bugün

Barış Tuna'nın ikinci romanı. Son zamanlarda bu kadar sarsıcı, sağlam bir roman okumamıştım. iki kere okudum, bir iki kere daha okuyabilirim. Ankara'da geçen hikaye dört gencin son derece travmatik hayatlarını, hayallerini ama daha çok hayalkırıklıklarını anlatıyor. Bir erkek yazarın kadın karakterleri bu kadar başarılı anlatması inanılmaz. Şiirsel anlatımı, biraz manyak karakterleri, çok sarsıcı ve trajik hikayesiyle 520 sayfayı bir çırpıda bitirdim. Barış Tuna'nın yeni romanını sabırsızlıkla bekliyorum dersem abartmış olmam.
Epey rahatsız edici fakat gerek gözlemleri, insan ruhunun karanlıklarına dair tespitleriyle muhteşem bir roman. Roman yavaş ilerlese de Aslı karakterinin ilk kısmında tüm bölüm sonlarında okurları şok dalgaları bekliyor. Ben en çok Aslı'nın birinci tekil şahıs anlatılan, burjuva bir aileden gelip artık yoksulluk ve aşk acısı çeken güzeller güzeli kadının bölümlerini sevdim ama kendime Umut karakterini daha yakın hissettim. Umut'un umutsuzluğu, tutucu ve baskıcı babasına karşı gelemeyişi, gizliden gizliye aşık olduğu sevgili dostuna açılamayışını Barış Tuna öyle incelikli anlatmış ki arada gözyaşlarımı tutamadım. Hele alevi bir hemşire olan Meral'in sınıf atlamak için çevirdiği dalaverelerle günümüz Türkiye'sine ışık tutmuş. Adına bayıldığım romanın 13 yıllık büyük bir emeğin ürünü olduğunu da hatırlatırım. Şu cümlesi de ayrı güzeldir. "Işığa kavuşabilmek için geçtiğimiz tünellerin sonunda öğrendiğimiz tek şey kör olduğumuzdu."