bugün

sokullu'dan gelirken gözüme çarptın...
en fazla 3 yaşındaydın ve o yaşta, o küçücük ellerinle çöplerden kağıtları ayıklamaya çalışıyordun... dikmen'in o korkunç soğuğunda biz kat kat giyinmiş halde donarken, senin üzerinde yalnızca bir hırka vardı... bir an gözgöze geldik seninle. iri gözlerinle bana bakarken, yılların olgunluğunu gördüm. halbuki daha neredeyse bebektin... içim yandı, kavruldu. ağlamak istedim. yanında dilenen annene tiksintiyle baktım o an... gençti, sağlamdı, seni bu hallere düşürmeyecek kadar sağlamdı. sonra kafamdan uzaklaştırdım bunları... bilemezdim o'nun neler yaşadığını.
elinden tuttuğumda tekrar yüzüme baktın. ''gel'' dedim. markete doğru yürürken annen bakmıyordu bile. o kadar küçüktü ki ellerin, ellerimde kayboluyordu. vazgeçtim, çorbacıya yöneldim. sen yemek yerken seni izlemek öyle güzeldi ki...
sonra bıraktım seni ''anne''nin yanına. yine bakmadı, bakmayacaktı...
ağlayarak eve geldim... gözyaşlarım sana yolladığım mutluluk dilekleriyle karıştı, gitti...
umarım hep mutlu olursun... dikmen soğuğuna bana mısın demeyen o sıcacık sen... hep mutlu olursun...
bir insanla karşılaşma isteğidir, banka da sıra beklerken, sinema da ışıklar kapanmadan hemen önce veya manavdan bir tutam maydanoz alırken hep gözün onu arar, ihtimalin ihtimalini kovalarsınız.
eski sevgilinin an itibariyle vurusuyor olmasi.
hafif bir rüzgar, çişeliyen bir hava ve sokakta mendil satmaya çalışan kız çoçukları.
durakta dolmuş bekliyosundur.bi yandan geç kalmış dolmuşa küfürler sıralarken bir yandan da akşam için planlar yapmaktasındır. "arkadaşları çağırayım da kafaları bi güzel çekelim."
düşüncesi hakimken tek dert ettiğin "acaba ne içsem"dir.bi anda gözünüze yaşlı bi kadın ilişir.herkesin gözünden kaçmak istemişcesine bi köşeye sinmiş bir teyze.elindeki siyah torbanın içinde bişey saklamaktadır.biraz dikkatli bakınca torbada kuru bir ekmek sakladığı anlaşılmaktadır.

duraktaki herkesi tek tek keser teyze.kimsenin kendisine bakmadığını anladığı anda kuru ekmeği torbasından cıkarıp bir ısırık alır ve torbaya geri saklar, duraktaki insanlara bakarak.hatta ısırık aldıktan sonra ona baktığınızı anladığında ağzındaki lokmayı bile çiğnemeyi bırakmaktadır.

bu teyzemiz karnını doyurmak için kuru ekmek yemekten utanmaktadır.sense küçücük şeyleri bile boşuna kendine dert etmekten...
geriye dönüp baktığınızda, dudağınızda beliren tebessüm ile yad ettiğiniz anı ya da anılar silsilesidir.
etrafınızdaki tüm detayların göze batması.
her zaman var olup da her göze battığında bu başlığın altına birinin gelip yazdığı detaylardır. çünkü hasta, yalnız, çaresiz insanlar hep orada... kötü anlarınızı, yaşadığınız en kötü şeyleri elbet birileri yaşamıştır binlerce yılda...
dün demiştim sanıyorum hep;
- amnıskym askerliğime daha 8 sene var,
bugün aklıma geldi, askerden geleli 4 yıl olacak nerdeyse.

garip değil mi zaman farkında olmadan ne çabuk geçiyor?
harçlık isteyen oğluna para vermeyen baba duygusu.

harçlık vermediği için babasına kızan çocuğun, babasının duygularını anlayacak yaşa geldiğinde, babasına duyduğu minnet duygusu. ki tarif edilemez bir duygudur babayı bu şekilde üzmüş olduğunu bilmek...
platonik aşık olunan kızın doğum günüde tek başınıza yediğiniz bir dilim pastadır bazen.
ilk askin ve onun sevgilisiyle sokakta karsilasmak, akabinde girilen kisa muhabbet. * *
kontör denen meretin her daim bitmesi.
yaz okuku için(8 ders) harc parası yatırmaya giderken tek ders sınavına girenleri görmek.
evdekilerin sizi sabırsızlıkla beklediği bir günde dolmuş/otobüs durağının tıklım tıklım olması.
''yaşadığın günlerin, ayların, yılların değerini bil bir daha geri gelmez onlar'' cümlesini duyduğunda tam olarak ne yapman gerektiğini bilmemek ve o pişmanlığı şimdiden yaşamak.
engin atsur gibi cok iyi bir basketbolcunun sampiyonluk kutlamalarında kadroda yer almayıp arkada kalması.
bir çok detayın sadece bir tanesidir.
4 sene boyunca hazırlık ve birince sınıfla cebelleşmemden ötürü yarın yaz okulun ilk dersine girmeye hazırlanan bu bünye an itibariyle çökmüştür. komşunun piç çocuğu aynı zamanda kazandığımız ipnetor an itibariyle kep atmış götüne girmesi dileğiyle. içim burkuldu her sene başı olduğu gibi şimdide okuma hevesim kırıldı. yalanlara inanmıştım, okula gitmeden de geçiliyor, bilmemneyi bağlasan 5 senede mezun olur gibi onları söyleyenlerin tüm aile fertlerini zimbabvedeki kabile reislerine ve kabilenin genç bıçkın delikanlılarına havale ediyorum.
arkandan küfredenlerin olduğu gerçeği...
siz evde makarnaya talim ederken dışardan mangal kokusu gelmesi.
istemeye istemeye yapmak zorunda oldukların.Belki ailenden,çevrenden belkide en sevdiğin şeylerden uzak kalmak.Bir annenin evladından uzaklaşması yada ayrılması kadar hayatta acı ne olabilir?
*Bence bi anne için en acı şey bu işte....
sözlükteki bütün başlıklar iptal edilip tek bir başlık altında birleştirilmelidir: hayata dair iç burkan detaylar. Çünkü bütün detaylar, eninde sonunda birer iç burkucu haline geliyor be ciğer.

-Abi, bu arada bir detay ama, doğrusu "eninde sonunda" değil, "önünde sonunda" olmalıydı.
+sus, iç ses sus! içim burkuluyor zati.
evde yalnız başınıza perde takmanız ve perdeyi taktığınız sırada elinizin duvar ile kartonpiyer arasına sıkışması ve ev halkının eve gelip sizi kurtarmayı beklemeniz.
düşündükçe içimi acıtan, kendime kızdığım, belki de sıradan bir detay ama hala aklımda olan, bugun yaşadığım olay.(3-5 saniye)

saat 13 suları kapımın zili çaldı. balkona çıktım, baktım tanımadığım biri. genç, belli ki öğrenci. buyrun dedikten sonra o genç sıkıntısını anlatmaya başladı. utangaç bir ses tonuyla:
- ailemin durumu iyi değil, ben okuyorum ve okul harcı topluyorum. yardım ederseniz sevinirim. dedi.

ben de hemen çıkardım 2 lira bozuk para attım balkondan aşağı (işte burası beni yaralıyor). sonra eniştem üst kattan o da 2 lira attı. genç teşekkür etti ve ben; o, paraları almadan hemen içeri girdim. içreri girdikten sonra kafa dank etti. ya niye balkondan attın paraları, aşağı inip bi konuşsaydım, dedim kendi kendime. gencin fazla uzaklaşmadığını düşünerek balkona tekrar çıktım. en fazla 20 saniye geçmişti. (çağıracaktım) gördüğüm şuydu. (burası ilginç ve düşündürücü)

genç sadece bizim zile basıp gitmişti onu sokağı dönerken balkondan gördüm. niye sadece bizim zil. bizden sonra 50 60 tane daha ev var neden sadece bizim zil. acaba genç balkondan attığımız paralara mı içlendi ? de sadece bizim zile basıp gitti...

derdini anlatırken ki heyecanı, utangaçlığı ve efendiliği beni yaraladı. işte içim burda cız etti. niye konuşmadım ki, keşke aşağı inseydim. acaba gücendi mi ?

eğer uü de ise o yüzü unutmam, tanırım. inş. karşıma çıkar.
iki gün önce yaşadığım bu olay beni bitirdi. çok üzüldüm ve "kafamı sikiyim" şeklinde kendimi tokatladım. olay şu:

sabahlamıştım ve karnım zil çalıyordu. "lan" dedim. " gideyim de poğça, simit bir şeyler alayım, yiyeyim, sonra yataruk" dedim. basit ama kusursuz bir plandı. gittim börekçiye. uzun zamandır gitmediğimden "neler var" deyu sordum. oradak çalışan bir şeyler dedi. ama ben anlamadım. biraz peltek konuşuyordu. ikinci bir görevli vardı. ben de adeta bir sikik gibi, adeta bir yavşak gibi, adeta bir göt oğlanı gibi ona döndüm ve anlamadım manasında yavşakça hareketlerde bulundum. hakikaten anlamamıştım ama ne olurdu "bir açma" desyedim. ya da bir daha sorsaydım o çalışana. sonra yolda aklıma geldi ve çok üzüldüm. my name is earl gibin olsa hayatım listeye ilk onu yazarım.

kafamı sikiyim.