bugün

14-15 yaşımdan beri sıkı bir rock-metal dinleyicisiyim. blues'dan punk'a, grunge'dan black metal'e kadar yüzlerce tarzdan, binlerce gruptan, on binlerce şarkı dinledim ve high hopes solosunun üstüne solo asla tanımam. hayatımda dinlediğim en duygulu, en şarkıya cuk diye oturan solodur.
pink floyd'un insanı çok değişik diyarlara sürükleyen mükemmel şarkısıdır.
Klise çanı sesi temel ritmi oluşturur. Şarkıyı ilk dinlediğimde tüylerim diken diken olmuştu.
"horizon" demek için doğmuş bir grubun mükemmel sesli solisti ile taçlandırdığı efsanevi parçasıdır.

hele o " the grass was greenaaaa" çıkışı yok mudur alıp götürür adamı. arkasında ise mutlaka;

echoes
hey you
julia dream dinlenmelidir.

kapanış için shine on you crazy diamond uygundur.
tam olarak duygularıma tercüman olan şarkıdır. the division bell gibi müthiş bir albümü dünyaya kazandırdıkları için gruba ayrıca teşekkür etmek gerekir. p.u.l.s.e da slide guitar tekniği ile bana göre yapılabilecek en iyi soloyu çalan gilmour üstada ayrı olarak saygı duymak gerekir.
Solosunun insanı depresyona sokabileceğini kanıtladığım şarkıdır. Her gün dinlemek bu etkiyi yapıyor.
bende kötü anıları olan ama yine de benim açımdan mükemmelliğini yitirmeyen eser. girişteki çan sesleri beni benden alıyor yahu.
pink floydun guzel sarkilardan birtanesi.
esasında dünyanın en güzel ayrılık şarkısıdır.
slide solonun zirvesini içinde barındıran doğaüstü şarkı.
gregorian'ın yorumuyla ilk defa dinliyormuş gibi dinlenebilecek şaheser. en mutlu anda bile dinlense o solosu adamı mahvediyor, hüzne boğuyor. bu şarkıyla en az bir gece sabahlamayan çok şey kaybetmiş demektir.
http://www.youtube.com/watch?v=bgbm5vwiblo
çişimi ediyorum çişimi ediyorum popom kuru kalıyor.
Tarif edemezsin ya, çabalasan da hep bir şeyler eksik kalır hani o cümlede, cümlelerde. işte o şarkı. David gilmour eseri, solosu zaten tamamen ayrı bir dünya. Klibiyle, müziğiyle, sözleriyle tarifsiz.

the grass was greener
the light was brighter
the taste was sweeter
the nights of wonder
with friends surrounded
the dawn mist glowing
the water flowing
the endless river

forever and ever.
mükemmel bir şarkı. aşık olunası.
bazı gecelerin şarksıdır kendisi, bugün olduğu gibi..
efsane gilmour'un sürekli dinlenen ve bıkılmayan şarkısı.

anlamı ayrı, solosu ayrı güzeldir.
Başlangıcındaki çan sesiyle bile tüyleri diken diken eden (çan tınısının up'lara denk gelmesi ayrı bir haz kaynağı), defalarca bıkmadan dinlenebilen muhteşem şaheser. "The grass was greener..." diye giriyor ya nakarat. işte orada ölebilirsin... de soloyu dinlemeden ölme sakın.
güzel solosuyla kendini belli eden pink floyd şaheseri.en sevdiğim şarkısı galiba
breathe'i birde bunu severim.
biri tavşanı biri Umutlarını koşturur.

tanım; the division bell'in en çok tutan şarkısıdır.
pink floydun şaheseridir.kanımca en iyi şarkısı budur.
bir pink floyd efsanesidir. şarkı olamayacak kadar güzeldir, tarifsizdir.
bir gün high hopes dinlerken ruhumu teslim edeceğim.
Gece, sabah, öğle, ikindi her vakit dinleyip her seferinde aynı şeyi farklı formatlarda hissedebileceğiniz pink floyd şarkısı.
Tek alternatifi, yine kendisinin pulse versiyonu olan dünyadışı şarkı.
Güzel bir filmdir.Thatcher in ingilizlerin yaşamında meydana getirdiği değişiklikleri anlatır.kız kardeş tiplemesi mücver ablaya esin kaynağı olmuş gibi duruyor.
Akla pink Floyd gelir efenim dinle dinle dur.