bugün

--hani lavaboda yüzünü yıkarsın ve nereden geldiği belli olmayan uzun bir saç teli bembeyaz lavabonun üzerinden sana sırıtmaya başlar. işte o anda bir saniyeden bile kısa süren bir üzüntü aniden içini kaplayıp kapladığı hızla da yok olur zira o tel uzun senin saçların kısadır, senin değildir--

işte o zamanlar lavaboda dökülen saçların hepsine cami avlusuna bırakılan çocuk muamelesi yapardım, görünce içim acır alıp ''başımın üstünde yerin var'' demek isterdim. harbi vardı lan, onlara bol bol yerim vardı...

***

aylardan ocak ayı dışarıda kar havası var. soğuk, olabildiğince soğuk. saçı dökülen adamın yağmurda saçın açıldığı bölgelerde yağmur damlalarını hissetmesinin hüznünü yaşadığım zamanlar saçımı sıfıra vurmaya niyetleniyorum, anlık bir düşünce, ani bir karar...

alıyorum elime makineyi vuruyorum, üzerinden de jiletle geçiyorum. aynanın karşısına geçince yüz ameliyatları hakkında konuşan psikologların ''insanın aynaya bakınca kendi çehresinde farklı bir yüz görmesi psikolojisini bozabilir'' sözleri aklıma geliyor, haklılar tanıyamıyorum kendimi, üzülüyorum...

fakat havanın karlı olması sebebiyle bir avantajım olduğunu fark ediyorum. bere takınca gayet uzun olan sakallarım sayesinde çok olağan bir insan tiplemesi çizdiğime kanaat getirip sakallarım kalmasına karar veriyorum. yarın lüleburgaza yolcuyum, otobüstekilere normal gözükmek istiyorum.

*****

akşam vakti 22,00 otobüsünde yerimi almıştım, başta her şey normaldi ta ki otobüsün klimalarını hesaba katmadığımı fark edene kadar. otobüs hareket ettikten 10 dakika sonra otobüsün içi fırın gibi olmaya kafamda ki bere emanet gibi durmaya başladı. etraftaki insanların ''bu sıcakta ne beresi lan, manyak mı nee'' bakışlarına dayanamadım çıkardım bereyi. işte o anda yolcuların benim hakkında ki görüşleri tamamen değişti, benden korkmaya başladılar ''nereye sakladı lan acaba bombayı'' , ''şu üzerinden sarkan ipi çekse havaya uçar mıyız'' , ''ulan bunu kim aldı otobüse'' bakışı atıyorlardı, saçlar sıfır uzun sakal...

ulan muavin millete ''ne istersiniz kola, çay vs.'' gibi laflar edip kızlara fazladan kek verirken bana gelince gülümseyen yüzüne senin suratına sıçayım ifadesini yerleştirip ''ne istiyon'' deyip yanımdan geçiyordu.

arada dönüp bakanlar mı dersin, molalarda etrafıma 3 metreden fazla yaklaşmayanlar mı dersin, bir tuvalete filan gitsem beni orada bırakıp kaçmazlarsa adam değilim lan. hatta beni o otobüsten direkt atarlardıda ılımlı bir profil çizdim.

benden size tavsiye olsun saçınızı sıfıra vurursanız sakalınızı da kesin oğlum zor duruma düşersiniz ayrıca insanları görünüşüne göre yargılamayın lan.

cıks cıks cıks kızarım haa.
insanın kendi önyargılarından utanmasıyla sonuçlanır.
Yapılmasa iyidir ama herkes an gelir, yapar.
Ben de dahil çoğu insanın ister istemez yaptığıdır. konuşmadan, tartışmadan önce göz görüyor neticede.
illaki yapılır herkes yapmıştır ama gel gelelim tek kelime konuştuktan sonra bir anda soğutur ya da zamanla ciddi sempati duyarsınız.
yüzde 50 den fazla olasılıkla yanıltacak olan eylemdir .
Her insan dış görünüşüyle karşılanır iç görünüşüyle de buyur edilir, fazla takmayın.
önizleme oluşturmak daha doğru olacaktır. bir insan kılık kıyafetiyle ağırlanır , bir fikir edinilir; sohbetiyle uğurlanır.
insanların genelde yaptığı şeydir.

sakalını uzatırsın dinci, top sakal bırakırsın solcu derler.
tanımadığın insanlar için yapacağın şeydir ama tanıdıkça önemini yitirecektir.
10 üzerinden 0 (bkz: puanlama sistemi) ya da kızların kendi aralarında yaptığı dedikodu tarzı bir diyalog:

-hmm botlarını beğenmedim ama tipi iyi
+çok şık giyinmiş ama tip yok kızım yaaaa!
*kızlar şuradaki çocuğu gördünüz mü?!

-,+ hani! işte ben buna biterim!
insanları tanıdıktan sonra bir boka yaramayan höde.

Sen marka giyinirsin ama sözcüklerin bilgi dagarcıgın kıt olduktan sonra marka giysen neye yarar ki denilen durum ama hepimiz yapıyoruz o ayrı.
oscar wilde, "sadece aptallar dış görünüşe göre karar vermez" demiş. okuyunca bunu bir irkildim. malum bizdeki işlerliği pek iyi değil. bir mağazaya girdiğinizde şık ve pahalı duruyorsanız, çalışanın ilgisine mazhar oluyorsunuz. statünüzü üzerinizdeki kıyafetler belirliyor, ilgiyi çekip işinizi rahatlıkla görebileceğiniz bir avantaj doğuruyor. iyi ve hoş görünmekten haz duymakta sakınca yok ama bir insanda aranacak şeyin bir ayakkabıdan daha fazlası olduğunu düşünüyorum. en azından ön yargılı yaklaşmamak lazım.
Hangimiz mükemmeliz ayrıca kim kimi yargılıyor.
insanlar kitap gibidir. içini okumadan kapağına gore yargılamayın.
en buyuk gunahlardan biri de insanlarin dis gorunusu ile alay etmektir.

yapmayin kimse ozurlu, kusurlu olmak istemez.
şerefsizliktir, adalete bakın ki yapanlar da güzel/yakışıklı kimselerdir.
Herkesin yapmadığını söyleyip aslında yaptığı şey.
herkesin yaptığı sonrasında da farklılıklar ve uyuşmazlıklar fark edilince başladığı ilişkiyi sorgulamaya başladığı durumdur.

edit: imla.
(bkz: uzun olmanın kazandırdığı durumlar)
önemli olmadığını söyleyip, gerçekten benim için önemsiz olan konudur. fizik güzelliği etkiler ama beyni daha çok etkiler...
ön yargı denen hayati reflekslerimiz sayesinde başarabildiğimiz hede.

ön yargı denen şey o kadar da kötü değil. tanımaya çalışıp zaman kaybetmek yerine tanınmış klasörleri önümüze sunarak, yeninin de eskisi gibi olacağını gösteren evrimsel harikalıktır.