bugün

Yoktur böyle bir film.
Senaristleri matt damon ve ben affleck olan filmin başrol oyuncuları da robin williams'ın da eşliğiyle kendileridir. Oscar ödüllü film en iyi senaryo ödülünü almıştır.
matt damon un ne kadar artis bişey olduğunu anlamamızı sağlayan film.
--spoiler--
"O mükemmel değil. Sen de mükemmel degilsin. Asıl soru birbiriniz için mükemmel olup olmadığınız... "
--spoiler--
(bkz: matt damon)
imdb den 8.5 gibi bir oy almış harika bir o kadar değişik arkadaşlık filmi. izlenesi bir film yani.
Will'in kız arkadaşıyla olan sahneleri o kadar uzun ve sıkıcıydı ki anlatamam. Tamamen Will ve Sean arasında geçseydi, o zaman benim için de bir başyapıt olabilirdi.
Bu filmi izlemek istediğinizde muhtemelen karşınıza ilk 2011 yapımı olan can dostum filmi çıkacaktır bu bizim dandik çevirilerimizden ötürü olsa gerek ama boşverin sakın bir hataya düşüpte 97 yapımı olanını izlemeyin.
Matt Damon çok iyidir bu film de. hatta izlerseniz genç bir ben aflec görebilirsiniz, fakat robin williams gerçekten bir efsane. Fena film değildir.
(img:#1186506)
Bu filmi izlemeden ölmeyin, mükemmel bir dostluk örneğini anlatıyor film.
Gerçek bir hikaye olması da büyüleyici. Film bittikten sonra tek tek isimlerine bakıp araştırmıştım. Filmin hayal ettirdiği gibi tipler değillerdi, ama izleyin yani. izlemeden ölmeyin.
“ Mükemmel değilsin. Seni şüpheden kurtarayım tanıştığın o kız da mükemmel değil. Asıl soru birbiriniz için mükemmel olup olmadığınız. Önemli olan bu. Dünyadaki her şeyi bilebilirsin ama bunu öğrenmenin tek yolu denemektir. ”
ben affleck'in gercek hayattaki kardesi casey affleck'i grubun tassak oglani olarak yazdigi, matt damon'i ise kardesi olarak gordugu kankasi olarak yazdigi filmdir.

ulan insan bir tane tassak oglani karakter uydurur ve bunu da kardesine mi oynatir be ? cocugun yerine ben uzulmustum izlerken.

bunu ben affleck'e hic yakistiramadim sahsen. neyse genctir, yapmis bir hata diyelim.
dünyanın gelmiş geçmiş en iyi filmi.

--spoiler--
Robin Williams, standup geçmişi sayesinde doğaçlamanın kralı haline gelmişti. Bu filmde Matt Damon'ın karakterine ölmüş karısı hakkında bir hikaye anlatıyor. Bu hikayenin tamamı uydurma ve senaryoda yok. Damon'ın kahkahalarına hepimiz tanık oluyoruz hatta bir ara kamera titriyor, bu da kıkır kıkır gülen kameramanın tepkisi.

https://onedio.com/haber/...12-dogaclama-sahne-769963
--spoiler--
Ben affleck, matt damon ve robin williams'ın başrollerinde olduğu, yarısını izlediğim, diğer yarısı için haftasonunu beklediğim, tatlı bir film.
3 baş rol oyuncusunun oynadığı harika film.

-sana sanat desem bana William Shakespeare den güzel sözler söyleye bilirsin ama Sistine Chapel'inin kokusunu anlatamazsın.
robin willams bu filmdeki performansı ile oscar almıştır.
“Bazı insanlar, başkası onlara inanmadan kendine inanmaz.”

görsel
ilk kez bu sabah izlediğim film. nasıl oldu da, izlemedim diye kendime kızıyorum şu an. çok beğendiğim iki seansın diyaloglarını yazacağım.

peşinen not: ağır spoiler içerir.

--- spoiler ---

birinci diyalog:

ikili, son iki seans boyunca tek bir kelime etmez. ikinci seansın sonlarına doğru will dayanamaz ve, birinci tekil şahıstan anlatmasının daha komik olduğunu düşündüğü, uçakla alakalı bir fıkra anlatır. karşılıklı gülüşürler. bunun peşine will, yeni kız arkadaşıyla yattığından söz eder. will, bir süre daha kızdan söz etmeye devam eder. sean, "o zaman arasana romeo" der. diyalog şöyle gelişir;

w: o kadar zeki olmadığını anlayayım diye mi? kız sıkıcı mı? şu an için mükemmel, bunu mahvetmek istemiyorum.

s: belki mükemmel olan sensin. mahvetmek istemediğin de bu. süper bir felsefe will. böylece, hayatın boyunca kimseyi tanımadan idare edebilirsin. eşim gergin olduğunda osuruyordu. inanılmaz bir yapısı vardı. uykusunda sürekli osururdu (bu sıra ikisi de kahkahalar atıyor) bunu seninle paylaşayım dedim. bir gece o kadar fena osurdu ki, köpek uyandı. uyanıp "sen mi yaptın?" dedi. ben de "evet dedim. ona söyleyemedim.

w: kendi kendini mi uyandırdı?

- kahakalar bir süre devam eder..

s: iki yıl önce öldü, hatırladığım şeye bak. bu harika bir şey, biliyor musun? böyle küçük şeyler, en çok özlediğim şeyler.. onu, bu gibi şeylerle tanıyorum. onu benim karım yapan bu. o da benim her türlü küçük kusurumu bilirdi. insanlar böyle şeylere kusur der, ama değil. bunlar güzel şeyler. dünyamıza kimi sokacağımızı seçeriz. mükemmel değilsin. seni şüpheden kurtarayım; tanıştığın o kız da değil. önemli olan, birbiriniz için mükemmel misiniz? önemli olan bu. dünyadaki her şeyi bilebilirsin. ama bunu öğrenmenin tek yolu denemektir. benim gibi bir ihtiyardan öğrenmeyeceksin. bilsem bile sana söylemezdim zaten.

w: öyle mi? neden? bana başka her şeyi anlattın. hayatımda gördüğüm bütün psikiyatristlerden daha çok konuştun.

s: nasıl yapılacağını söylemedim.

w: evet. tekrar evlenmeyi düşündün mü?

s: eşim öldü.

w: "tekrar" kelimesi bunun için.

s: eşim öldü.

w: süper bir felsefe sean. böylece, hayatın boyunca başka hiç kimseyi tanımadan idare edebilirsin.

s: zaman doldu.

ikinci diyalog:

w: dün kitabını okudum.

s: demek o sendin.

w: hala askerlere terapi uyguluyor musun?

s: hayır.

w: neden?

s: karım hastalanınca bıraktım.

w: onu hiç tanımasaydın, hayatının nasıl olacağını hiç düşündün mü?

s: "onsuz daha mı iyi olurdu?" diye mi?

w: hayır. daha iyi, ya da, daha kötü diye değil. onu kastetmedim.

s: anladım. önemli bir soru. kötü günler olur, ama böylece dikkat etmemiş olduğun iyi günleri fark edersin.

w: yani, onunla tanıştığın için pişman değilsin.

s: neden? şu anda çektiğim acı yüzünden mi? pişman olduğum şeyler var, ama onunla geçen tek bir gün için bile değil.

w: ruh eşin olduğunu ne zaman anladın?

s: 21 ekim 1975'de.

w: tanrım, günü de mi biliyorsun?

s: evet. dünya kupasının altınca maçıydı. red sox'ın en büyük maçıydı. arkadaşlarımla bilet bulmak için kuyrukta sabahladık.

w: bilet buldunuz mu?

s: evet. maç günü barda oturmuş saatin gelmesini beklerken, içeri bir kız girdi. muhteşem bir maçtı. sekizin sonunda durum 6-6'ydı. 12'ye uzadı. 12'nin sonunda, cartlon fiks maça girdi. bakışları ne kadar gariptir bilirsin.

w: evet evet.

s: sonra, muhteşem bir vuruş yaptı. top havalandı ve saha çizgisini geçti. 35.000 kişi bağırıyordu. bu daha bir şey değildi. fiks, topa deliler gibi vuruyordu. evet görmüştüm. "aşırtma, aşırtma" evet, aşırtma. sonra faul yaptı. o da, 35.000 kişi de ayağa fırladı. sahayı doldurdular. o da insanlara bağırıyordu. "çekilin! çekilin!"

- tabii bu sırada ikisi de çok heyecanlı.

w: o maça bilet bulduğuna inanamıyorum. sen de sahaya koştun mu?

s: hayır, koşmadım. orada değildim.

w: ne?

s: barda, müstakbel eşimle içki içiyordum.

w: yeni tanıştığın bir kızla içki içmek için maçı mı kaçırdın?

s: onu bir görmeliydin. baş döndürücüydü.

w: bütün odayı aydınlatsa bile umurumda değil. içeri truvalı helen bile girse umurumda değil. hem de altıncı maç.. yanındaki arkadaşların kimlerdi? gelmemene bir şey demediler mi?

s: seçenekleri yoktu.

w: ne dedin onlara?

s: biletimi masaya koyup, "kusura bakmayın çocuklar, bir kızla konuşacağım" dedim.

w: bir kızla konuşacağım mı? öyle mi dedin? onlarda izin mi verdi?

s: evet. ciddi olduğumu gözlerimden anladılar.

w: dalga mı geçiyorsun?

s: hayır, geçmiyorum. bu yüzden şimdi, yirmi yıl önce barda gördüğüm bir kızın yanına gidip konuşmadığım için pişman olduğumu söylemiyorum. nancy'le evli kaldığım 18 yıldan pişman değilim. iyice hastalandığı son yıllardan da pişman değilim. lanet bir maçı kaçırdığımdan da pişman değilim.

w: yine de maçı seyretsen iyi olurdu.

s: pludge'nin öyle bir şey yapacağını bilemezdim..

- gülüşürler

özellikle yazdığım ikinci diyaloğun son sahne ile bağdaştırılması çok hoşuma gitmişti. sean, maça gitmediği için pişman olmadığından bahsetmişti. o dönemler kız arkadaşıyla ayrılmış olan will, onun için ayarlanmış olan iş görüşmesine gitmemiş, ve sean'a şöyle bir mektup bırakmıştı. film boyunca en içten güldüğüm an budur;

mektup:

"profesör o iş için ararsa üzgün olduğumu söyle. bir kızı görmeye gidiyorum. will."

mektubu okuyan sean'ın verdiği tepki ise;

"adi herif.. lafı mı çalmış"

--- spoiler ---

ben filmi çok beğendim. izlemeyen muhakkak izlesin.
görsel
Matt Damon’ın ilk filmlerindendir. izlemeye değer.
Klişe konu, eğreti anlatım ve kötü oyunculuk.
gerçek hayatta da arkadaş ve mahalle komşusu olan matt damon ve ben Affleck in gençlik zamanlarında yazdıkları ve pek çok yapımcıya başvurduktan sonra kendilerinin oyuncu olarak kabul eden Lawrence Bender ve bir kaç yapımcı ortaklığında ortaya çıkmış olan oldukça iyi bir film. en iyi senaryo ve en iyi yardımcı ödüllerini oscar'da kapmış olan filmin öyküsü insanı sıkmıyor ve iş görüşmesinden sonra robin willams'ı sahneye geçiş şeklini baya beğendim. bir ara acaba hayal mi görüyor diye düşünmüştüm yönetmen orayı iyi ayarlamış. filmi izlerken terapistle olan muhabbettelerde film soruları aynı zamanda size de yöneltiyor. ayrıca filmin güven duygusuna ve insanların aralarındaki bağların güvenle birlikte var olabileceğine dikkat çekmesi senaryonun devamlılığı içinde iyi olmuş. kötü denecek noktaları ise pek yok. zaten film imdb'de de oldukça iyi bir puan almış.
Tabi lan manyak mısındır böyle bir adam varsa yalnız arkadaşı olmak isterdim deli potansiyel.
“Sana aşkı sorsam sonelerden alıntı yapacaksın. Ama bir kadının karşısında hiç tamamen savunmasız kalmadın. Sana gözleriyle hükmedecek birini görmedin. Tanrının seni cehennemden kurtarması için indirdiği melek olduğunu düşünmedin. onun meleği olmak nasıl bir şey bunu da bilmiyorsun. bir aşkı sonsuza dek paylaşmayı. Her şeye rağmen. Kansere rağmen. Bir hastane odasında iki ay boyunca elini tutarak sabahlamak ne demek bilmiyorsun. doktorun gözlerine baktığında "ziyaret saatleri" kuralının anlamsız olduğunu görmesi ne demek bilmiyorsun. gerçek kayıp ne bilmiyorsun. Çünkü hiçbir şeyi kendinden daha fazla sevmedin. “
izlenesi filmlerden biridir.

filmdeki will karakteri gibi gerçek hayatta görebileceğiniz insanlar vardır kafası zehir gibi olan ama serserilik yapan kişiler.

ama sean abinin de dediği gibi herkes kendi yolunu çizsin.