bugün

hukukun üstünlüğüne bağlı kalınsa da kalınmasa da demokrasi çoğunluğun inançsal kesişim kümesinin bireye uyguladığı faşizm olacaktır. hukuk dediğimiz şey de inançtır. kimisi toplumda yaşaması gerektiğini düşündüğü için bunu kabul eder ve bu faşizmi kabullenir kimisi de toplumda yaşamanın gerekliliğinin bir uydurmaca olduğunu düşünerek bunu kabul etmez ve kendisi olmayan herkese savaş açar.
oy verme hakkıdır.
oy verdiğin parti iktidar olursa en demokratik yönetim biçimine olmazsa faşizme dönüşür.
Kotunun iyisi bir yonetim bicimidir.
Hic bir sistem, demokratik bir secimde cogunlugun azinligi ezmesini butunuyle engelleyemez. Hic bir demokratik sistem, insan unsurunun yarattigi yozlasma sebebiyle tam demokratik degildir. Keske 300 sene yasasam da, devletlerin gerzek insanlar tarafindan degil de yapay zeka tarafindan yonetildigi gunleri gorsem.
başı ayak yapan ayağı baş yapan sistemdir. toplumlar da insanlar gibi organizmadır. başının üzerinde durmuyorsan bi zahmet kafanla da yürüme. toplumda her insanın iradesi aynı işlevde değildir. toplum yönetmek için belli bir önder sınıf şarttır. bu kapitalistlerde genelde aristokrat sınıfıyken( elit sınıf da denebilir) komünistlerde ise devrimci bir partidir. ( genelde komünist parti olur bunlar)
ayrıca halk hiçbir zaman bilinçlenip var olan mekanizmayı yıkmamıştır. devrimi profesyonel devrimciler yapmış halka sadece yön göstermiştir.
demokrasi bu yüzden herkesin yönetimde söz hakkı olmasını savunduğundan asla toplumları ilerletmiyor çünkü herkesi baş yapıyor bu sistem.
oysa devlette belli bir yönetim bilincine sahip hukukun üstünlüğüne inanmış bir yönetici sınıfın olması daha mantıklıdır çünkü bu insanların devlet yönetimi, karar verme, sorun çözme pratiği dağda koyun otlatmak dışında hiçbir işlevi olmayan halktan daha öndedir. bu ikisinin kararını eşit tutmak ne tür cehalettir.
devlet nasıl mühendisini, doktorunu, hukukçusunu eğitiyor ve bunlar belli yerde işlev alıyorsa, yöneticisini de yetiştirmeli. belli bir bilgi düzeyine ulaşmış insanlar( bu insanların tek fikirde olmasını veya tek bir parti altında işlevini sürdürmesini kastetmiyorum) karar mekanizmasında bulunmalı. burada demokratik bir oylama olabilir buna bir şey diyemem. evet.
Cahil toplumların seçme hakkından bahsedilemez, seçim hakkı Verilse bile bu özgür bir seçim olmaz der Nietzsche. Ve dahası bu şekilde iktidarı ele geçirenler için de hain ve madrabaz sıfatını kullanır.

Abd ve avrupa ülkeleri bu sözü çok güzel özetler aslında. Cehaletin son kertesinde iktidar trump gibilerindir. Demokrasi ancak avrupa'daki gibi toplumların, dişiyle tırnaklarıyla elde ettikleri "aydınlanma"ları sonrası elde edilebilecek bir kavramdır. Yoksa cahil toplumların elinde kapitalizme hizmet etmekten öte gidemez.

Bu anlamda "milli mücadele ruhu" çok önemlidir ve bir an olsun unutulmamalıdır.
kavram karmaşasına izin vere sübtil bir kavram olması sebebiyle günümüzün her türlü manipüle olabilen-eden silahı.
demokrasi, avrupa ve abd merkezli kurulan sömürü düzenine bu merkezde yaşayan halkların karşı çıkmaması için kullanılan bir emniyet subapıdır.

hanedanlar döneminde (ki demokrasinin kalesi dediğimiz ülkelerde hala mevcuttur) yönetmenin meşruiyeti o aileye mensup olmaya dayanırken bu dönemde her türlü manipulasyona açık avam kitleye milletvekili+bakan sayısı kadar kral seçtirilmektedir(!).

demokrasinin kalesi diye görülen avrupanın ortasında, fransada son seçime katılım %44 civarında gerçekleşmiştir. nitekim abdde de katılım bu civarda seyretmektedir.

bu saçma görüntünün yanında (yani iş başına gelenin zaten sınırlı olan seçmen sayısının yarışının seçime gitmediği bir durumda) birde seçilen partilerin en babasının yüzde 50 oy aldığını düşünürsek aslında demokrasinin avam kesimini kandırıp sanki bu ülkenin hakimi onlarmış gibi hissettirmenin sağlam bir yolu olduğu görülür.
ütopik bir düzendir aslında. her insanın eşit yargılarla seçimini baz alır. fakat her insanın eşit olmamasıyla birlikte cehaletinde körüklemesiyle ideal olmaktan fazlasıyla uzaktır.

yani asyun kayacı'ya nefretler kusarken bundan 7 yıl öncesinde aslında bunu anlatıyordu. dağdaki çobanla benim oyum bir mi dediğinde.

anlatmak istediğini yerme olarak anladılar. fakat ondan önce platon'da aynı şeyleri söylüyordu devlet kitabında.

aysun kayacı orada çobanı yermek için değil, çobanın siyaset bilgisiyle benim bilgim bir mi demek için söylemişti orada o lafı. haklıydı da. bir siyaset bilimcisi de benim oyumla senin ki bir mi deseydi aysun kayacı'ya o da haklı olurdu. özneler değiştiği için kimse de tepki göstermezdi.
öyle birşey yoktur olmamıştır olma ihtimali de yoktur çok saçma bişeydir.
Bünyesinde adaleti barındırmayan bir kavram. Dayanak noktası ; x ülkedeki tüm vatandaşların oyu birbirine eşittir . Hayır değildir. Herkesin oyu birdir demek adaletdizliktir.

Bu varsayımı neden tartismadan hap yutar gibi kabul edelim ? Neden herkesin oyu eşit olmalı ? Bu iddiayi nasıl temellendiriyoruz ?

Entelektüel açıdan donanımlı, eleştirel düşünceyi benimsemiş birinin vereceği oy ile sorgulama kültüründen uzak kimselerin verecegi oy nasıl eşit olabilir ?

Hangi seçmen kitlesi daha kolay kandırılıp manipulasyonlara daha kolay yem olabilir ?

Bilgi ve elestirel yönden vasat altı olan seçmenin, ülke gelecegi için rasyonel adımları atacak partiyi iktidara getirecegini nasil düsünebiliriz ? Diger partilerin cesitli aldatici soylemlerine kapilmadan akılcı secim yapabilecegini kim garanti edebilir ?

Demokrasinin alternatifi yok diyenler elbette mevcut. Ama alternatif olarak tartisilan bir yöntem var.

(bkz: epistokrasi

Is bu entryde "ulke gelecegi icin rasyonel adımları atacak" parti diye bahsedilen parti liberal demokrat parti dir.

Özgürlük ve kapitalizm ile.
görsel
görsel
Halkın gelir düzeyi düştükçe demokrasiden uzaklaşılır diye bir gerçek varmış.
Başarısızlık.
Kabul edelim; demokrasi seçmenini yetiştiren, halkını düzgün eğiten ve kültür altyapısına önem veren ülkeler dışında çok sıkıntılı...
Özellikle bizim gibi ülkelerde eğitimliymiş gibi olanı ayrı sıkıntı, eğitimsizi ayrı!...

Günümüzde bir sürü okullar okuyup, birkaç yabancı dil bilip, bir çiftliğe yerleşenler ne çok değil mi?
Ve hiçbirine koyun güdüyor, yumurta topluyor diye cahil gözüyle de bakmıyoruz.
Demek ki eğitimle yapılan işi ayıran bir sistemle herkese okuma şansı verilmeliydi...

Bu bağlamda oy vereceklere oy verme yetisi kazandıran bir sistemle ancak gerçekten sağlam bir demokrasi olabilirdi; tam da Sokrates'in dediği gibi...
Ama şu haliyle Platon'un sözünü doğruluyoruz;
iyi hükümetlerin en kötüsü, kötü hükümetlerin en iyisidir; Demokrasi.

Hepimiz TAM eğitilene kadar da böyle olacak!

Dipsel Not:
Demek ki neymiş;
Sorun, dağdakinin çoban olması değilmiş,
Sorun, o çobanın bile isteye cahil bırakılmasına seyirci kalmakmış...

Başımıza geldiğini düşündüğümüz ne varsa hak etmişiz, hak ediyoruz vesselam!..
"platon" demokrasi kavramını sert eleştirirken ''demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır der. eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. halk övülmeyi sever. onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. demokrasi, bir eğitim işidir. eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. devam edilirse demagoglar türer. demagoglardan da diktatörler çıkar.'' tezini savunmuştur.

(bkz: #32942264)
var gibi de yok gibi de denilecek kavram.
o ne ki diyelim :o
Din ve ideolojilerini baz alarak oy kullanan seçmenlerin bulunduğu coğrafyalarda felaket ile sonuçlanır,

Zira bölgenin baskın zihniyetini en iyi sömüren politikacı oyları kapar,
Bölge dinci ve muhafazakar ise, dinci parti seçilecektir, iyi politikacılar din ve ideolojileri dile getirip sömürmeye ihtiyaç duymaz, bunu yapmayanlar ise seçilmiyor, dolayısıyla kötü ve başarısız politikacılar yönetime geçer,

Tek çözümü politikada din ve ideolojiler yasaklamak, laiklik bunun için var, uygulansa işe yarayacak.
demokrasinin uygulanabilir olması için sistemin içindeki insanların ve sistemde yer alan diğer tüm unsurların buna uygun olması gerekir.
çoğulcu değil de çoğunlukçu olursa çoğunluğun tiranlığına dönüşebilir.
ABD'liler Meksikalı kaçak göçmenlerin çocuklarını ailelerinden ayrı bir yerde toplamaya başlamışlar. Göçmenler protesto ediyor olayı; protesto edenler sadece onlar değil Demokrat Partili çeşitli senato üyeleri de olayı protesto etmekte.

Trump bir toplantıya katılmak için bir binadan içeri girerken bir Senato üyesi önüne atlıyor ve "Sayın Başkan bu sizin yaptığınız insanlığa sığmaz, bu yaptığınız zulüm ve insanlık dışıdır, ABD halkından, ailenizden de mi utanmıyorsunuz yazık size" diye bağırıyor.

Trump sadece "bu konuyu yasalarla halledeceğiz, söz" diye gülümsüyor. Senato üyesine ne korumalar saldırıyor, ne yandaş medya adamı itin götüne sokuyor, ne de aktroller ortalığı birbirine katıp eline palalar alıp ortalığa fırlıyor, polisler daha çok başkanın güvenliğiyle ilgili, senatöre dönüp bakmıyorlar bile.

Aynısını, mesela Muharrem ince'nin RTE saraya girerken söylediğini düşünebiliyor musunuz?
Demokrasi hristiyanlık gibi Yahudilik gibi islam gibi bir din çeşididir. Dinler zaten hayat nizamı idare ve ceza hukukları içeren ve orda indirilenden başkasıyla hükmedilmemesi emredilmiş olan yasa kitaplarıdır. Yani bu maddeler kaldırılamaz. Ama demokraside indirilen birşey olmadığı gibi insanlar Allah’ın indirdiği yasayı beğenmeyerek ve ona karşı büyüklenerek insanı ondan daha iyi tanıdıklarını iddia eder ve kendileri kanun yapar.

Yani bir nevi Kuran’da anlatılan firavun meselesi. Firavun ben sizin en yüce rabbinizim demişti. O sizi ben yarattım demiyordu ki!¡ öyle dese yaşlı bi adam çıkar ben senin ebeni gördüm der???

sizin üzerinize hükmedici benim ben ne dersem onu yapacaksınız despotunuz ve ilahınız dolayısıyla benim diyordu.

Bu gün kanun yapanlar da aynen o örnekte Musa ile savaşan firavunla aynıdır.
Çoğunluğun azınlığa tahakkümü.
Demokrasi tahammül rejimidir.