bugün

haftanin 4-5 gunu patates soymak zorunda olmak.
0.99 UN karesinin 0.98 olması.
her şey güzel giderken, aklınıza takılan küçük bir ayrıntı yüzünden yanınızdakileri kırmanız ve yarınına hatırlayamayacağınız bir nedenden dolayı uzatmaya devam edip kendinizden soğutman, gıcıklaşman.

insanım dersin yapılır böyle hatalar dersin ama bu durumda karşındakinin insan olduğunu düşünmezsin, neden ki düşünesin yine bir hata yapmışsın, normalsin, insanlığına devam edersin. Sonra zorlarsın, zorlarsın zorlarsın zorlarsın ama bir sonuca varamazsın ve mutsuz olursun. mantıksal, duygusal veya bir şekilde o anki kapıldığın saçma şey, yakalayamadığın şey, o zaman sana anlamlı gelen şey, bir detay, hayatına etki eder ve suçluyu bulamazsın, çünkü suçlusundur, değiştiremezsin.
akşama kadar boş boş boş sokaklarda yürürken yuvasına yiyecek götüren ve bunu hiç durmadan yapmaya devam eden bir karıncanın üzerine bastığınızı farketmektir bazen.
yasamaktan hoslanmasak da sikca maruz kaldigimiz detaylardir.
hergün sol frame de görmekten bıktıran başlık. ne çok derdi var bu insanların. bırakın artık bı detayları ayrıntıları filan. yaşı 20 lerde olan birçok insan ağlama duvarı gibi yazıyor. ben anlamıyorum 20 li yaşlarda bu kadar dertli olursanız 30 u geçince ne yapacaksınız ?
restorantta yemek yerken ayakabı boyayan çocukların yanından sana bakarak geçmesi.
sen aksam yemeğinde makarna yerken,
yan dairedeki öğrencilerin büskivi ile karınlarını doyurmaya çalışmaları.
sevgilinin montla sevişmesi. bunulada kalmayıp içine kazak giymesi, başına bere ve eellerine eldiven takması. bonus olarakta altına pileli etek giymesi. beyninizde allahım ne tür bi sapık bu sorusu yankılanırken, bir yandanda ondan kopamadığınız için kendinizden tiksinirsiniz. seviyorsunuz işte. oysa gayet masum ve ağır bir sapık olarak eylemini gerçekleştirmektedir.
tam bugün, tam 20 dakika önce, bir kız girdi internet kafeye. şişmandı. çok şişmandı. içimden birden "ne zaman karaya vurdun be yavrum." dedim. hemen sonrasında omzuma dokundu. kulaklıklarımı çıkardım. yeri gösterdi. "anahtarlar sizin mi?" dedi. yere baktığımda dolap anahtarlarımı gördüm. cüzdanımda bulundurduğum usb kablosunu çıkartırken düşürmüş olmalıydım. kendimden o kadar utanmıştım ki teşekkür etmek için ağzımı bile açamadım. sadece hızla anahtarları aldım ve cebime koydum.

%100 eminim ki içeri giren bir afet olsaydı, yanımdaki masaya otururken değil yerdeki anahtarlarımı görmek, eşşek kadar beni bile görmezdi. ben de odaya çıktığımda gerzek gibi anahtarlarımı arar dururdum. belki manyağın biri bulurdu, hangi dolabı açacak diye tüm dolapları deneyecek kadar manyak biri.

ama iç burkan ne biliyor musunuz? hiç kimse dış görünüşü yüzünden onun yardımseverliğini göremeyecek. belki ne kadar iyi biridir ama bir çok insan benim gibi onu yargılamadan infaz edecek, sadece dış görünüşü dolayısıyla. kimse düşünmeyecek bu böyle midir diye.

daha da kötüsü, ben de o kızın yerinde değil miydim aslında?
sözlükte bulunduğunuz her gün karmanızın biraz daha düşmesi, buna mukabil her gün özel mesaj kutunuzun "çok iyi yazıyosun yea" şeklinde bir mesaj görmesi.

(bkz: anlamazdın)*
(bkz: ferhat güzel)
van da kurmay başkanı şöförünün, komutanın il dışında olduğu anaonsunun yapıldığı bir günde tertiplerini makam aracına doluşturarak son ses sean paul dinleyip; insanlık yapası tutması ve kaldırımda karşıdan karşıya geçmek için bekleyen yaşlı bir çifte yol vermesi...

kurmay başkanının ertesi gün kendisine ve karısına yol verdiği için teşekkür edip tayfayı komple çukurca seyahatine yollaması...
bilyoner com'a girip "nisan ayından beri kazandığım kuponlara bak" demek.

girdiğiniz verilere uygun kupon bulunamadı yazısını görmek. 2 ay? ha?..
bir arkadasimin hikayesidir...
89 ya da 90 yillarinda yasanmistir. aradaslar bulgaristan turklerindendir. o yillardaki malum baskilar bulgarisatanda yasayan turkleri, turkiyeye goce zorlamistir. turk hukumetinin de sagladigi kolaylik sayesinde turkler goce baslamislardir. ama insanlar kacarcasina geldiklerinden dolayi ve kapilardan sorunsuz gecme izni bir anda cikip kisitli bir sure icin gecerli olunca, yanlarina sadece bir miktar nakit para bir kac parca da esya alabilme sanslari olmustur. turkiyede akrabalari olanlar onlarin yanina yerlesmislerdir, digerleri ise cok zor zamanlar gecirmisleridir. parasizlik, issizlik, uyum sorunu vs.

arkadasim gunlerden bir gun bakkalin onunde arkadaslariyla oyun oynarken bakkada bir kadinin deftere birseyler yazdirip bakkaldan alis-veris yaptigini gorur. bunun uzerine annesine gider bakkaldan biseyler almak istedigini soyler. annesi "paramiz yok alamayiz" der. bizimkide "paraya gerek yok bir deftere yazdiriyosun, aliyosun alacagini" annesi anlam veremez ama burdaki duzenden hic haberdar olmadigindan bizim kizin defterlerinden birini alip bakkala giderler. annesi bakkala derdini anlatmaya baslayinca anlar durumu ama artik cok gectir. yuce gonullu bakkalimiz arkadasin istediklerini almasina musade eder. ama annesi hayatinda bir daha oyle utanmamistir.
bir ailenin iki cocugundan buyuk olan kaza gecirir ve bir miktar kan kaybeder. cocuga kan verilmesi gerekmektedir. doktorlar aileden birinden daha kan alinmasi gerektigini soyler. aile kani tutan diger kucuk cocuktan kan almak ister. doktorlardan biri ufakliga sorar:
-biliyorsun abin bir kaza gecirdi ve senin kanina ihtiyac var. abine kan verir misin?
ufaklik biraz dusunur ailesine bakar ve tamam der. ufakliktan kan alinmaya baslanir. ailesi ve doktorlar ufakligin basinda beklemektedirler. bu arada cocuk doktora bir soru sorar:
-ben hemen mi olecek kani verince?
ufaklik kaninin hepsinin alinacagini ya da kan verince kendinin olecegini dusunur. bizim ufaklik abisi icin kendini feda etmistir daha o yasta gozunu kirpmadan.
kimi zaman bir sorumlu bulup kendince ona küfretmektir.
bir okulda sınıf öğretmenliği yapan silte kişisi dersi bitirdikten sonra sıraların arasında gezinmeye başlar. öğrencilerinden biri sürekli birşey söyleyip söylememek arasında gidip gelmektedir. dayanamaz ve sorar.olay şöyle gelişir:
+ nedir senin derdin? söyle bana.
-öğretmenim fen dersim karneme dört düşüyor, hem de 84 ortalamayla.bişey yapamaz mısınız? dedi.
+ya nolucak canım benim bi tanesi de dört düşüversin yanidiğerleri hep beş.hem nazar boncuğu olur, diyorum gülerek.
-öğretmenim biliyorsunuz ben çocuk evlerinde kalıyorum. eğer hepsi beş olmazsa beni o lanet olası çocuk yurduna göndericekler.lütfen öğretmenim bişeyler yapın dedi.
bi an kaldım. karşılık falan bile veremedim. ıgh mıgh diye bir ses çıkıyor bu garibandan. sosyal hizmetler müdürlüğü meğer başarılı öğrencileri çocuk evlerine yönlendiriyormuş. yurt ortamına göre daha iyi bir haldeymiş. çocuk yuvalarında bir çok sorundan bahsetti. korkuyorum oraya dönmekten öğretmenim dedi. anlattı bana. ama tam da o sırada başka birşey duydum bunun şokunu atamadan. arka sıralardan bir öğrenci:
-öğretmenim karne de dört olursa ceza olarak bir de saçlarını kesiyorlarmış. dedi.
offf yani orda hani o öğretmen sıfatını vermeseler oturup ağlamaya başlıycam. hala yutkunmak düşününce zor geliyor. gerçekten zor.
düşünüyorumda bazen ne kadar aptalız ya, üzüldüğümüz şeyler, sıkıntılar. o ufacık çelimsiz beden nelerle çarpışıyorken, bizim girdiğimiz gereksiz melankoli neden?
huzur evlerinde yaşlılara kötü muameleler yapılmasıdır.
uyanık olduğu zaman dilimi içerisinde sürekli gülümseyen ve bunu bir yaşam felsefesi haline getirmiş bir kişinin onlarca hastalığına, çocuklarının vefasızlığına, yeni nesil gençlerinin duyarsızlığına, saygısızlığına, üst komşularının her gün sabaha karşı çalıştırdıkları milattan önce 600 lü yıllardan kalan çamaşır makinesinin gürültüsüne, kırmızı ışıkta durursa ölecek hastalığına kapılmış kişilerin muhteşem arabalarının tekerleri vasıtasıyla ıslanan eski elbisesine ve daha sayamadığım binlerce kahraden sebebe rağmen ısrarla, inatla ve sessiz bir çığlık edasında yüzümüze yüzümüze çarptığı gülücüklerdir bazen.
atavatandan uzakta, elin ada ülkesinde, günden güne türklüğünüzü yaşatmaya çalışırken çektiğiniz zorluklar, ettiğiniz kavgalar, bu kavgalardan alınan zevkler...
önem, değer,anlam * verecek hiçbir şey bulamamak.
Hayata dair iç burkan bir detay da şudur:

"Saat 18.00 hava kararmak üzere bense Haydarpaşa Garının ordayım.Akşam güneşi alnımın ortasına vuruyor.Onu gördüm içimde birşeyler hareketlenmeye başladı.Beni görmemezlikten geldi.Hayata dair içimi burkan tüm anıları 18.00'da Haydarpaşa Garında bırakmış oluyordum." *~
insanın rüyasında bile hiçbir yere, hiç kimseye ait olmadığını görmesi.
ne zaman bmw X5 e binen bir kıro görsem o an içimi garip bir hüzün kaplar.
ilkokul aşkının henüz 21 yaşında evlenip çocuk beklediğini kendisinden öğrenmek ve evlilikte yaşadığı çaresi olmayan sorunları seninle paylaşması, anlatamadıklarını da bir arkadaşından bahseder gibi anlatması...