bugün

geçti istemem gelmeni,
yokluğunda buldum seni;
bırak vehmimle gölgeni,
gelme , artık neye yarar?

nfk. beklenen.
biliyorum sen yine parmak uçlarında üşüyorsun.
aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat,ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını
ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta
ve çırılçıplak bi ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda
apansız pencerende gülümsüyor güneş
ne güzel bütün parmakların tıkır tıkır işliyor
iştahla biliyorsun, yaşamaktır aşk
geceyle gündüzün sessizce geçişi midir
bi uyku boyunda delice bi yangin parmaklarinin buzulunda ah şahrud
her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli..
bir gün gözlerimin ta içine bak:
anlarsın ölüler niçin yaşarmış.

sezai karakoç
olsandı sen semâ, olsandı sen havâ,
alsamdı men seni dem dem, nefes nefes!
olsandı sen zaman, olsamdı men mekân,
eflâki dolduran bir aşk olurdu bes!

rabia hatun*
henüz yazılmamış olandır diyerek rezil edilmemesi ve oyunculara oynama şansı bırakılması gereken mısralardır.
Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın,
Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak.
Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan,
işte öyle imkansız birşey seni unutmak.
aslında sen porselenden bir düştün
gerçeklerin ayağına takıldı düştün
ve birleştirmek yerine parçaları
parçalanmış hayatımın peşine düştün...
eğer bir gün hüzünlenirsen beni ara,
seni güldüremem ama seninle ağlarım.
eğer bir gün ölmek istersen beni ara,
seni vazgeçiremem ama seninle ölürüm..
ayrılığı ölüm ile tartarlar
elli dirhem fazla gelir ayrılık.
( nevşehirli yahya )
gel beri sır verme nadana hara
namerd ile esrar söyleşilir mi ?
( sıdkı pervane )
ağlamadan dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum.
(ismet özel )
desem ki sen benim için,
hava kadar lâzım,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir şeysin;
nimettensin, nimettensin!

(bkz: cahit sıtkı tarancı)

(bkz: desem ki)
Ah, hep o kelimeyi bulmak için bütün bu
Çabalarım;
Seni çağıracak olan...
"Ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar?
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar?

Mendilimde kan sesleri..
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..
vazgeçtim...
gözlerinden,
vazgeçtim...
sözlerinden
(bkz: ben seni hiç sevmedim ki)
yanılmış bir kapıyım simsiyah
kendi üstüme kapanıyorum.
seni pariste kaybettim
yanlış bir yerde arıyorum.
bozduğum her saat
içimi büsbütün daraltıyor.
hiçbir mutluluğum kalmadı,
ne bıraktıysan harcadım,
resimlerine bakamıyorum.
(bkz: atilla ilhan)
yer etmedi adalet duygusu
içimde benim
çünkü ben
ömrümce adle boyun eğdim.
(bkz: ismet özel)
"büyüklerin bunca uzun yaşadığı bir ülkede
bir onur dersi midir çocukların ölümü..."

Şükrü Erbaş
uzun bir yoldan gelen
tedariksiz katıksız bir yolcuyum
yaralı yarasız sevdalardan geçtim
koynumda bir beyaz kağıt boşluğu
her şeyi anlattım
olan olmayan acıtan sancıtan
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine...
bir tanesi de şudur;

http://karikaturturk.blog.../2013/09/demli-olsun.html

langur lungur, tarhana bulgur*
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

can yücel
bugünün siyasi ortamını resmeden ziya paşa'nın ünlü beytini fehmi koru'ya hatırlatalım:
''hiç ummadığın keşfeder esrar-ı derunun
sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?''
Beni candan usandırdı, cefadan yar usanmaz mı?
Felekler yandı ahımdan; muradım şemi yanmaz mı?

Kamu bimarına canan; devayı derd eder ihsan
Niçün kalmaz bana derman, beni bimar sanmaz mı?

Eylül'de melül oldu gönül soldu da lale
Bir kâhküle meyletti gönül, geldi bu hale.**