bugün

zaman

gözlerine bakarken kalbimin attığı saniyeleri düşünüyorum bazen, zamanın ne kadar önemli olduğu aklıma geliyor. geçen her saniyeye küfür ediyorum, arkamda bıraktığım o anıların değeri adeta kalbime saplanıyor. şuan da ne kadar boş yaşadığımı fark ediyorum. daha çok içiyorum, zamanı durduramayacağımı bildiğim halde içiyorum…

aşk

menfaatlerin göz ardı edildiği ve her hangi bir egonun akıllara bile gelmediği salt duyguların, gün yüzüne çıkarak bütünleyici rolündeki karşı cinse sonsuz sadakatin belirtisi. zaman kavramını yok saydığı gibi kalbin vücudu ele geçirmesi.

bir yaz akşamı, hafif bir meltem eşliğinde sahilde dolaşan iki aşık.. hiç konuşmuyorlar. dalga sesleri, kilitlenen dillerine kızarcasına duygularını dövüyor resmen. bir tane sarhoş, kayalıkların arasında şarap içerek onları izliyor. ürkek aşıkların hareketleri gözlerini dolduruyor.

bir yaz akşamı. kirli gri sakalı, her birinde anının saklandığı kırışmış bir alın, derin bakan gözlerdeki o tecrübe sarhoşun gözünde geçmişini hatırlatıyor. çilekeş çocukluğu, zar zor tutunmaya çalıştığı hayat koşusu, bitap düşmüş kalbi aşık olduğu tek kadını hatırlıyor. gözleri doluyor iyice. bir yudum daha alıyor şarabından sanki unuturcasına.

iki aşık bir banka oturuyor. erkek kıza bakıyor, zaman duruyor iyice. o an’ın bir daha gerçekleşmeyeceğinden habersiz. ay onları izliyor, iki masum kişinin daha sevgisine şahitlik ediyor. işığını daha bi kuvvetli savuruyor aşıkların üzerine..

seni seviyorum

serin bir yaz akşamıydı. duyguların açığa çıkma zamanı gelmişti artık. kim istemezdi ki o an’ın durmasını? geri kalan yaşamını o mutluğa değişmeyi kim istemezdi? belki daha iyi şeyler olacaktı belki de o an’dan sonra sürekli içinden çıkamayacağın zorlukların esareti altında kalacaktın. koca bir ömür sırf pişmanlığın boğazında kitleneceği, zamanın su gibi akacağı, akan zamanın koca bir boşluktan ibaret olacağını bilseydin sende isterdin o an’ın durmasını nitekim.

erkek durdu, gözlerinde kaybolduğu kızın yüz hatlarını kalbine ilmik ilmik işliyordu sanki. dalga sesleri kesildi, deniz hırçınlığını bir kenara bırakıp aşıkların sesini duymak istiyordu. ay, bir kere daha aşkın karmaşık gölgesini inatla aydınlatıyordu.

“seni seviyorum” dedi erkek. kızın gözleri doldu.. ürkek bir çocuk sesiyle “bende” dedi.

pişmanlık

akıp giden ömrün büyük bir bölümünü oluşturan elzem bir duygu. aklın mantığın işlemediği, işlemekte zorlandığı, beynin saplantılı bir hale gelmesini sağlayan şey. hayatın akışına kendini kaptırıp yapmadığın şeylerin içinde ukte olmasına sebep olup çaresi olmayan illet hastalık.

unutamamak

zamanında yaşanmış kıymeti bilinmeyen şeylerin ve yapmaya cesaret edemediğin kimi olayları pişmanlık duygusunu vücuda kazandıran o lanet fonksiyon. hayatın geri kalanında peşini bırakmayan, her fırsatta karşına çıkıp seni bazı şeylerden mahrum bırakan anı.

gözlerimi kapatıyorum uyumak için. her gün istisnasız beynimi kemiren şeylerle boğuşuyorum herkesten habersiz. insanları umursamamaya başlıyorum. boşlukta salınan koca bir hiç gibi zamanın ötesinde kalmayı yeğliyorum, olmuyor..

uyuyamıyorum..
uçurum

insanın kendisiyle olan fark ise ciddiyet arz eder. geçmişte kalmış bir insanın tekrar dirilmesi için ufak bir adım atması ise şüphesiz yeni şeyleri daha kolay sindirebilmeye olanak sağlar. her uçurum kötü değildir, ayrılığa sürüklemez.

boşa akan hayat değildir zamanın ta kendisidir.
hayatın acımasız olduğunun anlaşıldığı anlar.
üniversitenin son senesi hissedilen duygu.
Hayat boşa akmıyor, sadece bazıları hayatını boşa tüketiyor ve herşeyi bu dünyadan ibaret sanıyor..Dünyada ki hiçbir şey boşa değildir.
Hayatın hayal ettiğin gibi ilerlemiyorsa sık sık farkettiğin durum.
Her gün iş ve ev arasında mekik dokurken hissettiğimdir.
Yaşamak yerine durup seyredenler için kaçınılmazdır.

Seçim yapmalı.
Tuhaf bi his, gemiler gibi, vapurlar gibi..
için de bulunduğu kısır döngüden acilen çıkması gerekir şayet böyle hissediyor ise insan.
Zaman zaman hissettiğimde korkuyorum. Bir şeyler yapmak istiyorum acelacele. Olmayınca da üzülüyorum. Uçup giden balonmuş gibi iplerini tutasım geliyor, yakalayamıyorum hayatı. Uçup gidiyor.
" Hayatın boşa aktığını hissetmek" , 1- Çok fazla veya yanlış saatlerde uyuduğum, 2- PC oyunlarını çok fazla oynadığım zaman başıma gelen olaydır. Başka bir deyişle; dengeyi kaybetmediğim sürece bunu hissetmem. Siz de benim gibi polyannacıysanız(aslında biraz gamsız veya umursamaz da diyebilirsiniz) ve idealleriniz+hayalleriniz varsa hayatın boşa aktığını düşünmezsiniz. Benim yaptığım gibi; gününüzün 12-13 saatini uyku+pc oyunlarına harcıyor olsanız bile benim düşmediğim gibi siz de ümitsizliğe düşmeyin(Gülücük). Ben öyle yapıyorum ve genellikle çok mutluyum. Başka bir tavsiye: Şu anda her kime veya neye, kendinizden, maddi-manevi bir şeyler(zaman, para, sevgi, ilgi vs. ) veriyorsanız verin,alıcıdan karşılık beklemeyin. Not: Bu iş(karşılık beklememek), insana çok zor gelen bir durumdur, farkındayım. Başarmanın yolu, yalnız kalmamak ve her hayal kırıklığında kafayı dağıtacak argümanlar bulmakta yatar. Sizi üzecek şeyleri düşünmekten alıkoyacak argümanlar. Arkadaşlarla tiyatro-film(dram olmayacak)-dizi-sinema-spor-gezi vs. vs. aktiviteler yapmalı. işte her hayal kırıklığından sonra bunları yaparsanız bir de bakmışsınız ki karşılık beklememeyi alışkanlık edinmişsiniz.
voyager 1 ve 2' nin uzayda dünyanın fotoğrafını çektikleri fotoğrafa bakmak yeterli. milyarlarca galaksinin bulunduğu kozmozda samanyolu galaksisinde minicik mavi bir toz zerreciği kadar dünyamız. Ben merkezli kibirli, egoist iç dünyanızdan çıkıp büyük resme bakın. Başka söze gerek yok.
(bkz: kan kaybindan olmek)
Hayat, boş yaşayanlar için boşa akar.bir dava,bir amaç uğruna ,hayallerinin dudağına yapışarak yaşayan insan için boşa Akmaz.
Her hayat esasında boşa akar. Oyun ve eğlenceden ibaret. sen o akışın eğlencesinden ne kadar vazgeçebildin, hayatın boş olduğunu kavrayıp ne yapabildin nelerden vazgeçebildin, burda bir doluluk(?¿), mana yakalarsın.