bugün

sap gibi bırakıp nereye gittin?
ortalıkta yoktun; kayboldun, bittin!
çok kırıldım sana, beni incittin...
bundan sonra seninle helaya gitmem!

kazık gibi kaldım ben orta yerde...
sevgin duruyordu, her an içeride(?!)...
kırık bir gönlüm var, sensiz kederde...
bundan sonra seninle helaya gitmem!

böyle mi vermiştik hani sözleri?
yokuşa getirdin bana düzleri,
geceye çevirdin sen gündüzler...
bundan sonra seninle helaya gitmem!

bakınıp da kaldım, beynim uyuştu...
yüzüm bir gerildi, bir de buruştu...
ayrılığa gönlüm, sanma alıştı...
bundan sonra seninle helaya gitmem!
ahmet hoşgör
oysa herkes öldürür sevdiğini
(bkz: ramiz dayı)
(bkz: oscar wilde).
ben tanrı olsaydım intihar ederdim
insanlarla birlikte acı çekmeyi öğrenemediğim için
ben tanrı olsam intihar ederdim.
Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi.
kardeşcesine..
öyle bir seveceksin ki bazen,
ya da hep seveceksin.
bazenler bazı zamanlarda bezdirecek canından.
sen bezsen de seveceksin.

düşünmeden seveceksin çoğu zaman.
çünkü düşünebilenin yoktur aşkla işi.
bu şey, işin olsa da seveceksin,
olmasa da...

sık sık seveceksin çoğu zaman,
sevgini sıkacaksın kollarınla.
merhamet etmezsen olmaz,
başını okşasan da seveceksin,
okşaya'ma'san da...

şartsız seveceksin sonunda.
bu yüzden, demeyeceksin asla!
demediğin gibi bakacak bir yüzün de olmayacak.
bakmadan seveceksin;
durmadan,
alelacele,
dokunmadan,
hissetmeden
görmeden,
duymadan seveceksin.

istesen de seveceksin;
istemesen de...
ama en sonunda,
sen de seveceksin.
istersen uzanabilirsin, gerçekten
ne fark eder ha bir anlık ha bir yaşamlık
çoktandır izlemek istediğim bir film var yanımda
yanında patlamış mısır da yeriz tuzlu tuzlu
hayattan konuşuruz, ordan burdan
belki bizim de ortak korkularımız vardır, sıradan
belki ortak bir hayal bile kurarız, gerçekleşmeyen

günün birinde ıssız bir sahilde,
ben hamakta uzanıp gökyüzüne bakarken
sen masmavi denizden yeni çıkmışken
tuzlu tuzlu tenine dokunurum
sahiden
istersen uzanabilirsin gerçekten.

zeynep tunuslu
(bkz: #21423213)
sen bu kadar akıllının içinde nasıl
nasıl delisin böyle?

sevdan kıl beni, kaybetme ellerimi
tutmazsam
dağlara çığ düşerken, o çınarlar susarken
tutmazsam kırılır elim
tutmak kirlenir...

ben yolculuğum
sen bildiğim yol gibi
toplayıp ıssızlığa kirlenen eylülleri
geç hiç eskitmeden sevgileri
bazen de çalarak kendime bedenimi
gimesen,
geçmesem yollar kirlenir...

benden kalan incelikler var sende
ateşimin örsüsün, sana akar ırmaklarım
akar
ve biterim

bitmesek taşarız
bitmek kirlenir...

topla denklerini ürkmeden
külü dök, ateşi yüklen
kentlerde yazısı silik duvarlarsa, bulvarlarsa geçilen
sen, sen ol apansız gelen gece bitmeden
gelmesen söz kirlenir

kime ait se kucağın
açık tut
ve diri
tutmasan insanlığın kirlenir...

bak sevda bu, tut sözlerimi
hem kim var ki böyle sevecek seni?

öpmesem dudakların,
yazmasam şiir
sevişmesem kadınlığın kirlenir...

ve bir gün değil, her gün her şey kirlenir
çalarak bir şeylerin hayattan ve insandan
yenibaştan
yenibaştan

kirlenmeyen tek şey ise
kirdir...
ey saçlari "alagarson" kesik hanım kız!
gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
bacağımla alay etme pek topla diye.
bir sorsana o topallık nerden hediye ?

sen şişli'de danserken her gece , gündüz
biz ötede ne ovalar ,çaylar,ne dümdüz
yaylaları geçtik,karlı dağları aştık;
siz salonda dansederken bizler savaştık.

ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
olan işler dimağını azıcık yorsun!
biliyorum elbisemle eğleniyorsun;

biliyorum baldırını o kadar nazla
örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla
benim bütün elbisemden... hatta kendimden...
biliyorum:çünkü bugün şu dünyada ben

neyim? bir hiç... işe güce yaramaz,topal...
sen saglamsın senin hakkın dünyadan zevk al:
çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!

ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!
sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.

sen o sıcak odalarda cilveli , mahmur
dolaşırken... bizde tipi,fırtına,yağmur,
kar altında kanlar döktük,canlar yıprattık;
aç yaşadik, susuz kaldık,taşlarda yattık

sen açılmış bir bahardın , biz kara kıştık;
bizden üstün ordularla böyle çarpıştık...
gülme bana bakıp pek arsız arsız
sen ey dışı güzel,fakat içi çamur kız!

sana karşı haykıranı mecbursun dinle;
bugün hesap göreceğiz artık seninle:
ben cephede geberirken, geride vatan
aşkı ile bin belali işe can atan

anam,babam,karım,kızım eziliyorken
dağlar kadar yük altında...gel,cevap ver,sen
bana anlat,anlat bana, siz ne yaptınız?
köpek gibi oynaştınız ,fuhşa taptınız!

anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
yalniz gönül verdiniz siz zevke,cazbanda...
ey nankör kiz,ey fahişe unutma şunu:
sizin için harbederken yedim kurşunu.

onun için topal kaldı böyle bacağım,
onun için tütmez oldu artık ocağım.
nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.

kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,
bu amansız boğuşmada öldü yarımız,
ya siz nasıl yaşadınız? bizim kanımız
size şarap oldu sanki... şehit canımız

güya sizin mezenizdi ! yiyip içtiniz;
zıpladınız,kudurdunuz arsız,edepsiz!...
gerçi salonlarda "yıldız" dı senin adın,
hakkikatte fahişesin ey alçak kadın!

ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.
omuzunda neden seni fuzuli çeksin?

kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..
sayın tanrıya kalırsa seninle yatmak günah.
daha neler,
bosunaymıs gibi bunca uzaması saçlarının.
ben böyle canlı saç görmedim ömrümde,
her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor.

Cemal süreya
Şubatın soğuk günlerinde, karla karışık yağdın gönlüme.
Daha yolun başında senli şubatları düşünür oldum.
Karın eşsiz yağışı, aşkım kadar özeldi , o gece.
Ben karda kara gözlerine tutuldum.

ismini işledim sen kadar temiz şiirlerime,
Çok uzaklardan geldim gönül tahtına kuruldum.
Sonra gözyaşlarını yalansız sevgimle sildim,
Ben karda kara gözlerine vuruldum…

Saçlarıma ak, ellerime nasır düşse de,
iki kalem var elimden hiç düşmeyecek.
Ve bir kalp senin için atacak…
Sen dur demedikçe hiç durmayacak.

(bkz: sevgiliye şiir yazmak)
Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin

Ellerini alıyorum sabah kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
istasyonda tiren oluyor biraz
Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım

Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
Her nasılsa sokağa düşmüş
kolumu kanadımı kırıyorum
Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene.

cemal süreya. evet.
'sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, ttuk, saygılı.
bütünyakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.

bitmeyen işler yüzünden
(siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
kalbinizde kaldı.

siz geniş zamanlar umuyordunuz'
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.

gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı
gecelerde ve yalnız
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı
b. necetigil
saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kimbilir...

kitap okurum
içinde sen varsın
şarkı dinlerim
içinde sen
oturdum ekmeğimi yerim
karşımda sen oturursun
çalışırım,
karşımda sen

en güzel deniz,
henüz gidilmemiş olandır
en güzel çocuk
henüz büyümedi
en güzel günlerimiz
henüz yaşamadıklarımız
ve sana söylemek istediğim
en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür
o şimdi ne yapıyor?
şu anda şimdi, şimdi, şimdi
evde mi, sokakta mı?
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
kolunu kaldırmış olabilir mi, hey gülüm
beyaz kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi
o şimdi ne yapıyor
şu anda şimdi, şimdi, şimdi
belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor

belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir
her kara günümde onu bana
tıpış tıpış getiren sevgili
canımın içi ayaklar
ve ne düşünüyor, beni mi?
yoksa ne bileyim
fasulyenin neden
bir türlü pişmediğini mi?
yahut insanların çoğunun neden böyle
bedbaht olduğunu mu?
o şimdi ne düşünüyor
şu anda şimdi, şimdi

saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kimbilir...

nazım hikmet ran
kulak verin sözlerime iyice,
herkes öldürebilir sevdiğini
kimi bir bakışıyla yapar bunu,
kimi dalkavukça sözlerle,
korkaklar öpücük ile öldürür,
yürekliler kılıç darbeleriyle!

kimi gençken öldürür sevdiğini
kimileri yaşlı iken öldürür;
şehvetli ellerle öldürür kimi
kimi altından ellerle öldürür;
merhametli kişi bıçak kullanır
çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
kimi satar kimi de satın alır;
kimi gözyaşı döker öldürürken,
kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
herkes öldürebilir sevdiğini
ama herkes öldürdü diye ölmez...

bir de bu sesten dinleyin:
http://www.youtube.com/watch?v=cAn84dme1P0
attila ilhan diyelim bu gece .

http://youtu.be/VvsxU38Mnrg

on iki sıfır beş'te izmir'de bir yıldız kaydı
imbat durmuştu kan ter içindeydim
akdeniz'in elindeydim söz temsili
ışıklı bir tesbih karşıyaka'ydı
istanbul deyip mendebur sisli
bir deniz kahvesinde içiyordum
istanbul soluk yeşil bir tramvaydı
sultanahmet demişti inliyordu
on iki sıfır beş'te izmir'deydim allahım
şiir deniz gibi kımıldıyordu

on iki on beş'te istanbul'a dağılmıştım
hilâl gibi bir kızcağız beşiktaş'ta
rüyasını dokuyordu ondan bıkmıştım
çiğ mürekkep ve aseton kokuyordu
sarıyer'de balıkçılar denizi çekiyordu
deniz büyük büyük içini çekiyordu
on iki on beş'te bir kadeh cin parlatmıştım
kadehimi kırmıştım elim ayağım telaşta
vezüv içime çökmüştü şaşırmıştım
napoli'de gözlerim güneş diye doğmuştu
on iki on beş'te istanbul'da allahım
gökyüzü birdenbire buz gibi soğumuştu

on iki otuz beş'te napoli garında bir tren
çırpınıyordu aşağılık bir gemici barında
ben burnumu şaraba sokmuştum
katiyyen sarhoştum kirpiklerim yanıyordu
santa-lucia civarinda bir karanlık
bir iştahsız orospu bulmuştum bilmem neden
uyuyup uyuyup uyanıyordu
on iki otuz beş'te napoli garı'nda ben
utanmasam bilet parası dilenecektim
paris diye ölecektim uzaktan
notre-dame'ın çığlıklarını dinliyordum
kalbim köpürmüştü anlıyordum
on iki otuz beş'te napoli'de allahım
uyuyamıyordum uyuyamıyordum

on iki elli beş'te paris'te kan çıktı
içimdeki bozgun büyüyordu herkeste
bir telâş vardı herkes acıkmıştı
önüne gelen bir sual soruyordu
ben daima bir sual soruyordum
afrika bulut gibi üstüme yürüyordu
on iki elli beş'te sen uyandığın zaman
ben paris'teydim gare du l'est'de
yoksul bir oteldeydim kahrımdan
seni terketmiştim hırsımdan
kendimi içkiye vermiştim mektuplarını
yakıp yırtmıştım bütün mektuplarını
bana yazdıklarını yazmadıklarını
on iki elli beş'te içimde isyan çıktı
paris çıldırmıştı ben çıldırmıştım`
artık öteki ömrümü yaşayacaktım `attila ilhan .
mevsimler gibiyim
zor alıştırırım kendime
belli başlı bir değişkenim
soğuk,sıcak,ıslağım kimilerine

bazen hayvanlar gibiyim
sorgusuz sualsizdir hareketlerim
yanlışlarım vardır kimse bilmez ben bilirim
bazen boğazımda düğümlenirim
derdimi sadece gözlerimle anlatabilirim

bazen bir kadın gibiyim
güzel bir kadın gibidir hayallerim
bir o kadarda ulaşılmaz hayallerim
bir o kadarda gözükmez hayallerim

bazen bir gurbet gibiyim
ulaşılmaz olur sevdiklerim
rüyalarımda gözükür sevdiklerim
ümit ederim, belki kavuşabilirim

bazen bir turist gibiyim
uyandığımda nerede olduğumu zor bilirim
birilerine sorarak hareket ederim
beni anlayan görünce hemen yanında bitiveririm.
bu yürek
seni seveceğini biliyordu herhalde
bu kafa seni kuracağını seziyordu hanidir
bire bin veren buğday
elmadaki mayhoşluk
hukuki beşer
çınçınlı hamam
çizmedeki kedi
sanki elleriyle koymuşlar gibi
ikimizden bir işmar

seni sevmemiş olsam , sözlerim yarı yarıya
gözlerim yarım
ellerim çolak hüseyin eli
seni sevmesem , nefes almayı beceremem ki
bugün günlerden ne ?
cumartesi
seni sevdiğim için , cumartesi elbet
seni sevdiğim için , bak temmuz ayındayız
ayşe onbaşı , pir sultan abdal , büsbütün sevdalıyım sana
bu gemiler nereye gidiyor , seni sevdiğim için
seni sevdiğimden , suyun akası geliyor
bacaların tütesi
nurhayat'ın halleri , seni sevdiğim için güzel
ibrahim'in dilleri
insan seni sevince , tutsaklığa kızar tabi
savaşın adı geçse , cinifrit olur
ereğli'nin kömürünü düşünür , ne kömür o be
raman'ı düşünür , çukurova'yı düşünür
seni sevdiği için , haliç'te bir uğultu
marmara'da bir deniz
isparta bahçesinde güller
seni sevdiği için goncalanıyor
seni sevdiğim için , kilim dokuyor avşar’da
yarın sabahlar , seni sevdiğim için icat edildi
penisilin , halk şiiri , canlı sinema
mapushaneler , yedi düvel , harbi ispanyol nezlesi
sultan hamid , don civani
ne bilsinler seni sevdiğimi
başaklanmayan yulafa söylemeli
cılk yumurtaya
paslı demire
kulağını bükmeli kurtlu kirazın
hoşnut değilllerse bu gidaşattan
akıl etsinler seni sevdiğimi ,
yeşille turuncunun kafa barıştırması , bu sevdadan ötürü
tepemizdeki o göçmez tavan
sulardaki yakamoz , ortancadaki pembe
ben seni sevdim diye
bingöl vilayetinde , kamyondan inince
tığ gibi bir delikanlıya soruyorum
siz nerenin bulutlarısınız böyle ?
biz sizin sevdanızın bulutlarıyız
bir yıldızlı akşamı varsa ankara’nın
1953 kışları içinde
karnı tok , sırtı pekse hısım akrabanın
konu-komşu , dirlik düzenlik içindeyse
birbirimizi daha çok sevelim diye
insan seni sevince iş-güç sahibi oluyor
şair oluyor mesela
meyhaneden cayıyor bir akşamüzeri
caysın be güzel
caysın be iyi
tütünü bırakıyor , tütün neyime zarar
keseme zarar , ciğerime zara , sevdama zarar
seni sevince adamın papuçları eskimiyor
beti-benzi yeni çarktan çıkmış gibi
seni sevince insan bilgili saygılı gönlü gani şen
saçları zencefilli
erkencecik evine dönmek istiyor canı
hep seni düşün
hep seni yaşat
hep seni yıka
seni doyur üç öğün
seni bir kanım uyut , sonra uyandır
lokman hekim , seni sev diyor bana
seni sevmeseydim , ilkbaharı kodunsa bul gayrı
istanbul diye bir kent yoktu ki yeryüzünde
umut diye bir şey yoktu ki , seni sevmeseydim
hak , hukuk , bereket diye
eşitlik , kardeşlik , hürriyet diye
yüreğime sağlık ne iyi ettim!

Metin Eloğlu - lokman hekimin sev dediği
akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
ne sen sezarsın
ne de ben brütüs
ne ben sana kızarım
ne de zatın bana zahmet edip küssün
artık biz seninle düşman bile değiliz.
not:anlayana
üvercinka.
Yanyana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

(bkz: ATAOL BEHRAMOĞLU)
Can verme sakın aşka, aşk afeti candir.
Sakın isteme sevdayi, gam aşkta her an,
Aşk yakar...

Aşk icre azar olur, bilirem kim. (bilirem kim bilirem kim)
Her kimse aşıktır, işi ahu figandir.
Aşk yakar, yakar...
MENDiLiMDE KAN SESLERi

Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
içimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
insan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
-- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da simdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince istanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
işte o kadar.

Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.
Edip CANSEVER
Pek rengine aldanma felek eski felektir
Zira feleğin meşreb-i nasazı dönektir

Ya bister-i kemhada ya viranede can ver
Çün bay u geda hake beraber girecektir

Allah'a sığın şahs-i halimin gazabından
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir

Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm
Şirin dahi kasdetmesi cana gülerektir

Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma
Zerduz palan ursan eşşek yine eşşektir

Bed-maye olan anlaşılır meclis-i meyde
işret güher-i ademi temyize mihenktir

Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir

Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz
Divanelerin hemdemi divane gerektir

Afv ile mübeşşir midir eshab-ı meratib
Kanun-i ceza acize mi has demektir

Milyonla çalan mesned-i izzete serefraz
Birkaç kuruşu mürtekibin cay-i kürektir.

ziya paşa. evet.