadı kaldıracağız, meşrutiyet ve hürriyet getireceğiz, hükümet ahâlîye zulmetmeyecek, halk rahat edecek, devletlerin yanında kadrimiz, itibârımız yükselecek diye bizi aldattılar. o zamanki padişahımız sultan hamid'i de aldattılar. padişah ile millet baba evlât gibi birbirine ısınacak, yakacak dediler. arası çok geçmedi, iptida padişahı aldattıkları meydana çıktı. bir "otuzbir mart" desisesiyle sultan hamid'i bîgayrihak tahtından indirdiler ve sarayını bulgar eşkiyasıyla birlikte yağma ettiler. hatta bu eşkiya ile beraber harem-i hümâyûna kadar girerek oradaki muhadderât-ı muhteremenin üstünü başını aradılar, ziynetlerini soydular. otuz bu kadar sene makam-ı hilâfet ve saltanatta bulunmuş bir padişah-ı zîşânın kendine ve ailesine karşı reva gördükleri o hakaret bu denilenin nasıl cibiliyetsiz ve hayasız bir eşkiya çetesi olduklarını göstermişti; padişaha yaptıkları muameleden milletin başına neler getireceklerini anlamak güç bir şey değildi. fakat biz o zaman anlayamadık, cenâb-ı hak basiretimizi bağlamıştı. yine "otuzbir mart" hadisesini bahane ederek selânikt'ten istanbul'a gelen düzme haraket ordusu yani ittihâd çetesi pây-i taht'taki asker neferlerini zavallı vatan kuzularını din hadimleri olan talebe-i ulûmu, ulemayı sokak ortalarında süngülemişler ve birçok mazlumları darağacına asmışlar ve fatih camii şerifine kurşun yağdırmışlardır. o vakalardan da bu heriflerin maksat ve mahiyetlerini anlamak lâzım gelirdi. fakat yine anlayamadık. o günden sonra bu eşkiya devlet-i osmaniye'nin idaresini ellerine aldılar. ellerine geçirdikleri devlet ve saltanat-ı osmaniye'nin hududu bağdat, basra, hicaz, şam, halep, diyarbekir, musul, yemen, erzurum, izmir, bosna, arnavutluk, edirne, trablusgarp, rumeli gibi büyük vilâyetleri ve ülkeleri cami idi. sonra gaflet ve cehaletleri yüzünden iptida trablusgarp gibi milyonlarca islâm memleketini elden çıkardılar. biraz sonra arnavutluk'taki din kardeşlerimize de fena muamele ederek rumeli'nin kalesi mesabesinde olan o yerleri karıştırdılar, ateşe verdiler. bu yüzden kendilerinin de mevkii sarsıldı. arnavutların gayreti ile ve istanbul'da çalışan mücahit ve muhaliflerin muâvenetiyle ittihatçılar devrildi. gazi muhtar paşa ve kâmil paşa heyetleri hükümete geçti. fakat ittihatçılar el altından çalıştılar. balkan harbi'ni ihdas ettiler ve kâmil paşa hükümetini küçük düşürmek için bu muharebede osmanlı ordusunun içine girerek allahtan korkmadan ve vatana acımadan bin türlü yalan dolan, hile ve desiselerle islâm askerlerinin bozulması için çalıştılar. daha sonra apaçık eşkiya gibi bâb-ı âli'yi bastılar. harbiye nazırı nâzım paşa'yı şâir bigünah devlet memurlarını öldürdüler. ve tekrar hükümete geçerek eski zulüm ve şiddetlerini kat kat ziyadesiyle tekrara başladılar. mahmut şevket paşa hadisesi vesilesiyle yine darağaçlarını kurdular. damad-ı şehriyari salih paşa merhum ile beraber sürü sürü insanları astılar. vapurlar dolusu binlerce halkı sinob'a sürdüler. sözde hürriyet verilen ahâlinin ve efrâd-ı milletin ağızlarını kapadılar, kilitlediler. istediklerini yaptılar ve bir kelime itiraz edeni boğdular, susturdular. yapılan mebûsân intihâblarında sopayla silâhla halkı tehdit ederek ve bazı yerlerde adam öldürerek milletin reyini cebren istediklerine verdirdiler, bu suretle intihâb olunan mebuslar da milletin hukukunu müdâfaa edecek yerde, ittihatçıların dalkavukluğunu yaptılar, hak ve hakikati ketmettiler, millete söylemediler. eğer millet, bu gibi intihâb esnalarında biraz daha gayrete gelerek ittihatçılara karşı mücahede eden muhaliflerle elele verip de bu zorbaları vaktiyle başından defetmiş olsaydı bugünkü felâketlere maruz olmayacaktı. mateessüf öyle zamanlarda yalnız muhalifler çalıştı. ittihatçıların cebir ve çevrine göğüs gerdi, fakat milletten hakkıyla yardım göremeyen o bir avuç erbâb-ı hamiyyet ve muhalefet ordusunun bir kısım zâbitânına istinâd eden ittihatçılarla başa çıkamadı; kahroldu, perişan oldu ve zavallılar vaktiyle ittihatçıların ne kadar muzır ve muhlik bir mahlûk olduğunu anlamak üzere her türlü belâlara maruz olurken beri tarafta milletin ekseriyeti seyirci gibi duruyor ve güya; bize dokunmayan yılan bin sene yaşasın der gibi aldırmıyordu. harb-i umûmî ihdas olunup da harb ve açlık sebebiyle her evden bir ölü çıkmağa başladığı gün millet ve memleket vaktiyle ittihatçılarla çarpışan mücahitlere yardım etmemesini cezasını re-yelayn müşahade etti, fakat iş işten geçmişti.

filhakika ittihat ve terakki'nin kıpkızıl cahil ve kanlı elleriyle, bütün dünya için bir tehlike olan o harb-i umûmiyye istemeye istemeye sürüklendiğimiz zaman, millet ve memleketimiz için kıyamet kopmuştu. bu muharebeye karışmayıp uzakta durmak eşlem ve elzem iken almanların teşviki ve enver ve talât gibi çılgınların delâtiyle kendimizi öyle bir tehlike-i uzmâya ilka ettik; bütün dünya ve bütün âlem-i islâm bizi ayıpladı, artık bizim işimiz daha o gün bitmişti. koskoca saltanat-ı osmaniye beş on serserinin keyif ve arzusuna feda edilmişti. artık hudutta ve muhtelif cephelerde milyonlarca evlâd-ı vatan su yerine kırılıyordu. halbuki bu kadar fedakârlığa rağmen ingiliz ve fransız gibi muazzam ve muntazam devletlere karşı bu muharebede katiyen bizim için kazanmak ihtimâli yoktu. bir taraftan da meydan-ı harblerdeki zayiatımız kadar ve belki daha fazla olarak ahâli açlıktan ve sefaletten zayiat veriyordu. efrâd-ı millet bu hal-i felâket ve sefalette kıvranırken, biçare anadolu yavruları anababa kuzuları kızgın çöllerde ve karlı dağlarda mihnet ve meşakkat altında aç ve susuz can verirken ittihatçılar istanbul'da ve tehlikeden uzak yerlerde zevk-ü sefa ile vakit geçiriyor, istediği gibi yiyor, içiyor, yüz milyonlarca lira borca soktuğu hazine-i milletten, beytümâl-i müs-limanden, nafaka-i masuminden para çalıyor, zengin olmaya çalışıyor ve milletin hali pür-melâliyle adeta istihza ediyordu.

çünkü bu herifler, bu hinoğluhinler memleketin başına kendi elleriyle getirdikleri her belâda, her muharebede âlemi ölüme teşvik etmek, halkı kırdırarak kendi canlarını beslemek ve evvelkinden daha zinde ve kuvvetli bir mevcudiyetle muharebenin sonuna çıkmak usulünü pek iyi biliyorlardı. muharebe olur, harbi kendisi çıkarmayan her sınıf halk zayiata uğrar, cidden azalır; fakat ittihatçılar sanki eskisinden fazla çoğalır. bu hal gözbağcı ittihatçılara mahsus bir sinirdir. harb-i umûmi'den evveli ittihatçılarla sonrakiler arasında bir mukayese yaparsanız bu dakika vakıf olursunuz. bu sır ve sihrin miftâhını da, arzettiğimiz veçhile başkalarını harbe ve ölüme sevkederek kendileri geride yaygara ile vakit geçirmek ve tehlikeden kendilerine iltica ederek kul köle yazılanların adediyle kendi mevcutlarının adedini artırmak usulünü maharetle idare etmelerinde aramalıdır. nitekim bu defa da anadolu'da mustafa kemal ve kuvâ-yı milliyye maskaraları yunan askerlerinin önünden nâmerdâne bir surette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahâlî ve askerden cem ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak ve "siz mevkiinizde sebat edin, biz şu taraftan onların arkasını çevireceğiz" tarzında yalanlar ve hilelerle savuşup kaçarak zavallı neferlerimizi ve ahâlimizi boşuboşuna kırdırmak usulünü takip ediyorlar. biçare millet! bu yankesicilerin hilelerini, desiselerini hâlâ tamamen anlayamamıştır. yazık, bin kere yazık ki gerek harp içinde ve gerek mütârekeden sonra memleket bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evlâdını telef ediyor da talât, enver, cemal, mustafa kemal vesaire gibi beş on şakînin vücudunu ortadan kaldırmak için icap eden küçük fedakârlığı göze al-dıramayarak memleketi ve kendilerini ebedi tehlikeden kurtarmak ve selâmete çıkarmak tarikini idrâk edemedi ve hâlâ da edemiyor! millet meşrutiyeti kabul ettiği zaman bunun ahkâmını ve kânun-ı esâsi'sini kendi muhafaza edecek ve hukukunu zorbalara ve yalancılara, dolandırıcılara kaptırmamak üzere kendisi olanca kuvvetiyle ve bütün azim ve dikkatiyle çalışacaktı: uyumayacak ve yaldızlı sözlere aldanmayacak, mazarrat ve menfaatini bihakkın takdir edecekti.

halbuki millet hâlâ aldanıyor, aldatılıyor, lüzumsuz yere girdiği ve mağlubiyetle çıktığı bir muharebenin ferdasında da aklını başına toplayamıyor! kendisini hâla aldatmağa çalışan heriflere niçin diyemiyor ki: "ey hainler, ey allahtan korkmayan ve peygamberden haya etmeyen mahlûklar, muharebe ettiniz, başımızı bin türlü belâlara soktunuz, mağlup oldunuz, bizi de o yolda mahv ve perişan ettiniz, devletlere karşı mağlûp olduk" dediniz mütâreke imzaladınız, silâhlarımızı, boğazlarımızı, pây-i tahtımızı teslim ettiniz. şimdi neye tekrar gücünüz yetmediğini ikrar ve imza ettiğiniz devletleri yeniden kızdırarak üzerimize husumet ve gazaplarını davet etmekten ve istilâ olunmayan bakiye-i memleketimizi de istilâ ettirmekten başka bir fa-idesi olmayacak surette mecnunane hareketlere kalkışıyor ve bizi de eskisi gibi boşuboşuna kırdırıyorsunuz?!

ingilizleri kızdırdınız, üzerimize yunanlıları musallat ettiler. harb-de mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin netâyicine katlanarak telâfisini sabr ü sükûn ve akl ü tedbir dâiresinde izâle etmekten başka çare var mıdır? yunanlılarla harbe tutuşuyor, sonra da bir taraftan kaçıyor ve bir taraftan şöyle mukavemet ettik, böyle zayiat verdik gibi yalanlarla halkı iğfale çalışıyorsunuz! düşünmüyorsunuz ki yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olmaz: hudânegerde sizin yalanlarınızı şahit tutarak işgal ettiği memleketimizde; "bu kadar kan döktüm ve şöyle fedakârlık ettim, böyle emek çektim" diyerek hakk-ı feth davasına kalkar! hem sizler ey yalancı ve deni şakîler! kendi milletimize karşı ecnebi milletlerden hiçbirinin yapmadığı şekavet ve şenaatleri irtikâp edip dururken milleti, eşrafı memleketi, ulemâyı asıp keserek mallarını yağma ederken kendinize ne hakla, ne yüzle, ne utanmazlıkla kuvâ-yı milliye namını veriyorsunuz? milleti öldürerek, mahvederek hukuk-ı milleti müdâfaa edeceksiniz öyle mi? utanmaz hâinler, artık yetişir, yakamızı bırakın: cenâb-ı hakk'ın gazap ve laneti sizin üzerine olsun!

şimdi sulh imzalandı kuvâ-yı milliyye belâsının tevlit ettiği mecburiyetle galip devletlere karşı yeniden taahhüt altına girdik. devletler şimdi bize: "eğer anadolu'da kuvâ-yı milliyye isyanını devam ettirir ve bastıramazsanız istanbul'u da elinizden alacağız" diyorlar. kuvâ-yı milliyye eşkiyası ise istanbul'u da elimizden çıkarmak ve memlekete son hizmet şeklinde son ihanetlerini de yapmak için çalışıyorlar.

ey anadolu'nun mazlum ve muhterem ahâlisi!

iyi biliniz ve emin olunuz ki bu hal böyle devam edemez ve memleketin her sancağına ve her bucağına sarmış olan bu ateş-i vahşet ve şekavet böyle sürüp gidemez! vaktimiz pek daraldı; ve bu âsilerin, ba-ğilerin, şekavetlerinden, cinayetlerinden halk bunaldı kaldı. eğer bu ateşi kendi kendimize söndüremeyecek ve anadolu'da asayişi temin ile biçare vatandaşlarımıza refah ve huzur vermeyecek olur isek galip devletler tarafından bildirildiği veçhile pây-i tahtımızdan, sevgili istanbul'umuzdan mahrum edileceğimiz gibi anadolu'nun da ecnebiler tarafından istilâ olunacağı şüphesizdir. binâenaleyh bu bağileri, bu âsileri mümkün olduğu kadar az zaman zarfında tedip ve tenkil etmek cümlemiz için bir farizedir. bâlâda münderiç resmî ve kat'î vesikalardan anlayacağınız veçhile istanbul ahâlisi ve hükümet-i mekeziyye nasıl vahim ve elim dakikalar yaşamakta olduğumuzu nazar-ı dikkate alarak kemâl-i azm-ü ciddiyetle lâzım gelen tedâbire tevessül etmiş olduğunu size bildiririz; ve haber aldığımıza göre halife-i zîşânımız ve sevgili hakanımız efendimiz hazretlerinin de âsileri tedip etmek ve sizin rahatınızı ve saadetinizi temin eylemek için cem edilecek kuvvetin başında olarak bizzat oralara geleceklerini sizlere tebşir ederiz. hazır olunuz! ve hâinlerden, bu canilerden vatanı kurtarmak için size düşen vazifeyi ifâda kusur etmeyiniz.

ey kahraman askerler!

harb senelerinde sizi cephe cephe sürükleyen ve aç susuz süründüren ve din kardeşlerinizin, hemşehrilerinizin beyhude yere ölmelerine sebebiyet veren birkaç kişi arasında mustafa kemal, ali fuat, bekir sami gibi zâlimler de var idi! işte bu hâinlerin harb cephesi haricinde kalmış olan efrâd-ı alinize kanlı elleriyle ne kadar fecâyii irtikâb etmiş olduklarını harbden avdetinizi müteakib gördüğünüz! bugün yine o şakiler, bağilerdir ki elleri birtakım yetimlerin, dul kadınların kanlarına mülamma olduğu halde kalbgâhınıza sokularak sizi mahvetmek ve evlâd u iyâlinizi yetim ve dul bırakmak ve servet ve saadetinizi külliyen çalmak için şeytanın dahi hatırına gelmeyen hiyle ve desâisi irtikâb ediyorlar. siz bu zâlimleri cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? elinize aldığınız fetvâ-i şerif ki allanın emridir, okuduğunuz hatt-ı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır, siz allanın emrine halifenin fermanına ittibâen bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. şu alçaklar ve hempaları bu cinayetleri hep sizin sayenizde yapıyor; bunları vücudlarını külliyen dünyadan kaldırmak beşeriyet için, müslümanlık için bir farz olmuştur.

memleketin başına bu kadar felâket getirmiş olan bu hâinler daha yaşatılacak mı? siz daha ne kadar böyle gafletle bunların gayri meşru emirlerine ittiba edeceksiniz? korkuyoruz ki sizin bu aklınız, bu gafletiniz körükörüne hâinlere itaatiniz daha pek çok mescitlerimizi ve mabetlerimizi harab eyleyecektir!

askerler! bu kadar uyuduğunuz artık yeter, bu zâlimlere âlet olduğunuz artık kifayet eyler!

padişahımız halifemiz efendimiz hazretlerinin merhamet ve şefkat kucağı size açılmıştır. hepiniz koşunuz, geliniz dünya ve ahiret saadetini ihraz ediniz: işte size ihtar eyliyoruz. allahını, peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin!

---alıntı---

ilginçtir ki, kurtuluş savaşı döneminde yaptıkları ile düşman kuvvetlerin ekmeğine yağ süren bu kişi, kimileri tarafından kahramanlaştırılmıştır.
hakkında enteresan tezat bilgiler dolaşan bir zat. adamı asmışlar. kimi vatan haini diyor, kimiyse islama inanan bir yürek ve inandığı yolda öldü, öldürüldü diyor. buraya kadar tamam. eksikler, gedikler olabilir. bunca şey yazılmış ve okuduk. sadece buradan değil, başka mecralardan da okuduk.
ama adamın idamı tamamıyla hukuki ihlaller silsilesi bir kere. haa o dönem istiklal mahkemeleri denilen mezvu'nun da ne kadar adaletli ve/veya adalet dağıtan bir kurum olduğu göreceli, belli bile değil. bu da bir sürü bilinen olaydan dolayı bariz ortada, yeni bir hadise değil zaten. yani demem şu: kanun öncesi bir kitaba istinaden yargılanmış, hakkında 3-4 yıl ceza verilmesine rağmen de (keyfi olarak algılıyorum ben bunca okuduklarımdan) asılmış.
olaya başka bir taraftan bakın, şimdi bugün herkes şapka giymek zorunda olsaydı halimiz ne kadar komik görünürdü bir düşünün, ya da herkes sarıkla dolaşsaydı!
hani bir akıl var ortada.
eyvallah bir devrim yapılmış ama bazı noktaları da akılla buluşturmak lazım. şimdi bugün bütün gün kafada şapka/fotr veya sarıkla durulur mu lan!! durulmaz tabi.
bir diğer husus ise şu: devrim yapılmış ama ana bölge belki istanbul az buçuk ankara veya 2-3 büyük şehir daha. gerisi (küçük yerler ve anadolu diyelim) o zaman bile fes, sarık, çarşaf giymeye devam etmişler.
hadi bugün ak parti var diye türban ve çarşaf hortladı diyelim, lan özal, demirel, ecevit ve çiller/hoca/mesut yılmaz iktidarlarında da bu böyleydi. giyen giyiyordu!
yani adamın vatan hainliği konusunu bilmem ama yarak kürek bir mevzuya gittiği kesin bence!

not: bunu yazan tosun tüm siyasi kanatlara koysun! partilerle işi yoktur. bulun okuyun yazdıklarımı. * epey de okuyan, araştıran bir adamım bir de.
iskilip gitmiş hoca'dır.
--spoiler--
iskilipli Atıf Efendinin Teali islam Cemiyeti Başkanı (Reisi Evvel) olarak yayınladığı bildiriden birkaç satır aktaralım:

"Mustafa Kemal ve Kuvvayı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Zavallı saf ve gafil halktan topladıkları askerlere 'siz burada onlarla savaşın, biz de arkalarını çevirelim' diyerek sıvışıyorlar. Yazık ki halkımız Talât, Enver, Cemal, Mustafa Kemal gibi beş on eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için gereken fedakarlığı yapmıyor. ingilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Şimdi usulca oturup yenilginin sonuçlarına katlanmak yerine Yunanlılarla harbe tutuşuyorlar. Bu eşkıyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır."
--spoiler--

http://www.odatv.com/n.ph...in-iste-sicili-0612111200
resmi tarih tapıcıları tarafımdan iftiraya uğrayan, sevgiliye kavuşmak için savunmasını yırtan güzel insan.
kurtuluş savaşı zaferinin üstüne yatan iç düşmanlar tarafından şehid edilmiş eşsiz şahsiyet. Allahın Şeriatını bizi geri bırakıyor diye terkeden batı taklitcileri cumhuriyet düşmanı ilan ediyormuş. Yerin dibine batsın o cumhuriyet, 1950 ye kadar cumhurun dediği mi olduki cumhuriyet düşmanı olsun. Asıl cumhur düşmanı, cumhuriyet düşmanı bu mübarek zatı idam eden din düşmanlarıdır.
yargılandığı mahkemede hakime verdiği ayar tarihteki unutulmaz ayarlardandır:

hakim: efendi, şu başındaki de çaput, bu* da... onu çıkarıp bunu taksan ne olur?
iskilipli atıf hoca: reis bey,* şu arkanızdaki bayrak* da çaput, ingiliz bayrağı da... onu indirip ingiliz bayrağını assanız ne olur?

ayar verilmiştir.*