bugün

8.10 VAPURU
Sesinde ne var biliyor musun
Bir bahçenin ortası var
Mavi ipek kış çiçeği
Sigara içmek için
Üst kata çıkıyorsun

Sesinde ne var biliyor musun
Uykusuz Türkçe var
işinden memnun değilsin
Bu kenti sevmiyorsun
Bir adam gazetesini katlar

Sesinde ne var biliyor musun
Eski öpüşler var
Banyonun buzlu camı
Birkaç gün görünmedin
Okul şarkıları var

Sesinde ne var biliyor musun
Ev dağınıklığı var
ikide bir elini başına götürüp
Rüzgarda dağılan yalnızlığını
Düzeltiyorsun.

Sesinde ne var biliyor musun
Söyleyemediğin sözcükler var
Küçücük şeyler belki
Ama günün bu saatinde
Anıt gibi dururlar

Sesinde ne var biliyor musun
Söylenmemiş sözcükler var

CEMAL SÜREYA
zeynep beni bekle/gece ağaçlarına
yağmur çiseliyorum/cam tozu su beyazı
yalnızlığını mutlaka değiştireceğim
bir yaprak halinde süzülüp saçlarına
eski teşrin'lerden/kederli kırmızı
zeynep beni bekle mutlaka döneceğim
söyle kim önleyebilir buluşmamızı

geceleyin ışıkları söndürdüğün zaman
benim şiir kitaplarından sızan aydınlık
elinde uyuyakaldığın heyecanlı roman
pancurların çarpıldığı lodos geceleri
rüzgarın değil benim/pencerendeki ıslık
her akşam koridordaki ayak sesleri
yanlış çaldığını zannettiğin telefon
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
hem bu ne ilk ayrılığımız ne de son

pikapta eminağa acemşiran saz semaisi
sokakta çocuklar saklambaç hırsız polis
hayat akıp gidiyor olsam da olmasam da
saatı durmamalı ufak sorumlulukların
resmi bırakmadın ya/ son çektiğin hangisi
bak mektuplar birikmiş yine masamda
fakülteler açılacak bak bugün yarın
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
başladığımız filmi birlikte bitireceğiz

kim ne derse desin içimde delice bir his
atilla ilhan
Yavuz Bülent Bakilerin dir.

''Anam namaza durur günde beş vakit
Bir serinlik duyarız, duyduğu büyük huzurdan...
Aydınlanır içimiz, odalarımız
Yüzündeki ince, mübarek nurdan...

Beyaz başörtüsüyle savrulur gider sanki
Yakalar büyük sırrı, her yeni ezan sesinde..
Kehribar tesbihinde sabır boynunu büker
Şükür, çiçek açar seccadesinde...

Üçleri, Yedileri, Kırkları mı düşünür?
Bir gariplik çöker üzerine her akşam.
Hem ağlar iplik iplik, sessiz sedasız
Hem namaz kılar anam.

Anamın duaları üzerimde olmasa
Yıkılır sırtımı verdiğim duvar.
Kopar, elime gelir tuttuğum dal
Kapımı çalmaz bahar...
Ne şikâyet, ne kin, ne şüphe biraz
Sessizliği, yüreğinin niyazındandır..
Elinin bereketi, iffeti, merhameti...
Kıldığı sonsuzluk namazındandır.''
Ben geldim yine
Yine yeni bir sevdayla
Merhaba!

Cahili
GECEYE

Ben yalnız, ben özgür...

Ve ben

Görürüm ve söylerim,

Aydınlık yok, aydınlık sahte!

Gecedir asıl hakikat

Ve öyleyse şiir yalnızca ona yazılmalı.

Zehra Efe
Ömrümün güzel çağı!
içimdeki bin heves,
her güzelin ardından tükendi nefes nefes...!

Artık Sevdâ yolunda ne dilimde bir Dua
ne mızrabımda şevk var
ne sazımda eski ses,
her güzelin ardından tükendi nefes nefes...
yeniliş

açılmamış bir şarap şişesiydim
ki öyle kaldım
acımı köpürtmedim
içime sağdım
gözyaşlarımı göstermedim
ki sildim
özgürlüğüm beni tutsak düşürdü
başaramadım

içimde kara kara bulutlar sallandı
ki sallandılar
dışarı yağamadım

ve yenildim ve sustum.

edip cansever
Memleket isterim
Gök mavi dal yeşil tarla sarı olsun
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun

Memleket isterim
Ne başta dert ne Gönülde hasret olsun
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun

Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun
Kış günü herkesin evi barkı olsun

Memleket isterim
Yaşamak sevmek gibi gönülden olsun
Olursa bir şikayet Ölümden olsun. Evet.
aşk bir sabun ise
köpürt beni pakize.
Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.

Sakarya Caddesi'nde sarhoşlar
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
insanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.

Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.

Şükrü erbaş
Kimdir bana gülümseyen yeşillik balkonundan
Demek gecelerden sonra nihayet gün doğuyor
Bir gülüşündü Gençliği döndürdü yolundan
Yanan şu alnım elinin gölgesiyle soğuyor

Güzelsin ya ne olursan ol girdin hikayeme
Çok değil evi barkı unutup sana uyduğum
Ancak sen tazelikte Gül yaraşır pencereme
Uykusuz gecelerimde kokusunu duyduğum

Eğil bak suya oradadır güzelliğin gençliğin
Sende gel beni dinle günlerimiz heba olmasın
Yorgun başımı göğüsünde emniyette bileyim
Artık taslarımız ayrı çeşmelerde dolmasın. Evet.

Cahit Sıtkı.
“Sevmek için yürek
Sürdürmek için emek gerek
Sevgi ne Boğaz’da, ne mum ışığında yemek yemek, ne de pahalı bir pırlanta demek
Sevgi bir lokmada iki mutlu insan demek...”
Nazım Hikmet Ran
Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk
Gece trenlerine binme kaybolursun
Sokaklarda mızıka çalma çocuk
vurulursun

Korkusu kalmış içimizde terkedilmiş çocukların
Yitik yüzlü fotoğraflar duruyor siyah-beyaz
Kırık bir vazo masanın ortasında
Yıkık dökük odada
Susuz ve çiçeksiz

Tasını tarağını toplayıp gidiyor gökyüzü tepemizden
Korkusunu bırakıyor içimize
Karanlığını
Yalnızlık gibi bir şey düşüveriyor yüreğimizden
Korkusu kalıyor içimizde
Susuzluğu
Ne vakit kalırsa insan korkusuyla bir başına
Ve yalnızlığı çığ gibi büyüyorsa
Sabahları erken kalkmalı daima
Traş olmalı
Saçını sakalını taramalı
Ve en güzel giysilerle çıkmalı sokağa
Ki gün doğmuyorsa bir daha
Ve inancın kefesi bundan yanaysa
Ve artık ölümse korkunun soğuk adı
Düşüvermişse yüreğimize
Yapacak bir şey kalmamıştır
Mutluluk adına

Attila ilhan.
Geceleri galata'da gülerken bacaklarımız uzamış
Alıştık artık ölüme
Diyeceğim şu ki ivan milinski:ölüm için ayırdık geceleri gülerken
Galata'da

Ece ayhan
cânân ki degüstasyon'a gelmez
balıkpazarı'na hiç gelmez.

orhan veli.
dışarda yağmur,
aklımda sen.
ayağımda kokmuş çorap,
yatağımda unutulan saç telisin.

ne romantizmi la. bu kadar oluyo.
Ayşe Sevim'in şu güzel şiiridir:
"sesine kına yakmışsın görüşmeyeli
kurşungeçirmez camdan yapılmış gözlerin kırılmış
kaç sene geçti kaç ışık yılı?
aramızdaki yer altı tünellerinde kaybolmuştum ben
sana doğru elimde krokilerle yürüyordum
omzumdan yukarısı ağlamaktan silinmişti
halbuki sevdiğin şarkılara sorgu odalarında işkenceler yaptım
sevdiğin karlı günleri ateşe attım
söylemediler yerini

uzaydan yıldızlar düştü üzerime görüşmeyeli, yandım
seni bulduğumda
bir paket rüzgar vardı nefesinde sardın yanıklarımı
o gün sevgilim bir aşk gibi siyahtın
tanrının insanoğlu kaldıramaz diye yaratmadığı

beni bulduğunda ise caddenin köşesinde ölmüştüm
üzerime gazete kağıtları koymuşlardı
kadınlar topuklu ayakkabılarıyla geçiyordu üzerimden
otobüsler, birkaç kahkaha, deniz kokusu geçiyordu
taşralı bir adamın durup okuduğu fatiha geçiyordu
beni bulduğunda üzerime gazete kağıtları koymuşlardı
kaldırıp, gölgenle kefenledin beni
beni öptüğün günü üzerime kürek kürek döküp
kaç ışık yılı sürdü hiç kımıldamadım
beraber çekilmiş fotoğrafımıza gömdün beni"
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi
birşey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.

-Nazim Hikmet
sanemâ sencileyin dilber-i rânâ bulamam
bağ-ı hüsnün gibi bir özge temâşâ bulamam
râzımı açmağa gönlüm gibi şeydâ bulamam
sana derdim demesem gerçi tesellâ bulamam
arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenhâ bulamam
seni tenhâ bulıcak kendimi aslâ bulamam

âh edersem açarım râzımı, ârım kalmaz
veriben hâk-i teni bâda gubârım kalmaz
halka rusvây olurum ırz ü vakârım kalmaz
kûyuna azm ederim sabr ü karârım kalmaz
arz-ı hal etmeğe cânâ seni tenhâ bulamam
seni tenhâ bulıcak kendimi aslâ bulamam

sûz ile nâme yazarsam sana âlem tutuşur
kül olur hâme vü kâğıd dil-i pür-gam tutuşur
söylesem ger sözümün sûzu ile fem tutuşur
arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenhâ bulamam
seni tenhâ bulıcak kendimi aslâ bulamam

seni ağyâr ile gördükte gelir kalbe melâl
hayretimden olur ol demde dil-i nâtıka lâl
gün gibi yalınız eylersen eğer arz-ı cemâl
başlasam hâlimi takrîre gider nutka mecâl
arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenhâ bulamam
seni tenhâ bulıcak kendimi aslâ bulamam

hâl-i dil mihnet-i aşk ile diğergûn olalı
hâtırım gussa-i hicrân ile mahzûn olalı
hasret-i lâl-i lebinle ciğerim hûn olalı
leyli-i zülfüne ulvi gibi mecnûn olalı
arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenhâ bulamam
seni tenhâ bulıcak kendimi aslâ bulamam
gözlerime verilen bi ziyafetti varlığın,
umutlarıma benzin döküp ateşe vermek yaptığın.
bir nefesin bin hevesi tamamlardı içimde,
konuşmayı sabaha bırak, parçala beni naciye.
Seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi
birşey...
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum...
-Nazım hikmet.
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!
çizebilseydim,
bahar olacaktı yüzün
yazabilsem,
en uzunu şiirlerin
olmadı, beceremedim
adını duvarlara yazacak çağım da
çoktan geçit benim.
yasak sevdamın
gözaltı tarafı
çaresiz,
seni yüreğimde erittim.
ama yine de
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!
seni olmadığın zamanlarda da sevmiştik,
olmadığın baharlarda da
ama hiç bu kadar telaşlanmamıştık.
beklememişiz üstelik birbirimizi
birlikte ıslandığımız yağmurlarımız yok
ne kavgalarımızın adı bir olmuş,
ne dost diye baktığımız yüzler
ayrı ayrı akmış göz yaşlarımız.
ben, asırlardır okşamamışım yanağını,
senin yüzün ağlamaktan yorulmuş
ama yine de
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!
bir, yüzün vardı görmediğim,
bir, sesin
hiç duymadığım
kokunu çiçeklerle tanımlayamazdım.
dokunmadım, bilemezdim
ellerinin beyazlığını.
hangi şarkının neresinde,
hangi şiirin en sevdalı sözünde
çıkacaktın, bilemezdim.
dilimin ucundaydın hep,
işte; şimdi düşüverdin!
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!
ağır ağır çıkılan bir merdiven yok
eskittiğin yıllardan değil,
sızlayınca yüreğin, anlıyorsun:
yine gecikmişsin
sen, yeni yeni öğreniyorsun sevmeyi,
bense çoktan düşürmüşüm aklıma ölümü.
gönlün bedene baş kaldırdığı yerdeyim
ama yine de
hoş geldin,
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!
unuttum, bana ne vakit gelmiştin,
saklayacaktım seni.
yüzün gözümde kalacaktı.
bilmeyecektin böylesine sevildiğini.
uykusuz gecelerimde büyüyecek,
sensiz sabahlara uyandığımı duymayacaktın
olmayacaktın sıradan
eskitmeyecektim sevdamı
yoksa yine mi beceremedim?
ama yine de hoş geldin,
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!
ben, bir bu dağları eskitemedim,
bir de sana düşmüş yüreğimi
gittiğim yolları hiç hesaba katma!
düşünü görmediğim uyklular zaten haram.
gökyüzünü boyayacak zaman da kalmadı
haydi sar kolarını
ayrılık diyeceğim,
dilim varmıyor
daha yeni söylemiştim;
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!
saatin zembereği boşaldı.
bodrumlu balıkçı ismail
çoktan denize açıldı.
antalyada barlar kapanalı
yaklaşık bir saat,
karsta saçakları çatıların,
hala buzları taşımakta.
ve ben hala üşümekteyim
sensizlikten.
düşlerimi hiç terketmedin
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!
deniz tuzunu saklıyor.
çizdiğim beyazlarda
karlar çürüdü
suyumuz ekşi,
gönlümüz kırık.
sevip de kaçanların hiçbiri,
yüzyıllardır yakalanamadı.
firarinin umudu tükenmiyor,
yaşamadan bitmiyor kör olası
ama yine de
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!
bu hikayenin gecesini uzun yazdım
bir tek, elin kalacak elimde.
sıcak tut, söndürmesin terim.
kapat gözlerini,
sabahı geciktirelim
yorgun olduğu kadar
suskundu gönlüm.
senden evveli anılara yükledim
sevdaya dair ne varsa duyduğum,
yetersiz şimdi.
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi
ne nazım benle içti,
ne cahit sıtkı
onlara geciktiğim gibi
geciktim sana da.
yaşını yaşıma erdirip bir yol,
yazılan onca şiiri,
tutulan onca şarkıyı
ne yaparız şimdi?
ikinci perde deyip yeinden başlayamam ki!
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi
bir tarafımızı eylülde budamışlardı,
kalanı, sevdana kurban
içtiğim içkiye seni düşürdüm,
bu akşam gözlerimi
küllükte söndürdüm.
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!
yaşlı yüzümü değdirmek için yüzüne,
ilişmek için gözüne,
ben yaktım ışıkları
uzaktan sevmenin çok ağırmış faturası.
düşünsene, nasıl uzun beklemişim
bağışla sevgilim, ben geciktim
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!
korkunun bittiği yere
yazdım adını,
dağların en kuytu yerine
sonsuzluk değildi beklediğimiz,
bir parça mutluluk diye diretmiştik.
çok mu geldi bilmem ki
tanrının gözüne
ama yine de
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!
eskidi saatler.
zamanı geldi,
yeniden düşmeliyim yollara
geceler sırtımda,
cebimde sevdalarım
yardan öte söyleyecek
sözüm vardı benim
düşlere saklamalı şimdi yari,
uyanmamacasına!
yükselmeli ateşim,
kanamalı, sıkmaktan
avuç içlerim.
terleyip atmalıyım içimden seni.
kimseler bilmemişti,
görmemişti gelişini,
benden gidişindeki gibi
ama yine de
hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi,
hoş geldin!

Talip tayfunoğlu.
''yo, hayır! ozunu açma, omzun ideoloji taşır''

(bkz: yaşasın ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize).
havalanma bana kadın
güzel diye üstün başın
bir allah' a birde bana
başkasına olma yakın

tiril tiril tirletirim
bak kendimi özletirim
sakın beni çıldırtma
yavrum seni terletirim

bak gözlerim nemlendi
kalpte sevdan demlendi
senin aşkın yüzünden
benim aklım dellendi

tiril tiril tirletirim
ömür boyu bekletirim
sen sabrımı taşırma
yoksa seni terletirim

saul
Beni bu güzel havalar mahvetti
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetten
Tütüne böyle böyle havada alıştım
Böyle havada aşık oldum
Eve ekmek tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum
Şiir yazma Hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti
Beni bu güzel havalar mahvetti.

Orhan Veli. Evet.
güncel Önemli Başlıklar