dine sonradan girmiş yanlış inanç.

islam dini için vahyi/kuran'ı temel alırsak bazı yaygın hurafeleri şu şekilde ele alabiliriz:

Recm
Recm cezası Kuran'da yoktur. Kuran'a göre (Nûr, 24/2), zina eden kadın ile zina eden erkeğin cezası yüz celdedir. Burada bahsedilen cezanın evli kimseleri kapsadığı Nûr suresinin 8. ayetindeki ifadelerden anlaşılabilir. Çünkü bu ayette (Nûr, 24/8) , "...Dört defa şahitlik etmesi cezayı ondan kaldırır..." denilirken, ceza (el-azâb) kelimesi marife durumunda kullanılmıştır -yani söz konusu cezadan öncesinde bahsedilmiş olmalıdır- ve öyle anlaşılıyor ki 8. ayetteki ceza/azap ile kastedilen şey, Nûr suresinin 2. ayetinde geçen azâbehumâ (ikisinin cezası) ifadesidir, yani 100 celdedir. Nûr suresinin 8. ayetinde bahsedilen kadın evli olduğuna göre (Nûr, 24/6), 2. ayetteki cezanın da evli kimseleri kapsadığı söylenebilir. Nisâ suresinin 25. ayetinde, zina yapan evli cariyenin cezasının hür kadınınkinin yarısı olduğu ifade edilir. Recm cezasının yarısı diye bir şey olamaz, ama 100 celdenin yarısı 50 celde eder. Bazıları, hadislerle ilgili ayetlerin hükmü değiştirilmiş ve Nûr suresinin 2. ayetindeki ceza sadece bekarları kapsayacak hale gelmiştir, demişlerdir/diyorlar. Bu anlayış, elçiyi Allah'ın üzerinde bir hüküm koyucu olarak görmek olur ve tevhit inancıyla bağdaşmaz. Recm cezası, Yahudi şeriatında vardır (Eski Ahit, Yasa Kitabı, 22/23-24).

Salâ
Muhammed Peygamber'in vefatından asırlar sonra uydurulmuş olan salâlarda tevhit inancına aykırı pek çok ifadeye rastlamak mümkündür. Ona "Yâ Rasûlallâh/Ey Allah'ın elçisi!" diye doğrudan doğruya seslenmek bir bakıma onu ilah yerine koymak olur. Muhammed Peygamber bizim gibi bir insandı (Kehf, 18/110), öldü (Zümer, 39/30) ve artık kimseyi duyamaz. "Allah elçileri topladığı gün şöyle der: Size ne cevap verildi? Derler ki: Bizim hiçbir bilgimiz yok. Gaibin bileni Sensin." (Mâide, 5/109). Hristiyanların kendisine yakarıp durduğu isa Peygamber kıyamet günü şöyle diyecek: "...içlerinde olduğum müddetçe onların üzerinde şahit idim. Beni vefat ettirdiğin zaman onların üzerinde gözetleyici Sen oldun ve Sen her şeye şahitsin." (Mâide, 5/117) Ölmüş kimseler kendilerine yapılan nidalardan habersizdir. "Allah'ın yanında, kendilerine kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olan kimselere dua eden kişiden daha sapkın kim olabilir? O yalvardıkları kimseler onların dualarından habersizdirler. (Kıyamet günü) insanlar toplatıldığı zaman, (yalvardıkları kişiler) onlara (müşriklere) düşman ve onların kulluklarını inkâr eden kimseler olur." (Ahkâf, 46/5-6) Yine salâlarda sıkça geçen "Yâ seyyide'l-evvelîne ve'l-âhirîn/Ey öncekilerin ve sonrakilerin efendisi" ifadesi ile Allah'a ait bir özellik (En'âm, 6/164) elçisi için kullanılmış olmaktadır. Şirk, affedilmez bir günahtır (Nisâ, 4/48). Onun için bu konuda çok titiz davranılması gerekiyor.

Mevlid Okumak/Okutmak
Yurdumuzda genellikle ölmüş kimselerin arkasından okunan/okutulan mevlid, Süleyman Çelebi (ö. 1422) tarafından kaleme alınmıştır. içerisinde tevhit inancıyla bağdaşmayan pek çok ifade vardır. Örneğin, "Rasulullah'tır bu varlığa sebep, onun rızasını aşkla et talep." denir. Muhammed Peygamber ölmüştür (Zümer, 39/30), onun rızasını talep etmek, onu razı etmeye çalışmak, onu ilahlaştırmak olur. Mevlidde geçen, seyyide'l-evvelîne ve'l-âhirîn/öncekilerin ve sonrakilerin efendisi, bütün dertlilerin dermanı, cümle alemlerin sultanı gibi ifadeler de -elçisi için değil- Allah için kullanılması gereken sözlerdir.

Türbelerden Medet Ummak
Mekkeli müşrikler yerin ve göklerin yaratıcısı olarak gördükleri Allah'ın varlığını kabul ediyorlar, ancak Allah'a daha yakın olabilmek için birtakım evliyadan/şefaatçilerden medet umuyorlardı. "Şayet onlara (müşriklere) "Gökleri ve yeri yaratan, Güneş'i ve Ay'ı emre amade kılan kimdir?” diye soracak olsan, "Allah’tır" derler. O halde nasıl döndürülüyorlar?" (Ankebût, 29/61). "O'nun yanında evliyâ (velîler) edinen kimseler (müşrikler) şöyle derler: Biz onlara, sırf bizi Allah'a iyice yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz..." (Zümer, 39/3). "Onlar (müşrikler), Allah'ın yanında kendilerine ne zararı ne de faydası olan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir..." (Yûnus, 10/18) Türbelere gidip ölülerden aracılık isteyen birinin inancının Mekkeli müşriklerinkinden ne farkı kalıyor? "Allah'ın yanında dua ettikleri kimseler, bir şey yaratamazlar; (aksine) kendileri yaratılmışlardır ve onlar diri değil ölüdürler ve ne zaman diriltileceklerinin de farkında değillerdir." (Nahl, 16/20-21).

"Şefaat ya Rasulallah!"
Allah merhametlilerin en merhametlisidir (A'râf, 7/151), kuluna çok yakındır (Kâf, 50/16) ve dua edenin duasına karşılık verir (Bakara, 2/186). insanın içinde sakladıklarını bilir (Hûd, 11/5). Muhammed Peygamber, bizim gibi bir insandı (Kehf, 18/110), öldü (Zümer, 39/30) ve artık kimseyi işitemez. Yaşarken bile insanların içlerinde sakladıklarını bilemezdi (Tevbe, 9/101). O halde, Allah'a dua etmek varken, bir insan neden ölmüş elçisinden yardım ister? "Sen onları (münafıkları) bilmezsin; onları biz biliriz!" (Tevbe, 9/101). Yaşarken kendi etrafındaki insanların münafık mı mü'min mi olduğunu anlayamayan bir insanın, ölümünün ardından yaşamış hiç tanımadığı kişilere "kefil" olup da onlara "şefaat" etmeye çalışması mümkün müdür? "Bağışlanmaları için Allah'a dua etmişsin veya etmemişsin onlar için birdir. Allah onları asla bağışlamayacaktır..." (Münâfikûn, 63/6) ve "(Ey Muhammed!) Onlar için 70 defa af dilesen bile Allah onları asla affetmeyecek!" (Tevbe, 9/80) şeklindeki ayetlerde Allah, elçisi bağışlanmalarını dilese de bazı kimseleri bağışlamayacağını söylüyor. Şu halde, Muhammed Peygamber'in kendilerine kıyamet günü şefaat etmesi için ona yalvaranlar, böyle bir şey gerçekleşse bile, Allah'ın onları affedeceğinden nasıl emin olabiliyorlar acaba? Cin suresinin 22. ayetinde, "(Ey Muhammed!) De ki: Beni Allah'tan hiç kimse koruyamaz ve O'ndan başka bir sığınak bulamam!" deniyor. Muhammed Peygamber kendisini Allah'tan koruyamazken başkasını nasıl koruyacak ve Muhammed Peygamber'in tek sığınağı Allah iken kendisi başkalarına nasıl sığınak olacak? Gerçek şu ki, Muhammed Peygamber'in görevi sadece elçilik idi, hesap görmek ise Allah'a aittir (Ra'd, 13/40).

Tahiyyât
Namaz kılarken okunan tahiyyât duasında Muhammed Peygamber'e seslenilerek selam verilmektedir: es-selâmu aleyke eyyuhe'n-nebiyyu (selamun aleykum/selam senin üzerine olsun ey Nebi!)" Namazda sanki Muhammed Peygamber'in huzurundaymışız, o bizi işitiyormuş gibi ona selam vermemiz tevhit inancıyla bağdaşmaz. "Ben, Allah'ım, Benden başka ilah yoktur. Bana ibadet et. Benim zikrim için namaz kıl." (Tâhâ, 20/14). "Mescitler Allah'ındır. O halde, Allah'ın yanında başka bir kimseye dua etmeyin." (Cin, 72/18).

Kuran'a Abdestsiz Dokunmamak
"Ona ancak temiz olanlar dokunur." (Vâkıa, 56/79) ayeti abdestsiz olarak Kuran'a dokunulamayacağı ile ilgili olamaz. Bu ayet Mekke Dönemi'nde indirilmiştir ve vahyin mahiyeti ile ilgilidir. Abdestin nasıl alınacağının öğretildiği ayet (Mâide, 5/6) ise Medine Dönemi'nde nazil olmuştur ve söz konusu ayet ile namaz ibadetinden önce abdest alınması istenmiştir. Dolayısıyla, Kuran'a dokunmadan önce abdest alınması gerektiğine dair bir hükmün Kuran'da olmadığını ve abdestin sadece namaz kılabilmek için gerekli olduğunu söyleyebiliriz.

Anlamını Bilmeden Kuran Okumak
Kuran, muhataplarınca anlaşılsın diye onların diliyle gönderilmiş bir mesajdır (Yûsuf, 12/2; Fussilet, 41/44; Zuhruf, 43/3; Kamer, 54/32). Dolayısıyla Kuran'ı anlamadan okumanın onun gönderilme amacına uygun düşmeyeceğini söyleyebiliriz.

Kabir Azabı
Kuran'da insan için iki hayattan bahsedilir: dünya hayatı ve ahiret hayatı. Bunun dışında bir hayat yoktur. "Sizler cansız iken size O hayat verdiği halde Allah'ı nasıl inkar edebiliyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, sonra diriltecek, sonra O'na döndürüleceksiniz." (Bakara, 2/28) Kıyamete kadar kabirde azap edilecek olsaydı, kıyamet günü yeniden diriltilmekten bahsedilir miydi? "Günahkarlar kıyamet koptuğu gün sadece çok kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler..." (Rûm, 30/55). Kıyamete kadar azap gören biri böyle söyler mi? "Onu (kıyameti) gördükleri gün, ancak bir akşam ya da kuşluk vakti kadar kalmış gibi olacaklar." (Naziât, 79/46)

Miraç inancı
Muhammed Peygamber'in göğe yükseldiği inancı Kuran ayetlerine aykırıdır. "Dediler ki: Sana asla inanmayacağız; yerden bizim için bir pınar fışkırtmadıkça, üzüm ve hurmalardan bir bahçen olmadıkça ve içinden nehirler akıtmadıkça veya göğü iddia ettiğin gibi parça parça üzerimize düşürmedikçe veya allah'ı ve melekleri kefil olarak getirmedikçe veya altından bir evin olmadıkça veya gökte yükselmedikçe ve yükselişine de asla inanmayacağız (oradan) bize okuyacağımız bir kitap indirmedikçe... De ki: Subhane Rabbi! Ben elçi olan bir insandan başka bir şey miyim ki?" (isrâ 17/90-93).

Mehdi inancı
Kurtarıcı (mehdi) inancı hemen hemen her dinde ve kültürde vardır. Hristiyanlar isa'nın tekrar yeryüzüne döneceğine inanırken, Yahudiler Mesih'i, Budistler ise Maitreya'yı beklemektedir. Kuran'a göre Muhammed Peygamber'in gelişi önceki elçiler tarafından insanlığa müjdelenmiştir (Bakara, 2/146; A'râf, 7/157; Saff, 61/6). Bu nedenle, diğer inançlara mensup kişilerin bekledikleri kurtarıcı Muhammed Peygamber olabilir. Nitekim Kuran'da Muhammed Peygamber'den sonra bir kurtarıcı geleceğinden söz edilmez.

Muhammed Peygamber'in Mucizeleri
Kuran'a göre, Muhammed Peygamber'in insanlara getirdiği tek mucizesi Kuran'dır. "Ona Rabbinden ayetler/mucizeler indirilmeli değil miydi, dediler... Bizim sana, onlara okunan Kitab'ı indirmiş olmamız yeterli olmadı mı?" (29/50-51). "Bizi mucizeler/ayetler göndermekten alıkoyan şey öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır..." (isrâ, 17/59).

Salavat
Kuran'a göre Allah ve melekleri Muhammed Peygamber'e salat eder: "Allah ve melekleri Nebi'ye salat eder. Ey iman edenler! Ona salat edin..." (Ahzâb, 33/56). Salat etmeyi "salavat getirmek" olarak yorumlayanlar, Muhammed Peygamber'in ismi her anıldığında "aleyhi's-salâtu ve's-selâm" veya "sallallâhu aleyhi ve sellem" gibi sözler söylemeyi gerekli görüyorlar. Oysa aynı surenin 43. ayetinde de şöyle deniyor: "O (Allah) ve melekleri size (siz inananlara) salat edendir..." (Ahzâb, 33/43). Şu halde Allah ve melekleri inananlara salavat mı getiriyorlar?

Seyyid-Şerif
Muhammed Peygamber'in kızı Fatıma'nın çocukları Hüseyin ve Hasan'in soyundan gelenler için seyyid ve şerif sıfatları kullanılmakta ve böyle kimselerin diğer insanlara göre daha muteber olduklarına inanılmaktadır. Oysa Kuran'a göre üstünlük soyda değil takvadadır (Hucurât, 49/13). Mesela, ibrahim Peygamber'in babası azılı bir müşrikti (En'âm, 6/164).

isa'nın Yeryüzüne inişi (Nüzûl-i Îsâ)
Bazı Müslümanlar -tıpkı Hristiyanlar gibi- isa'nın ölmediğine, göğe yükseldiğine ve kıyamete yakın yeryüzüne inerek birtakım icraatta bulunacağına inanmaktadır. Bu inanç, Kuran ayetlerine aykırıdır. Çünkü isa'nın kıyamet günü yapacağı konuşmada böyle şeylerden hiç söz edilmez: "Allah buyurduğu zaman: Ey Meryem oğlu isa! insanlara, beni ve annemi Allah'ın yanında iki ilah edinin, diye sen mi söyledin? isa da şöyle der: Seni tenzih ederim! Benim için hak olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Onu söylemiş olsaydım, sen bilirdin. Sen, nefsimdekini bilirsin. Ben, sendekini bilemem. Sen gizlilikleri çok iyi bilensin. Ben onlara ancak, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, diye bana emrettiğin şeyi söyledim. içlerinde olduğum müddetçe onların üzerinde şahit idim. Beni vefat ettirdiğin zaman, onların üzerinde gözetleyici Sen oldun ve Sen, her şeye şahitsin." (Mâide, 5/116,117)

Kandiller
Muhammed Peygamber'in vefatından asırlar sonra, ilk olarak Mısır'da Peygamber'in doğum gününü (mevlid) kutlama, ilk olarak Kudüs'te de Recep ayının ilk Cuma gecesini (regaib) kutlama geleneği başlamıştır. Mirac, Kuran ayetlerine (isra, 17/90-93) aykırı bir iddiadır. Benzer şekilde, Şaban ayının ortasındaki gece (berat) Allah'ın dünya semasına tecelli edip kullarını affedeceğine dair rivayetler -ki bu durumda diğer gecelerde Allah'ın yakınlığının ve merhametinin nispeten daha sınırlı olması gerekir- Allah'ın kuluna daima yakın ve merhametli olduğunu söyleyen ayetlere (Bakara, 2/186; A'râf 7/56 vb.) aykırıdır.
Yüzlerce vardır.
sanılandan çok daha yaygın olandır.

hurafe her yerdedir. hurafenin en önemli özelliği kendini gizlemesidir. hurafe varlığını inkar eder. yani hurafe kendisinin hurafe olduğunu asla kabul etmez. dini hurafeler, bilimsel hurafeler, gündelik hurafeler vardır. çeşidi çoktur, sayısına dair bir yorum yapılamaz. hurafenin karşısında genelde hakikat vardır. hakikat gerçeklerdir. genelde topluluklar hakikatleri karizmatik otoriter kişiliklerden alırlar. bu kişilikler hakikati üretir, topluluklar da bunu tüketir. en güçlü ve dirençli hurafeler işte bu karizmatiklerin sözlerinin içinde gizlenmiş fikirlerdedir. bu fikirler çok derinden hastalıklıdır. hurafe olarak kabul edilmesi için derinlikli bir bakış veya görüş yani kısaca "basiret" gereklidir. basiretli olmayan kitleler çabucak sürüklenirler. düşünmezler, çünkü hissederek karanlıkta el yordamıyla yollarını bulmaya çalışan acemilerdir. dahi bilim adamı söyledikten sonra çok büyük bir tesir oluşur. fikirlerin ne kadar akli veya mantıki olduğunun bir değeri yoktur. önemli olan ikinci nokta ise hurafenin akademik camiada da yerleşebilmesidir. hurafeler çeşit çeşittir. bazı hurafeler derin, bazıları yüzeyeldir. bazılarının içine hakikat kırıntıları yerleştirilmiştir. bazıları pür hurafedir. en saf haliyle hurafeler entelektüel olarak alt seviyelerde bulunmaz. en kabak gibi ortada olan hurafeler entelektüel olarak ne seviyede olunursa olunulsun, belli şartlar altında akademide de yuvalanabilir. psikoloji zannedildiğinden çok daha tesirlidir insan hayatında.
tasavvuf değildir. tasavvuf islam'ın içindedir. tasavvuf bir islam okuludur.

hadisler de değildir. hadissiz Peygamber (s.a.v.)sevilemez. hadissiz islam yaşanamaz. hadissiz islam olmaz.
atınca dik duran bir şeyin misafir geleceğinin habercisi inancı.
kız ismi olabilirdi aslında ama anlamı kötü.
tüm dinler aslında. *
dine sonradan girmis, yanlış , batıl inanç.
din adı altında dinle bağdaştırılmaya çalışılan olaylar bütünü.
d. cündioğlu nun hakkını teslim ettiği kavram.
Saçma ya da absürd olup gerçekmiş gibi inanılan tüm hedeler bütünü.
bizim milletin inanmaya çok meraklı olduğu uydurma olaylar.
(bkz: nazar değmesi)
hurafe halk arasında yaygın olan hurafelerdir.

1) falcılık.
2) yıldız ve burç falı.
3) kabirlere ip ve bez bağlamak, mum yakmak.
4) nazar boncuğu takmak.
4) bazı eşya ve hayvanları uğursuz saymak.
6) akşam tırnak kesmeyi kötü görmek.
7) bazı günlerde başlayan işlerin sonu gelmeyeceğine, zararlı olacağına inanmak.
(bkz: başparmak mucizesi)
arapçada harafa kelimesidir. hırıf (haraf) kelimesi ise bunamak anlamındadır. (bkz: hırıflamak)
Uygurların yerleşik hayata geçmeleriyle benimsedikleri mani inancının orta asya'dan anadolu'ya en büyük mirasıdır.
bu kelime cennetteki huri kökünden türemiş olabilir.
gelenek içinde varlık bulmuş, halk inançları diyebileceğimiz, dinle, islamiyetle alakası olmayan, halkın yoğun
rağbet göstermesinden dolayı kesin inanışlar olmuş; fakat dine müdahil olmayan batıl inanışlardır. saçmadır.

en saçmalarından seçmeler:

kırkı çıkmamış bebeğin tırnakları kesildiğinde o bebeğin hırsız olacağına inanmak

cenaze evinde pişen yemeklere azrail kılıcını batırır inancıyla cenaze evinde yemek pişirmemek ve pişmiş olan yemekleri dökmek

baht açmak için kilitlerin açılması bir de bunun cuma ezanı sırasında yapılması

yeni gelinin erkek çocuğu olsun diye kucağına erkek çocuk vermek

evliliğin ilk günü (gerdek gecesi) erkek veya kadın, hangisi önce uyursa onun daha evvel ölmesi

ayakkabılar ters dönerse şeytanın üzerinde namaz kılması.

bu örnekler uzar gider.
bebeğin göbek bağını, üniversite içinde ki bir fakülte önüne gömüldüğünde, ileride o üniversitede o fakültede okuyacağı inancı..
(bkz: islamiyet)
Yalan yanlış önermelerdir. Hem de;

(bkz: best of zekeriya beyaz)
ataturk' un sair, matematikci, ilk ogretmen, en iyi siyasi lider, en turk, tarihin gelmis gecmis en iyi komutani, elektrikcisi, xerox kullanicisi, sohben takabileni ve ayni zamanda mutahit olmasi yonundeki asilsiz seyler birer hurafe olarak nitelendirebilir mesela. o ingiliz amerikan liderlerine verdigi ayarlarin gerceklik boyutuna hic deginmiyorum. kolanin bocek fare gibi seylerle yapildigi sehir efsanelerine demi inanalim o zaman.
dine sonradan girmiş yanlış ve batıl inançlardır.
düpedüz uydurma sanatıdır. akılla mantıkla alakası olmayan bir zırvalıktır. bu mantıksız söylemler insanların hatta toplumların zaaflarından yararlanarak uydurulur.