bugün

yaklaşık 2.900.000 kişiydik. o sabah diğerlerinden çok farklıydı. gece kimse uyuyamamıştı. gözlerde korku vardı, öfke ve nefrette vardı. nizami bir şekilde beklemedeydik. beklediğimiz yer düz bir araziydi. yağmur başlamış yerler hafif çamurumsu bir hal almıştı. sol tarafımda çelimsiz, formsuz ve çokça çekingen biri vardı.
kimse konuşmuyordu. tek bir çıtırtı yoktu. dinlesem yan tarafımdaki çocuğun kalp atışlarını duyabilirdim adeta. ardından rap! rap! rap! diye nizami sesler duymaya başladık. ya deprem oluyordu, yada binlerce fil uygun adım bize doğru yaklaşıyordu. aslında 2 seçenekte kaderimizde olabilecek olanın en iyisiydi. çünkü yaklaşanın ne olduğunu herkes biliyordu. kafamı yere doğru eğip ayağımın ucuna baktım. taşlar sesle birlikte zıplıyorlardı. aniden ses kesildi. safların önünde o güne kadar bizi eğiten insanlar belirdi. yüksek bir sesle konuşmaya başladılar, bize seslenen kişi: '' bu günün geleceğini biliyorduk. evet çok zor bir dönemdeyiz. bu güne kadar onlarca yıllık deneyiminiz var. bir çoğunuz şafağı göremeyecek. evet. elinizden gelenin en iyisini yapın. sizlere güvenim sonsuzdur!'' dedi ve saflara girerek arka taraflara doğru ilerledi. bu çıldırtan sessizliğin nasıl bozulacağını merak ederken bir anda tüğleri diken diken eden hiç bir insan yapımı çalgıya ait olamayacak borulardan 'ouuu ou ou ouuuuu' diye sesler duyduk. ses tahminimce 5-6km kadar uzaktan gelmekteydi ama iliklerimde hissettim o sesi. yer çok daha şiddetli bir şekilde titremeye başladı. nizami değildi artık o ayak sesleri. yanımdaki çocuk yavaşça geriye doğru bir adım attı. elimle sırtına dokundum ve yanıma, safına geri hizzaladım. gözlerine umut verici bir gülümsemeyle baktım. gözlerimin içine bakarak yutkundu ve dümdüz ileri bakmaya başladı. geliyorlardı. acımasız, vakitsiz ve vahşice...
rakilibaradak'ın ''vize dönemi'' adlı eserinden alınmıştır.