bugün

insana çok çok ağır gelen durumdur. akrabaların vefatı her zaman için anlaşılırdır, kişi bunu kolay kabullenir. öyle ya da böyle, her insan evladı anne babasının öleceğini bilir, bunu düşünmüştür. ama arkadaşlar sanki hep olacak gibidirler, ölmeyecek gibidirler. mümkün değildir sizi yarı yolda bırakıp gitmesi... sonra bir sabah okula gidersiniz, ortaokuldasınızdır daha. telefonunuza mesaj gelir, ders başlamadan hemen öncedir. ağlarsınız, yaşlar dökülür gözünüzden... orhan veli'nin "serde erkeklik var, ağlayamam" dediği mısralar geldi şimdi gözümün önüne o günü hatırlayınca ama kaç yaşında olursanız olun, nerede olursanız olun, diğer arkadaşlarınızın arasında dahi olsanız, tutamıyorsunuz göz yaşlarınızı... ve mezar başında bulursunuz kendinizi, "allah ruhunu takdis etsin" der, bir toprak atar din görevlisi. tek teselliniz, cennette huzur içinde sizi beklediğini bilmenizdir.
(bkz: hayatin anlamini kaybetmek)
geçmişi yitirmektir, geleceğin önemli bir kısmının silinmesidir. yarası sarılamayacaktır... gülen gözler ölüm gerçeği ile bir kere daha yüzleşip hayat felsefesinin yönünü jet hızı ile değiştirecektir. yaşanılan şehir dar gelecek, dinlenilen müzik, okunulan kitap, gidilen kafe... hepsi boş ve anlamsızlaşacaktır. en iyi arkadaş(lar)ınızın bedenini toprağa teslim edilirken siz sadece sızlayan yüreğinizle başbaşa kalacaksınız. ölüm değildir sızlatan... ayrılıktır...
bu gece aldığım haberle kanımın donmasını sağlamış olgu.
insanı çok uzun süre derinden etkileyen, zamanla acısı dinsede her akla geldiğinde kalbi sızlatan bir olaydır.

ilkokul, orta okul derken 8 sene paylaşmışsınızdır dile kolay. aslında ölümüne de hepimiz her an hazırlıklıydık çünkü öğretmenimiz söylemişti bize arkadaşımızın kalp hastası olduğunu. ama arkadaşımız değil ölmek hepimizden diriydi yanımızda yıllarca. haliyle unutmuştuk biz de bu hastalığı. yıllar geçti aradan üniversiteyi kazandı bu arkadaşımız hemde kendinden beklenmicek bi dereceyle istanbul hukuk'a girmişti. derken araya ayrılık girdi ve 2-3 sene kadar görüşemedik. birgün beşiktaşta karşılaştık ve kendini iyi hissetmediğini söyledi. doktora gitceğine söz verdirerek ayrıldık arkadaşımızla. bir kaç gün sonra gece telefon çaldı. herzaman çok korkarım gece çalan telefondan. asla iyi haber vermez. nitekim yine öyle oldu. arayan kız arkadaşıydı ve ağlamaklı bir sesle onu kaybettik diyordu. kız arkadaşıda ilkokuldan arkadaşımızdı ve onunla neredeyse orta okuldan beri birlikteydi bu sonun bir gün geleceğini bilmesine rağmen. ağlamaklı ses git gide kötüleşti ve iç parçalayarak ağlamaya başladı. dayanamadım bende bir süre sonra uyku sersemliğimi üzerimden atmış olayı daha yeni idrak ediyordum. ağlmaya başladım istemsizce. ağladık belkide o şekilde dakikalarca. sonunda ben kapıyorum diyebildi ancak ve kapattı ağlamaya devam ederek.
o kadar çok sevdiğimi aldıki tanrı elimden. #3661218 nolu entryde anlattığım olay gibi nicesini yaşadım ben. depremde hasta olduğum için gidemediğim turnuvada takım arkadaşlarımı kaybettim, kız arkadaşım bir barın tuvaletinde aşırı dozdan ölü bulundu, çocukluk arkadaşım trafik kazasında ailesiyle birlikte hayatını kaybetti, başka bir arkadaşım annesiyle babasını kaybetmenin acısına dayanamayarak intihar etti, gencecik bir kız arkadaşımız sebepsiz yere, yılbaşı akşamı, bir takside hayatını kaybetti. o kadar çok sevdiğimi aldı ki elimden, her seferinde lanetler, küfürler derken artık isyan edicek gücümüde kaybettim. ama içimdeki acıyı hiç dindiremedim. her aklıma geldiklerinde gözyaşlarıma hakim olamıyorum. geceleyin çalan her telefondan tedirgin oluyorum. gencecik günahsız insanlar hayata veda ederken yaşamakta olanlara bakıyorum ve tanrının adaletine inanmıyorum.
önce şok dalgası gelip çarpar, sonra derin bir hissizlik vuku bulur bedende. bir yandan yakıştıramazsın, diğer yandan huzur bulduğunu düşünürsün. başka da tanımlanacak bir yanı yok işte. hiçlik bırakmış gibi gelir arkasında, salt anılar kalır. avun avunabilirsen...
bir kez daha acısının ne kadar dayanılmaz olduğunu hatırladığım olay. yine bana vurdu kader. hiç gözümün yaşına bakmadan bütün sevdiklerimi tek tek alıyor elimden. isyan etme diyorlar ama nafile. nasıl isyan etmez insan. onca şerefsiz onca hayasız yaşarken, hemde zevk içinde yaşarken benim canım arkadaşımı, kardeşimi aldı elimizden. nasıl küfretmiyim şimdi kadere, nasıl inanıyım tanrının adaletine. daha gençliğinin baharındayken hemde doğumgününde ayırdı kardeşimizi bizden.

ahh keremim haklıymışsın. daha 2 gün önce hastanede olan annesinin durumunda bir düzelme olmadığı için isyan ederken, "isyan etme keremim duanı et, umudunu kesme sen" dediğimde "nasıl isyan etmiyim mert nasıl?" dediğinde haklıymışsın. nasıl isyan etmeyelim şimdi biz. daha önünde yaşayacak upuzun yıllar olması gerekirken 20 yaşında toprak olmana. nasıl dayansın yüreğimiz bu acıya. ne diyebilirimki daha fazla. huzur içinde uyu kardeşim. biz seni hiç ama hiç unutmayacağız...
rip (bkz: rest in piece) çizmeme neden olacak bir olay... (rip: graffitide ölen birinin arkasından yapılan çalışma).
(bkz: gebersin a q pezevengi)
tüm koşuşturmaların, hayat için verilen tüm mücadelelerin boşa olduğunu düşündüğümüz an.... hayatın anlamsızlığının ifadesidir...
yeri dolmayacak bir boşluk yaratır . kareşindir o herşeyindir ve şimdi yoktur . inanamazsın önce şaka zannedersin . olamaz ki , ölemezki , daha dün gülüşüyorduk sevgilisini anlatıyordu . cok acıdır yaşadım yakın zamanda . 20 gün önce intihardan vefat etti . ah gizem niye ?
(bkz: nothing else matters)
ona hoşçakal diyememek, okul yüzünden uzun zamandır görememek, boktan bir trafik kazası yüzünden onu bir daha görememek, mezarına gitmek, dua okumak, oradan ayrılamamak, aklına geldikçe çıldırmak, yok olduğu fikrini kabullenememek, kısacası o kadar boktan bir durum ki onu hatırlatan herşey de şu an yanımda olsa dersiniz. keşke gitmese keşke bir daha konuşabilsek dersiniz. keşke bir daha...
birken yarım kalırsın, toprağa gömdüğün başkası değildir, üzerine toprak atılan sensindir, kolun kopmuş gibi hissedersin ama kopan şey kolun değildir, göğüs kafesinin içindeki bir şeydir seni terk eden.

gerçekliği anlayamazsın başta sanki yarın arayıp sesini duyacakmışsın gibi gelir önce. olmaz.

sonra göğsündeki boşluğun asla dolmayacağını anlarsın, diğer şeyleri anladığın gibi. devam edersin onun sevgiye dönüştüğünü bilerek, gülümsersin, eğlenirsin. o kadar çok eğlenirsin ki diğerlerine anlatmak, açıklamak zorunda olmadan "deli" derler. oysa sen tek kişilik yaşamıyorsundur artık. sözler vardır özlediğin gözlere verdiğin.
ölümünden yıllar geçmesine rağmen hala ne zaman komik bir şey olsa ona anlatmak istersin,
telefon rehberinden ismini hala silemezsin,
arada içindeki dökersin bir maila uzun uzun anlatırsın ve o mailın sana failure olarak geri döneceğini bile bile gönderirsin dostuna,
birlikte yaşadığın anılar gelir aklına biri bir şey söyler çok anlamsızdır belki ama gözlerin dolar çünkü o konuda vardır bir hatıran,
hiç bir doğum günü güzel gelmez artık sana çünkü o doğum günü gecesinde veda etmiştir sana,
yıllar geçse de gidemezsin mezarlığına, çünkü hiç inanmazsın burada olmadığına,
sanki o hala buradadır, ama başka şehirdedir.
göreceksindir kısa bir süre sonra, bir telefon uzağındaymışçasına...
öyle avutursun kendini,

belki beynini inandırırsın gittiğine, ama kalbini asla inandıramazsın.
senin için hala o ordadır,
baş köşede,
en güzel yerindedir.

canındır, kanındır,
dostundur.
onu geri istiyorum!

"evet onu siz öldürdünüz. hepiniz katilsiniz!" diye bağırdım arsızca arkadaşlarıma.
mahvetmişlerdi onu. ruh sağlığını çökertmişlerdi. intihar ettiğinde devrik bir sandalye, urgan ve bilinmezlikleri bıraktı gerisinde. bitti hümanizm. her şey bitti!

hümanist olmamam gerektiğini işte o an öğrendim bende. eğer birini incitmezsen biri seni çoktan incitmiş oluyordu. tepkisiz kalmak olaylar karşısında yetersiz olmaktı. sevgi hiç bir şeyi çözmüyordu.
mesela şu sol yarının eksilmesi gibidir... kalbin, miden ve bir çok yerinin hissizleşmesi... gülememek, ağlayamamak ve hatta çığlık atmak isteyip de sessiz kalmaktır... kabullenememektir hiçbir şekilde yokluğunu... yani yaşıyorken ölmektir en çok da..
yıkımdır.
düşünmesi bile korkunç olan hadise. yakın arkadaş dediğin senin bir organın olmuştur artık. senin her bir bokunu bilen senin de onunkileri bildiğin, aynı evde yaşamasan bile hayatını paylaştığın kişidir. öyle bir kişinin yok olması evlerden ırak. allah korusun. allah onunla sınamasın kimseyi.
(bkz: allah yazdıysa bozsun)
(bkz: şom ağızlı)

Hiç başıma gelmemiş durumdur.
yalnız kalmak o kadar fazla yalnızlıktır ki bu kalabalıkta yer edinmeye kalkışır insan ama hiçbir kalabalık tek bir arkadaşın ''dostun'' yerini dolduramaz.
(bkz: boran kaya)
yaşadığım olaydır. hiç kimsenin başına gelmesini istemediğim olaydır aynı zamanda. o olaydan sonra her şey, herkes boş gelir insana. artık karşındakilere daha bir sert davranmaya başlarsın. senin yanında sessizce konuşur insanlar sanki sen onları duymuyormuşsun gibi ama aslında önemli değildir onların dedikleri senin için. yalnızsındır artık! güldüğünde bir sinir kaplar içini sinirlenirsin kendine. eskisinden daha az gülersin ama daha çabuk sinirlenirsin insanlara. bu böyle sürüp gidecektir ama sen alışmak zorundasındır. hayatın yarım kalmıştır ama olsundur onunla yaşadığın yıllar yetmiştir sana.