bugün

mustafa kemal atatürk'ün 3 temmuz 1972 tarihinden ölümüne kadar hizmetkarlığını yapmış kişi. atatürk'ün son yıllarında en yakınında bulunan kişilerden biri olduğundan kitabında atatürk'ün hiç anlatılmayan yönlerini öznel bir şekilde anlatmış.
(bkz: atatürk'ün uşağının gizli defteri)
atatürk ile ilgili çok güzel bilgiler veren kitabı yazmış olan kişidir. yıllarca atatürk ün uşaklığını yapmış ve çok güzel anıları kaleme almıştır.
m.kemal in hayvan diye azarladığı uşağı.

Ben böyle masayla uğraşırken

- “Yahu!..” diye seslendi. Sandım ki sigara yakacak. Hemen koştum kibrit çaktım…

--spoiler--
- “Değil *hayvan*…” dedi. Kibrit rüzgârdan söndüğü için hemen yenisini çakıyordum, yine sönüyor. Atatürk yine aynı sözleri söylüyor:

- “Değil *hayvan*…”

Durup yüzüne baktım. Acaba ne istiyordu ?

- “Koltukları düzelt…” emrini verdi
--spoiler--
... Bir akşam saat 20 sularında Saray’ın Marmara’ya bakan balkonunda yirmi kadar tanınmış konuk Atatürk’le yemek yiyordu. Arkamda duran Atatürk:
“-Efendi, efendi!..” diye bana seslendi.

Döndüm. Hiç unutmam, elimde kristal rakı sürahisi vardı.
“-Buyrun efendim. Bir emriniz mi var Paşam?” diye karşılık verdim.

Cumhuriyet rejiminin kurulmasına rağmen herkes Atatürk’e ‘Paşam’ diye hitap ederdi. Beylik, paşalık kalktığı halde bu ‘Paşa’lık, Atatürk için kalkmadı. Bu, ölünceye kadar sürdü.

O akşam ilk kez konuştuğum Atatürk’le aramızda şunlar geçti:
“-Senin ismin nedir?”
“-Cemal.”
“Sonu yok mu bunun?”
“-Var, Cemâleddin.”
Bunun üzerine Atatürk, birden bana doğru ilerleyerek:
“-Haa.” dedi. “isimler Kemâleddin olur, fakat Cemâleddin olmaz. Sen yine Cemâl kal. Dinin cemâli miydin ki, sana bu ismi koydular?”

Aradan yarım saat geçmişti. Yemek devam ediyordu. Sevinçten kabıma sığmıyordum. Evet, Atatürk en sonunda benimle konuşmuştu. Hem de uzun uzun. Ertesi gün benimle alay eden arkadaşlarıma anlatacağım şeyleri kafamda tasarlıyor, onlardan hıncımı alacağımı düşünüyordum.

Fakat Atatürk, bu Cemâl adına tutulmuş olacak ki, yeniden seslendi:
“-Bu Cemâleddin ismini kim koydu sana?”
Artık adamakıllı korkmaya başlamıştım:
“-Babam.” diye karşılık verdim.
“-Öyleyse baban ne adammış senin!” diye sertçe çıkıştı. Bunun üzerine:
“-Ben babamı tanımıyorum.” deyince, yüzü daha da sertleşti:
“-Babamı tanımıyorum ne demek? Sen babasız mı doğdun? Baban yok mu senin?”
“-Ben dokuz aylıkken babam ölmüş.”

Atatürk üzüldüğümü yüzümden okumuş olacak ki, birden sesini yumuşattı:
“-Anneni tanıyorsun ya yeter.” dedi. Ve biraz durduktan sonra ekledi:
“-Ben de babamı tanımıyorum ya…”

Cemal Granda – Atatürk’ün Uşağı idim, Kent Kitap (Cep Boy), Ankara, 2012, sh:30-31
mustafa kemal paşa'nın on iki yıl boyunca birebir hizmetkarlığını yapan insan.
o değilde size soyadını nasıl aldığını anlatmak istiyorum çok ilginçtir. okuduğumda ciddi hoşuma gitmişti. has türk(osmanlı) olmasına rağmen soyadının "granda" olması okuyanlara sanki göçmen veya yabancı uyruklu bir osmanlı vatandaşı olduğu izlenimi veriyor. halbuki adamcağız saf-i osmanlı türkü'dür.

--spoiler--
soyadımı çok kimse garip bulup, bunun anlamını öğrenmek istediği için burada değinemeden geçemeyeceğim. soyadı kanunu çıktığı zaman herkes beğendiğini alıyordu. bunların içinde çok yerinde olanlar olduğu gibi, çok acayip olanlar da vardı. bende gemilerde ikinci direk anlamında gelen(kendi, asıl mesleği) granda'yı aldım. gençlik yıllarında olduğumuz için hepimiz o dönemin bir sinema yıldızına aşıktık. yıldızları paylaşmıştık adeta. benim ünlü yıldız karmen miranda'ya aşık olduğumu bilmeyen yok gibiydi. hiç olmazsa alacağım soyadı, sevgilimin adıyla kafiyeli olur diye düşünmüştüm(bu nasıl saf bir sevgidir). her ay tayyare piyangosu alıyordum. kazanıp milyoner olacak, gidip miranda'yı alacaktım. böylece "granda" soyadı yerleşip kaldı bende.
--spoiler--

o kadar hoşuma gitti ki kitapla ilgili ilk aklıma gelen hatıra bu oldu.
harika ötesi bir kitaptır. okurken resmen atatürk dönemine gittim.
Okunması gereken atatürk hakkında kesinlikle tarafsız bir şekilde yazılan kitap pek çok kemalistin ve antiatatürkçünün düşüncelerini değiştire bilir. Ciddi bir şekilde onun hakkındaki gerçekleri öğrene bilirsiniz.
mustafa kemal in hizmetçisi. kemalistlere göre bu da delidir muhtemelen. hesaplayamadım deli sayısı nereye vardı. hatırlatın eeeyyy kemalistler?

ilginç hatıratları olan kişidir.
------------------

O akşam ilk kez konuştuğum Atatürk’le aramızda şunlar geçti:

– Senin ismin nedir?
– Cemal!..
– Sonu yok mu bunun?
– Var, Cemalettin…

Bunun üzerine Atatürk birden bana doğru ilerliyerek:

– Haaa… dedi. Isimler Kemalettin olur, fakat Cemalettin olmaz. Sen yine Cemal kal. Dinin Cemali miydin ki, sana bu ismi koydular? Aradan yarım saat geçmişti. Yemek devam ediyordu. (…)

Fakat Atatürk, bu Cemal adına tutulmuş olacak ki yeniden seslendi:

– Bu Cemalettin ismini kim koydu sana?

Artık adamakıllı korkmağa başlamıştım;

– Babam, diye cevap verdim.
– Öyle ise baban ne adammış senin. Diye sertçe çıkıştı.

Bunun üzerine:

– Ben babamı tanımıyorum. Deyince yüzü daha da sertleşti:
– Babamı tanımıyorum ne demek? Sen babasız mı doğdun? Baban yok mu senin?..
– Ben dokuz aylıkken babam ölmüş.

Atatürk üzüldüğümü yüzümden okumuş olacak ki, birden sesini yumuşattı:

– Ananı tanıyorsun ya yeter!.. Dedi. Ve biraz durduktan sonra ekledi: Ben de babamı tanımıyorum ya… (…)

Atatürk tekrar beni çağırdı. Yemek istiyecek sanıyordum. Fakat O’nun aklı hep benim ismimde değil miymiş.

– Ulan, bu ismi sen mi koydun, baban mı? Diye bar bar bağırmaya başladı.

Çok korkmağa başlamıştım. Benim korktuğumu görünce daha fazla bağırıyordu. Artık elim ayağım titremeğe başlamıştı. Ayakta duracak halim yoktu. Belki daha fazla kızar da koğulurum, diye gözünden uzaklaşmağa karar verdim. Saat üçe doğru sofrayı bırakarak yatmağa gittim.

O gece sabaha dek gözümü uyku tutmadı. Yattığım yerde dua ediyordum. Kabusla karışık korkulu rüyalar gördüm. Yavaş yavaş geldiğime pişman bile olmağa başlamıştım. Bu isim de başıma iş açıyordu galiba… Nereden bulmuşlardı bu “Cemal”i de, bana takmışlardı?[4]

[4] Cemal Granda, Atatürk’ün uşağının gizli defteri, Hazırlayan: Turhan Gürkan, Istanbul 1971, Fer Yayınları, sayfa 19-21.

--------------
“Giderek halk içli duygularda Atatürk’ü kısaltarak “Ata” denmiştir. Ancak Atatürk buna çık kızarmış.

Türk dilinin sadeleşmesine, özleşmesine yabancı sözlerden arınmasına önem verildiği günlerdeydi. “Kemal”in Arapça olduğu ve Türkçede “Kemal” diye bir söz bulunmadığı ileri sürülmüş, Atatürk’te bu görüşü uygun bularak “Kemal” yerine “Kamal” diye yazmaya başlamış. Bizim bundan haberimiz yok. Yine onu Mustafa Kemal diye biliyoruz. Mustahdemler arasında polislikten emekli olmuş Kemal adlı bir de sofracı vardı. Askerliğini köşkte hizmet ederek yapıyordu. Atatürk bize dönerek şaka şeklinde,

“- Dünyada ne kadar Kemal varsa, hepsi eşektir….” dedi.
Tuhaf tuhaf bakınca; Atatürk şöyle sözünü bitirdi.

“- Haa anladım! Sen bana bakıyorsun. Sen de Kemalsin demek istiyorsun. Ben artık Kamal oldum. Kemaller başının çaresine baksın!..” dedi.

Atatürk’ün son kartvizitinde “Kamal Atatürk” yazılıydı. (Kamal, kale anlamındadır)

(M.M. Yalan Söyleyen Tarih Utansın )
12 yıl boyunca atatürk'ün yakın hizmetinde bulunmuş kişi.
Belki istemeden de olsa Kadir mısıroğlu gibilere çanak tutan anılar yazmış Uşak.
Atatürk'ün sadık hizmetkarıdır.
Atatürk’ün 12 yıl hizmetkarlığını yapmış ve Atatürk’ün uşağının gizli defteri adlı kitabında Atatürk’e dair enteresan bilgiler veren şahıs.

Verdiği bilgiler doğruluğu teyit edilmesi imkansız şeyler olsa da genel itibariyle anlattığı olaylar inandırıcı gelen şeyler.
Şu yazıyı okuyunca bi keyfim geldi ne yalan söyleyeyim. Bunlara böyle davranacaksın işte hayvana hayvan diyeceksin. BîKemal doğru olanı yapmış hahahaha.

Hayvanlar sizi size bu lazım!
Atatürke uzun yıllar yemek servisi yapmış, damak zevkini iyi bilen bir uşaktır.
binlerce kitap okumus, uzerine saatlerce dusunmus, bunlari pratige dokmus, tecrube etmis dahi seviyesinde bir figure yillarca hizmet etmis bir kisinin, kisitli entelektuel birikimi ile, sahit oldugu olaylari, konusmalari, olaylarin 1.tarafi olan kisiler duzeyinde yorumlayamayacagi cok acikken, duyup, gorduklerini anilarini dogrudan aktarmak yerine, bilirkisi gibi kisisel yorumlarini katarak aktarmis olmasi isin bir kisminin kurgu oldugunu gostermesi acisindan uzerinde dusunulmesi gereken bir durum.