bugün

hayatı değiştiren filmdir. bu kadar.
v for vendetta'nın üvey oğlu olan anarşist film.
bazı insanların ''dövüş'' filminden ibaret sanıp filmi izlemediğini görüyorum.

en üst düzey filmlerden.
Gelmiş geçmiş en iyi filmlerden biri hatta türünde bir başyapıt.
sabaha karşı olmayan uykuyu iyice uzaklaştırmış olan filmdir. ayrıca sadece testisleri olanları değil olmayanları da gaza getirir.
bi kere izlemeyip kurtulamayacağınız film.
dönem dönem bi daha izlemek ihtiyacı hissedersiniz.
hele ki çalıştığınız cafede hergün where is my mind çalıyorsa ..
bu filmi henüz izlemediyseniz asla izlemeyin.
bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
bana etkileri:
-işten atıldım.
-sevgilimden ayrıldım.
-ailem tarafından alay konusu oldum.

biliyorum ergen filmi ve normal bir insan bir filmden durduk yere etkilenmez bu kadar ben de etkilenmedim .sadece dibe battıkça zevk almaya başladım...
che guevera tişörtlerinin kapış kapış gitmesiyle aynı kaderi paylaşmıştır.
nedense herkesin filmini izleyip anarşist kesildiği kitap.
ama sorsam "kaç kişi kitabını okudu?" diye. allah bilir 10 kişiden 1 belki 2...
her izlenişinde insana yeni duygular katan, hayatına yön veren film.*
izlendikten sonra insana felsefe yaptıran avangard film.

(bkz: mischief)
(bkz: mayhem)
(bkz: soap)
(bkz: ölmeden önce izlenmesi gereken filmler)
25. kare’nin uygulandığı bir film:

dövüş kulübü / the fight club niçin bu film?

bir kere adına bakarak bunun bir dövüş filmi olduğunu zannetmeyin. “gün gelir sahip olduklarınız, size sahip olmaya başlar!” sloganı ile modern insanın tüketim merkezli hayat tarzını sorgulayan bir filmdir dövüş kulübü.

edward norton ve brad pitt’in başrollerini paylaştığı ve david fincher’in yönettiği bu film, 2000 yılında empire ödülü aldı. ayrıca 2001’de en iyi dvd, en iyi dvd anlatımı, en iyi dvd özel içerikleri ödülünü almış ve 2005 yılında total film magazin ödüllerinde (uk) “dünyanın bu güne kadar gelmiş geçmiş en iyi film ödülü” ne layık görülmüştür.

gerçekten çok etkileyici bir filmdir. moderniteye karşı çıkarak:

“gün gelir sahip olduklarınız, size sahip olmaya başlar”, “her şeyi kontrol etmeyi bırak ve rahat ol…”, “nefret ettiğiniz işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyorsunuz.”, “seyrettiğiniz reklamlar yüzünden araba ve kıyafet değiştiriyorsunuz.”, “sizler paranız kadar iyisiniz.”, “siz işiniz değilsiniz.”, “bindiğiniz araba değilsiniz.”, “kredi kartlarınızın limiti değilsiniz” diyordu.

şimdi, “dünyanın bugüne kadar gelmiş geçmiş en iyi film ödülüne layık görülen bu filmdeki 25. kareleri yakalayabilmek ve filmdeki her saniyeyi kare kare izleyebilmek için önce:

filmi bilgisayarınıza kaydedin.
media player ile izlerken film sahnelerini 1/16 “slow / yavaş” izleme modunda.
“klcodec” ile izlerken alttaki ok işaretlerinden “decrease speed”e üç kez tıklayıp filmi en yavaş haline getirmeniz gerekmektedir. böylece her saniyeyi yaklaşık 5 saniyede izleyecek ve her kareyi tek tek yakalayabileceksiniz.
sonuç:

araştırmalarımızın sonucunda filmin yönetmeninin (sexomaniac) olduğunu bulduk.
filmin (bizim yakalayabildiğimiz) 26 farklı yerinde 25. kareler kullanılmış.
25. kare tekniği ile elinde sigara olan brat pitt resmi filmin çeşitli yerlerine yerleştirilmiştir.
yönetmen filmin 2 farklı yerinde 25. kare tekniği ile erkek cinsel organını yerleştirmiş.
yine filmin 2 yerinde çocuk pornosu şuuraltına yerleştirilmiş.
unutmayın 25. karelerin yer aldığı her film gibi bu filmde de normal seyrinde görülmesi gerekenlerin dışında hiçbir şey görülmüyor. aslında çok şey görülüyor ancak hiç kimse ne gördüğünü bilmiyor.
uyanmayanlar ve hala 25. karenin varlığına ihtimal vermeyenler, denesin ve görsün diye filmdeki en can alıcı karelerin sadece bir kısmının dakika ve saniyelerini aşağıya sırasıyla yazıyoruz. i̇steyen filmdeki tespit ettiğimiz bu dakika ve saniyelerde filmi durdurup kare kare izleyebilir.
06:02 = elinde sigara olan brat pitt resmi,

31:07 = cinsel öğeler erkek cinsel organı,

31:14 = cinsel öğeler,

46:41 =cinsel öğeler,

49:09 = cinsel öğeler,

50:42 ile 50:52 = çocuk pornosu mesajları,

02:10:39 = film bitiyor binalar yıkılıyor ve yine erkek cinsel organı filmin finali olarak 25. karede yer alıyor.

filmin en tuhaf gelen bölümü ise tayler’in işi sabun imalatçılığı olmasına rağmen, 30. dakikadan itibaren, tayler’i anlatırken onun bir sinema yapımcısı olduğunu anlatmasıdır. (filmin sadece bu 2 dakikalık bölümünde tayler bir sinema yapımcısıdır)

şu ifadeler 30. dakikadan sonra aynen filmde geçmektedir:

“sinema filmleri tek bir makarada olmaz; birkaç makarada olur ve bir kare bittiğinde diğer makaraya geçerken birisinin düğmeye basması gerekir. o an geldiği zaman projektörleri değiştirir ve film devam ettiği için kimse bir şey anlamaz.”

“kimse gördüğünü bilmiyor ama görüyor” der ve sorar: “acaba kaçiniz onu iş başinda yakalaya bilirsiniz?”

dikkat: yaptıkları işi aynı filmde anlatıyorlar!

reklamlarla şuuru çalınan insanlar

insan beyninde şuuraltının tepki verdiği iki mühim olay var: “doğum” ve “ölüm”. şuuraltımız bu 2 vakaya çok daha fazla tepki veriyor. bu 2 mesaja daha duyarlı.

“sex” (cinsellik) mesajı doğum arke tipinde, “kill” (öldürmek) mesajı da ölüm arke tipinde karşılanıyor. bu simgeler, verilmek istenen mesajın içine yerleştirildiğinde şuuraltı bunları öncelikli algılar olarak saklayabiliyor ve sıra kullanıma geldiğinde, bu öncelikli depolanan veriler davranış ve hareketlerimize yön çiziyor.

(alıntıdır)
chuck palahniuk'ın aynı adlı romanından sinemaya uyarlama olmuş, -bana göre- çağımızın en iyi filmi... izlenmesi, izletilmesi, tekrar tekrar izlenip feyiz alınması gereken bir film...

yoğun aramalarımın ardından bulduğum kitabı dün bitirdim. tek kelimeyle muhteşem. kitapta sözler ve anlatılmak istenen asıl mesele daha akıla kazınıyor sanki. ancak kitabın genel gidişatı ve finali filmden biraz farklı. kitabın finalinden bahsetmek istiyorum ve aradaki farklardan. "ben kitabı okuyamam arkadaş!" diyen arkadaşlar. şipoylerden sonrasını okusunlar... "dur lan anlatma! deli gibi o kitabı arıyorum okuyacam ben onu!" diyen vatandaşlar için entry burada sona eriyor...

--ağır spoiler--

genel hatlarıyla ve özellikle dialoglar ve monologlarla kitapla film örtüşüyor ama kitapta çoğu mekan ve olay filmden farklı. aklımda kalanları yazmak istiyorum.

filmde tyler'ın kullandığı araba kazası sahnesinde, kitapta 'tamirci' lakaplı dövüş kulübü üyesi kullanıyor. o sahnede kitapta tyler yok. sözleri var.
filmde anlatıcı, tyler'la uçakta tanışıyor. ancak kitapta yolculukları sırasında gittiği(ni zannettiği) bir plajda tanışıyorlar.
filmde napalm bombası, plastik patlayıcı ve tnt gibi maddelerin nasıl yapıldığından üstün körü bahsediyor. kitapta hepsini gramajına kadar okuyabilirsiniz.
filmde anlatıcı'nın testislerini bir karakolda kesmeye çalışıyorlar (dövüş kulübünü sattığı için), kitapta bir yolcu otobüsünde.
filmde anlatıcı asıl işindeki patrondan izin ve para koparmak için kendini dövüyor. kitapta anlatıcının patronunu tyler öldürüyor ve anlatıcı ek iş olarak yaptığı otel müdüründen izin ve para koparmak için kendini dövüyor.
final sahnesinde ise:

filmde, tyler bir binanın çatı katında anlatıcı esir alıyor, anlatıcı kendini vuruyor ve sonra marla'yla binaların patlamalarını izliyorlar.

ancak kitapta, anlatıcı tyler'la beraber yine çatı katında ama polisler ve marla gelince tyler gidiyor. anlatıcı silahın tetiğini çekiyor ve kendini yine vuruyor.kıyamet projesi başarısız oluyor. bir akıl hastanesinde yatırılıyor (ancak kendini cennette ve doktorunu tanrı sanıyor). ona ilaçlarını getiren hasta bakıcılardan birisi kitabın son cümlesinde "hepimiz iyileşmenizi bekliyoruz efendim. planınız kusursuz işliyor. kıyamet projesi sizin iyileşmenizi bekliyor" gibi bir laf ediyor. ve kitap bitiyor.
--ağır spoiler--

"zaman aralığını yeterince uzun tuttuğunuzda, herkesin hayatta kalma şansı sıfıra düşer." tyler durden
"başka bir yerde, başka bir zamanda uyanırsam,başka biri olarak uyanabilir miyim?" narrator
Palahniuk'un bu kadar tanınmasını sağlamış kitabıdır. Tüketim toplumunu, popüler kültürü eleştirir. Güzeldir, okunasıdır.
bayıldığım film. Edwart norton bu kadar iyi oynayabilir ayrıca repliklerine de hasta olmuşumdur.

bakınız ''bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. bir amacımız ya da yerimiz yok. ne büyük savaşı yaşadık, ne de büyük buhranı. bizim savaşımız ruhani bir savaş. en büyük buhranımız hayatlarımız.televizyonla büyürken milyoner film yıldızı ya da rock yıldızı olacağımıza inandık, ama olmayacağız. bunu yavaş yavaş öğreniyoruz. ve bu yüzden çok kızgınız

ve ayrıca filmdeki düşünce de çok sağlamdı.
edward norton ve helena carter ı aynı anda izleme zevkini yaşatan filmdir.
belki de bir filmden daha ötesidir. kesinlikle izlenmesi gerekendir.
başyapıt nedir sorusunun cevabı.

çoğu insanın hayallerinde yaşattığı kahramanın beyaz perdede hayat bularak, onlara inandıkları ve hayatı kabullenmelerine neden olan hayallerin yalan olduğunu haykıran müthiş film.

müthiş hikayesi, oyunculukları ve yönetmenliği ile aşmış bir popüler kültür ve kapitalizm eleştirisi.
bu akşam yine izlediğim filmdir. fazla söze gerek yok. klasiktir. belirli aralıklarla sürekli izlenmelidir.
izlemeyen bi benim kaldığım filmdir.
her izlediğimde yeni bir ayrıntısını keşfettiğim film.
"marla! beni çok garip bir dönemimde tanıdın" repliğiyle kafama kazınmıştır.
o değil de, her gün mutlaka bir kere izlenmelidir bu film zira kişiye gerekli özgüven duygusunu aşılar.
hatta biz kurduk kulübü, ağzımızı burnumuzu dağıtıyoruz haftasonları cidden iyi oluyo lan.
her neyse, kesinlikle dünyanın en iyi 2 filminden biridir.

ve olay bu kadar güzel özetlenebilirdi;

http://www.youtube.com/watch?v=3DDZEdkoaY4
(bkz: ben jack in kırık kalbiyim)
(bkz: ben jack in sırıtan intikamıyım)
(bkz: biz tanrının istenmeyen oğullarıyız)
hala izlemeyenlerin ve ne kadar muhteşem bir filmi kaçırdıklarından haberdar olmayan insanların olduğunu gördüğüm film. Tartışmasız adını sinema tarihinin efsaneleri kısmına altın harflerle yazdırmış bir filmdir.
Harika replikleriyle insanı derinden etkileyen, edward norton'un müthiş bir performans sergilediği bir başyapıt.