bugün

can ataklı'nın 11 mart 2008 tarihli köşe yazısının başlığıdır.

Cengiz Aslan'ın oğlu Alp'in cenaze töreni için Fatih Camii'ndeyiz. istanbul'un tüm tanıdık yüzleri cami avlusunu doldurmuş, Aslan çiftine baş sağlığı dilemek için bekliyor. Derken öğle namazı sona eriyor. Fatih Camii cemaati cenaze namazını da kılmak üzere avluya doğru yürümeye başlıyor.

Teşvikiye Camii'nin "yumuşak" görünümlü ahalisine alışan taziye kalabalığının birden yüzü değişiyor. Çünkü avluya doğru yürüyen kalabalığın büyük bölümü cüppeli, sarıklı. Kiminin neredeyse beline kadar uzamış simsiyah sakalları var. Ortalığı garip bir gül yağı kokusu sarıyor.

Ancak kalabalık asıl şoku bu garip kıyafetli cemaatin "Şu kadınları çekin yolumuzdan, namaz yerine gidemiyorum, nedir bu böyle, haydi çekin şunları" diye bağırmalarıyla yaşıyor.

Üstelik cami cemaati kadınlardan yüzlerini çevirerek, etraftaki erkeklere veriyorlar bu buyrukları "Çekin şu kadınları" diye. Bir istanbul hanımefendisi, başına örttüğü zarif tülü biraz geri iterek "Geçin gidin, kim karışıyor sizin namazınıza, biz taziye için buradayız" diyecek oluyor. Cemaatin bakışları öylesine sertleşiyor ki, bu hanımefendi çaresizlik içinde en kenara atmak zorunda hissediyor kendini.

Camiden ayrılırken yanımdakilerle konuşuyorum. "Bugün buraya cenaze namazı için gelenler herhalde böyle bir manzara ile ilk kez karşılaştılar. Teşvikiye Camii'nde bu manzarayı görmeleri mümkün değil" dedim.

Birlikte olduğum Bahattin Yücel ilginç bir yorumda bulundu: "Ben bugün yaşananlardan memnun oldum aslında. Çünkü türbanı basit bir özgürlük ve demokrasi sorunu gibi algılayıp hoş görenler, aynı kesimin demokrasi adı altında dayatmacı tavırlarını görmüş olmalılar. En azından bugün buraya gelenler umarım gerçeği kavramakta artık direnmezler."

http://www9.gazetevatan.c...d=166400&Categoryid=4
ulkenin uzun suredir suruklenmeye calisildigi karanlik, sonu ve basi kapali yolu net sekilde ortaya koyan hadisedir. yillardir hukumet yalakalari tarafindan uzeri ortulen, gecistirilen, basit gosterilen nice soklardan daha etkili olmasi temenni edilendir.
istanbul'da bağcılar, altınşehir, tepeüstü, 100 yıl gibi bir çok ilçe veya semtin adını bilmeyen, yıllardır kurtarılmış bölge ilan edilen ve tarikatların merkezi halindeki fatih ve özellikle çarşamba'dan haberi olmayan, tezgahları bozulmasın diye akp'ye oy vermiş sosyetiklerin şaşırdığı manzara.
benzeri olaylar yakın zamanda belki de tüm türkiye'de yaşanacaktır ve tabiki bunların saf yardakçıları olacak mıdır? evet. ama bunlara geçit verilmeyecektir. kadınları özgürleştirmek bu değildir.
şok değil özgürlüktür. öyle ya yarın karşınıza çıkacak bunlar örümcek beyinli olma özgürlüğü istiyoruz diye. ama siz hala özgürlük masallarıyla avutulmaktasınız. hakim oldukları anda özgürlüğün içine edecekler.
sizlerin eseri bu türkiye. bin bir zahmetle kurulmuş, özgür kılınmış ülkenin içine ettiniz niyetlerini bile. uyarmaya çalışana paranoyak muamelesi yaptınız. kaldı ki söz konusu şehir istanbul bir de küçük şehirleri düşünün.
hepiniz suçlusunuz. alın size özgürlük; insanları kısıtlama özgürlüğü.
pek de garip gelmeyen bir durum. senelerdir o mekanı kendilerine mesken tutmuş bu insanların bugün farkedilmiş gibi davranılmasıdır asıl tuhaf olan. yalnız biliyoruz ki artık onlar da belirli yaşam kurallarını uygulayacak standarda geldiler. bahsedildiği gibi davrandıkları konusunda yazara katılmamak durumundayım.
fatih camiinde yakın zamanda tv'dende yayınlanan cenaze namazları gördük. hiç de bahsedilen tipler yoktu ayrıca. bu tip insanlar evet fatihtedir ve yine evet daha çok çarşamba da mevcuttur.
'köprünün altında pilav var' diyen yalancı en sonunda kendisi de kaşığı kapar koşarmış. 'hele bir inandıralım da' demek bu mu olsa gerek.
can ataklı'nın dokunaklı, pek dokunaklı yazısı. içim sızladı yahu! hele "Bir istanbul hanımefendisi..." diye başlayan ağlatı yok mu tarumar etti beni. ya o "beline kadar uzamış simsiyah sakallar" tabiri, dudağıma kadar uzamış kupkumral bıyıklarımı dik dik etti. aslında yazının başlığı "fatih camii'ndeki zombiler" olmalıydı. öyle ya adamların sakalları enselerinden uzuyor! işte böyle olur yarım porsiyon ayndınlığa tabi olanların fikriyatı.

(bkz: yarım porsiyon aydınlık)
Fatih Camii'nde gerçekleşen bu olayın üzücü olduğu bir gerçektir. Ancak bu konuyu yine dönüp dolaşıp türban meselesine getirmek, başörtülü kızların eğitim alma özgürlüklerini engellemek ve yasaklamalara kılıf uydurmak için amacından saptırmak da bir o kadar vahimdir. Üniversitelere başörtülü girmeye çalışan kız öğrencilerin engellenmesi yazarın birlikte olduğu ve yazının sonunda görüşlerini aktardığı şahsın da bu konunun gerçekten basit bir özgürlük ve demokrasi sorunu olduğu gerçeğini kabul etmemekte direndiğini göstermektedir.
tipik bir can ataklı menkıbesidir.
ülkenin farkinda olmayarak son sürat gittiği karanlığın hazin sonu bile değildir.daha başlangıçtır."çalışan kadın aldatır" diyen imamdan sonra taziye'ye giden kadının camide bu şekilde dışlanması akıllara "böyle giderse acaba recm cezası da uygulanır mı?" sorusunu getirmektedir.
(bkz: istiklal mahkemelerinin özlemi)
can ataklı akp'yi överken orgazm olanların eleştiriye ne derece katlandığını da gösteren yazıdır. türban üzerinden mazlum siyaseti yapınca oluyor da adam yazısında "biz istanbul hanımefendisi" yazınca mı olmuyor? şerri özgürlük çığırtkanları daha şimdiden fikir özgürlüğüne müdahale ederken; bu müdahalenin dozajının 3-5 yıl sonra çok daha artmayacağını nereden bileceğiz? rte "herkesi kucaklıyoruz" diyor iyi diyor da bu tür tabloları yaratarak kimleri kucakladığını kimi kucağına oturtmaya çalıştığını da göstermiyor mU?
islam ile alakası olmayan yobazların yarattığı şoktur. sadece istanbul'da değil başka kentlerde de vardır ve kadınlar onlar için bir araçtır.
kişilerin cenazeye olan saygısını da gözler önüne sermiş tutumlarının sonucudur.

--spoiler--
Ancak kalabalık asıl şoku bu garip kıyafetli cemaatin "Şu kadınları çekin yolumuzdan, namaz yerine gidemiyorum, nedir bu böyle, haydi çekin şunları" diye bağırmalarıyla yaşıyor.
--spoiler--

burada dikkat çekici bir durum var. "çekin yolumuzdan şu kadınları..." ne demek bu? kadın var yolda yanından yöresinden erkek geçmez geçmemeli. peki sen öyle inanıyorsun diyelim. kime kuruyorsun bu emirvari cümleyi yine senin gibi ama cemaat içinde muhtemelen senden daha altta olan bir diğer erkeğe. o da erkek, o kadınları yoldan çekmek için senin yapmadığın şeyleri (ki bunlar, gidip konuşmak olabilir, hörşhh harhgr gibi korkutma amaçlı efektler olabilir) yapmış olduğunda mevcut cümleyi kurmana neden olan inanca ters davranmış olmuyor mu...

yahu bırakın bu ayakları kardeşim. evet ayak yapıyorsunuz. alayınız görüntüden ibaretsiniz. beş para etmez ruhunuzu üç kuruşa satmışsınız işte. bunun ötesi berisi yok. ya minibüse binerken "bismillah" dersiniz, ya bi sessizlik anında "allah, yarabbi çok şükür." dersiniz illa da hep birilerinin duyabileceği şartlarda benzerlerini yaparsınız. çok merak ediyorum banyo yaparken de, civarınızda kimse yokken de benzer kelimeleri dışınızdan kuruyor musunuz. bak aslında soru işareti de yok cümlenin sonunda.

sözün özü, reklamın iyisi kötüsü olmaz düsturunu benimsemiş bir kitlesiniz. inançla uzaktan yakından alakası olmayan...