bugün

ilk defa doğru bir şey duydum hayret doğrusu. evet dediğin gibi cahilim; hiçbir şey bilmiyorum, hiçbir şey bilemem ve hiçbir şeyde bilmek istemiyorum. ve senden farklı olarak bir şey bildiğimi iddiada etmiyorum

ayrıca newton ile einstein arasında sadece 200 yıl var lakin fizik anlayışları birbirinden tamamen farklı. dolayısıyla bir 200 sene sonra bugün ki fizik kurallarının değişmesi son derece yüksek ihtimaldir. bu hep böyle devam edecek. gerçeklik dediğimiz şeyin özünde değişim ve yenilenme yoktur. örneğin taş bir katı cisimdir bu dünyada da böyledir marsta da. böyle sağlam bir gerçek ortaya atamazken kalkıp bilimi hakikat yolculuğunda rehber edinmek ancak 20li yaşlarında, ön plana çıkmaya çalışan ve farklılaşma adına saçmalayan bir ergenin tutumu olur. bilim yadsınamaz ama her şeyin tek ölçütü de olamaz. bir bilim adamı evreni incelerken acaba ben metafizik yanılgıları nasıl ortaya çıkarabilirim ya da dinlere nasıl saldırırım diye düşünmez. bilimin, bilim adamının işi bu değildir. bilimle ilgileneceksen bunu ideoloji haline getirip fanatizmin girdaplarına kapılma.

o kadar uzun yazılarının derin yaraların ve eksikliklerin tezahürü olduğunu biliyorum ve daha fazla yormayacağım seni. haklısın.

haklısın ve artık yat yoksa bu körlük ve din düşmanlığı kalp krizi geçirmene neden olacak mazallah * hayır ve dua ile...
hayır acaba ben mi gerizekalıyım anlamıyorum ki, arkadaş bildiğin teori, ön görüye dayalı bilgi değersiz ve yetersizdir demiş. albert einstein kuantumu matematiksel bir temele oturtmadan kendi iç dünyasında kurguladığını(felsefi mahiyette) önceleri bunun sadece bir fikirden ibaret olduğunu bizzat kendi el yazısıyla mektuplarında belirtmiştir. şimdi felsefenin bilime bu denli önayak olmasını reddersen direk karşına einsteini dolayısıyla modern fiziğin babasını alırsın. ve gerçek anlamda babayı alırsın *
mantık önermeyi doğrulamak veya yalanlamak üzerine değil doğru düşünme üzerine bir alan oluyor benim bildiğim. çıkan sonuçtan yola çıkarak doğru veya yanlış gibi bir karara varmak değil çıkan sonucun sürecini inceliyor.

bir kavramı doğrulamak üzerine aklın yetersizliğinden daha çok deney ve gözlemi inkar etmeleri beni idealistlerden ayırıyor. şimdi bunlara göre algılar sınırlıdır akıl daha gelişkin ve akıl duyuların dışında düşünebilme yeteneğine sahiptir.

ayrıca akıl da sınırlıdır değip varlığı aklın da alamayacağı bir gerçeklikte aklı hiçe sayarak algılamaya çalışanlar var ki onlara bir şey demeye gerek bile yok.

şimdi akıl tamam aga ama duyularımızı da neden kullanmayalım?

şimdi bütün din işiyle ilgilenenlerin tipik söylediği bir şeye değineceğim.

tanrı bizim algılarımız veya aklımızın anlayamayacağı kadar büyük varlık o yüzden bunların algılamakta olan yetersizliğiyle bir sonuca varmak sınırlı bir cevap olacağından varılan hüküm gerçeklikten uzaktır.

bakın bunun dinde mantığı özünde sana tanrı bir kitap vermiş al sen buna inan ve çok kurcalamadır.

bu kendi içinde şu yönden de mantıklıdır, tanrı seni sınırlı yarattığını farkında ve zaten beni ne duyu organlarınla ne de aklınla bulamayacaksın diyor ve sana bir kitap gönderip al bu benim kitabım ben buradayım diyor ayrıca o kadar sınırlı bir aklın var ki sana kendini bulma fırsatı bile vermiyor kendi sana kendini bir şekilde gösteriyor yada al ben buradayım diyor.

ancak mantıksız yanı tanrının muğlak tavrıdır, tanrı kişilere kendisini akılla bulamayacağı bir aklı neden veriyor yada duyu organlarını neden veriyor?

sonuçta ben tanrıyı göremeyeceksem gözüm neden var veya bulamayacaksam beynim neden var?( eğer amaç tanrıyı bulmak ve evren bu amaç üzerine yaratılmışsa)

sonuçta bunların hepsi tanrının amacıyla uygun şekilde dizayn edilmeli ve tanrının istekleriyle uyumlu olmalıdır. oysa tanrı bizden kendini bulmamızı istiyor ve ona inanmamızı istiyor ancak sınırlı bir zeka ve algı veriyor sonra diyor ki bunlar beni zaten algılayamaz o zaman ben onlara bir din göndereyim diyor sonra din gönderiyor ve insanların bir kısmı bunu anlıyor diğer bir kısmı anlamıyor.

anlayanlar o gönderilen kitap üzerinden tanrıyı kanıtlamaya çalışıyorlar anlayamayanlar takmıyor bile.

mesele özünde tanrının amacını bilmektir ve bundan tatmin edici cevap almaktır.

mesela tanrı bir gün bilinmek istiyor ve bizi yaratıyor, sonra sınırlı bir algı ve sınırlı akıl verip dünyaya yolluyor, ardından bunlar beni algılayamaz nasıl olsa değip kitap gönderip kendini anlatıyor sonra bir kısım insanlar yine o eksik akılla kitabı inkar ediyor veya eksik algıyla durumu algılayamıyor.

peki tanrının amacı ve yapamaya çalıştığı şey ne?

yani kendini mükemmel görüp sınırlı insanlar yaratıp sonra beni bulsunlar diye mi uğraşıyor?

özünde tanrıyı anlamadan hiçbir şeyi açıklayamayacaklar bence inananlar çünkü bir şeyleri açıklamak için tanrıyı ortaya atıp iş tanrıya gelince kimse bunlara cevap veremiyor.

neyse bayağı uzun oldu bu.