bugün

incitilmiş bir adamın gözlerinden akan ve her biri bir hayat kadar kıymetli olan, yitmişliğin yaşlarına verilen isim. işte bir örnek:
" Bu kez olmadı be, anlıyor musun bu sefer ki çalımın ne şanına ne gücüne yakışmadı! Hani nasıl derler; üzerinde güzel durmadı hayat anlıyor musun belki de bir numara büyük geldi! Su diye içilen kezzapmış meğer bilemedim! Bu kez gerçekten çok iyi oynadın, ne farkedebildim ne de hissedebildim... Ses ver kutlamalarına, ses ver de duyulsun cümle alem tarafından ses ver de sevinç yumakları oluşsun gözlerimin önünde canım tene hepten dar gelip sıkıp boğazını kurtulsun. Gözlerimi böyle kana bulayanlara tümden selam olsun bu gece, öyle bir gece ki son yıldızın da kaydığı yedi düvele duyurulsun!
Hangi ağıdı yakıp uğurlasam seni bilemedim, kaç bin damla gözyaşı karşılar gidişini meçhul... Bu meçhulluk terketmeden gökyüzünü benden dökülenler kurumamak üzere saçıldı etrafa! ilk kez bir 'keşke' yi karşılamak zor gelse de içime, içim sızlaya sızlaya el sallamak ve üstelik ayakta durabilmek ne kadar kolay olacaksa işte o kadar olacaktır göze ağır gelen güvensizlikler. Bir satırlık maceralarda ömür harcamaya çalışmak üzerine kurulu hayatlara karşı çıkışlarım bu yüzdendir belki de kimbilir. Sen yine de sus ama kimseler hiç bir şey duymasın, herkesin bildiğini ALLAH'tan saklama çabalarına destek gelir belki de YARADAN tarafından belli mi olur ya da en kırılgan yanına bir parmak bal çalıp, gözlerinden çocuksu yaşlar gelir gelmesine de bunların toplamı bir avuç şerefsiz sözüne eşit bile olmaz. Varsın olmasın... Yeter ki ihanetin esamesi bile okunmasın kirpiklerinde takılı kalan son yaşta, yeter ki insanlar anlasın neyin ne olduğunu hep sonradan olsa da! Yine akşamlar olur elbet, yine çalınır şarkılar kulağımıza, en içten sanılan duygularla kadehler kaldırılıp en yükseğe ahkamlar kesilir kayboluşlarda da kan donar en sıcak vakitlerde... Depremler olur haberin olmaz, yer öyle bir oynar ki yerinden ruhun duymaz! Sadece son bir şarkı fısıldanır kulağına, içinde garip bir intihar korkusu ölümden çok uzak da olsa, içinde hiç kovma isteği olmayan bir 'git' duyarsın tehtidler eşliğinde ve gülersin sadece, gülüşlerin can kırmızısı olunca arkana bile dönüp bakasın gelmediği an vurursun kendini yola. Dilinde bir garip şarkı dolanır durur bir süre 'siz benim kime küstüğümü nerden bileceksiniz' ...
Hani gülerdik ya hep, şimdi bu yaman çelişkiyi anlamaya çalışmaktan öteye gitmiyor yollar. Böyle genzimi yakan sevinçlere ev sahipliği yapmaktansa, konuşmayan duvarları ufak bir tebessümle uğurlamak ya da kapının önünü hiç umursamadan süpürmek daha kabul edilesi geliyor. işte bu yüzden puslu bir akşamın en ortasına damga vurmak yerine gitmeyi seçenlerden olmayı akla yatkın bulup kaldırıyorum cismimi. Varsın kimse olmasın yanımda ya da kimse bir el uzatmasın en kötü anımda. Canımın yandığını bile bile, es geçilen duraklarda hep sonradan başıma gelen aklımı bırakmanın buruk sevinci içinde gülümserim bi kez daha... Seni tanımış olmanın gururu ve senden öğrendiklerim bir ömür yeter bana, vefa ederse ömrümüz hainlerin hiç olmadığı bir yerde, şayet yoksa eğer o kadar vaktimiz kovulacak olduğumuz cennette görüşmek üzere, ellerin hep baş üstünde hoşçakal. " dedirtebilecek kadar can yanığı sonunda ortaya çıkmış bir eser.