bugün

ecinniler adı ile güzide dilimize kazandırılmış Fyodor Mihailoviç Dostoyevski'nin romanı. nihilizme karşı yazılmış bir manifesto niteliğindedir.
okuduğum bu kitapla ilgili ilginç, bir o kadarda çılgın olan hikayemi anlatarak başlamak istiyorum. bu kitabı yaklaşık üç sene önce, bir gece vakti 19.00 sularında başlayarak, sabah 8.00 'de bitirdim.(hadi canım bu muydu ilginç olan demeyin.asıl bundan sonra başlıyo herşey.)yatmaya gittiğimde, kafamda kitapla ilgili düzensiz düşünceler olduğu halde yattım.öğlenleyin 2.00 'ye kadar uyumuşum.yatağa uzanıp, uykuya daldıktan hemen sonra; kafamın içinden kelimelerin geçtiğini hissederek, kalktığım vakte kadar kitabı tekrar okudum.kalktığımda beynim patlayacak gibiydi." ya rab kabuslarımı özler oldum",sitemiyle kahvaltı yapmaya gittim.

hırs yapıp, kitabı bir anda bitirme isteği, beynimi patlatıyordu az kala.

akıllara zarar
dostoyevski'nin felsefe rüzgarı estirdiği türkçe ismi ile 'ecinniler' olarak bilinen eseridir.
fransız devrimi nin rus toplumu üzerindeki etkisini,sevgi ve nefreti,din ve nihilizm i sorgulayan dostoyevski romanı .
dostoyevskinin Karamazov Kardeşler ile birlikte en iyi iki kitabından birisi. -Tabii bu yorumu yaparken Yeraltında Notlar adlı şaheser değerlendirme dışı tutuyorum. - rus devrimci gençliğiyle alakalı oldukça sağlam saptamaları olan bu kitapta hemen her türden insana rastlamak mümkündür. dostoyevskinin psikolojik tahlilleri tavan yapar. kirillov karakteri için bile okunması gerekmektedir. kitaptan şöyle bir alıntı paylaşmak istiyorum ;

-Az mı buluyorsunuz intiharları?

+Hem de çok az.

-Gerçekten mi az buluyorsunuz?

Karşılık vermedi. Kalkıp ileri geri dolaşmaya başladı. Düşünceliydi.

-insanları kendilerini öldürmekten alıkoyan şey ne sizce? –dedim.

Ne konuştuğumuzu hatırlamak ister gibi dalgın dalgın baktı yüzüme.

+Henüz… tam bilmiyorum… iki boş inanç alıkoyuyor sanki, iki şey; yalnızca iki şey; bunlardan biri çok küçük, öbürü çok büyük. Yalnız küçük olan da çok büyük.

-Küçüğü ne?

+Acı.

-Acı mı? Bu olayda bu kadar önemli olabilecek bir şey mi acı?

+Birinci derecede önemlidir. iki tür intihar vardır: Bir, büyük bir acı ya da öfkenin etkisiyle intihar edenler; iki, çıldırıp intihar edenler. Bunlar aniden bitirirler işlerini. Acıyı pek düşünmezler. Birdenbire biter her şey. Ama bu işi bir de aklı başında, bilinçli olarak yapanlar vardır… bunlar çok düşünür.

-Aklı başında mı? Yani bile bile intihar eden de mi var?

+Çok. Boş inançlar olmasa çok daha fazla olurdu; çok, çok daha fazla;
herkes.

-Herkes mi?

Yanıt vermedi.

-Acı çekmeden ölmenin hiç yolu yok mu?

Tam karşımda durdu.

+Kocaman, bir ev büyüklüğünde bir kaya düşünün, -dedi.- Kaya havada asılı duruyor ve siz onun tam altındasınız. Bu kaya üzerinize… başınızın üzerine düşse… acı duyar mısınız?

-Ev büyüklüğünde bir kaya mı? Korkunç bir şey olacağı kesin.

+Korku değil sözünü ettiğim; acı duyar mıydınız?

-Dağ gibi bir kaya… on binlerce tonluk bir ağırlık… Hiç acı duymazdım herhalde.

+Ama kaya üzerinizde asılı durdukça hep dehşet içinde olurdunuz. Bundan korkmayacak kimse yoktur: Dünyanın en büyük bilgini de korkar, en büyük doktoru da. Acı duymayacağını bilmesine karşın herkes yine de ya düşerse diye acıyla kıvranırdı.

-ikinci neden nedir? Büyük olanı?

+Öbür dünya.

-Yani ceza olarak mı?

+Fark etmez. Öbür dünya işte, yalnızca öbür dünya.

-Peki ya öbür dünyaya inanmayan ateistler?

Yine karşılık vermedi.

-Kendinizden yola çıkarak yaptığınız bir değerlendirme olmasın bu?

Kızardı:

+Ancak kendinize bakarak bir değerlendirmede bulunabilirsiniz, -dedi.- Yaşamakla yaşamamak arasında hiçbir fark kalmadığında özgürlüğüne kavuşur insan. Herkes için amaç budur.

-Amaç mı? O zaman kim yaşamak ister ki?

+Hiç kimse, -dedi kararlılıkla.

-Benim bu işten anladığım, -dedim:- insanoğlu ölümden korkuyor, çünkü yaşamayı seviyor; doğanın da buyruğu bu.

+Alçaklık bu! Bütün sahtekarlık da burada, -dedi; gözleri kor gibi yanıyordu.- Hayat acıdır; hayat korkudur ve insanoğlu mutsuzdur. Bugün yalnızca acı ve korku var. insanoğlu hayatı seviyor, çünkü acıyı ve korkuyu seviyor. Buna da uygun yaşıyor. Acı ve korkuya karşılık olarak verilmiştir hayat; hep aldanılan yer burası. Bugünkü insan, o insan değil daha. Ama bir gün o yeni insan gelecek; yaşamakla yaşamamak arasında hiçbir fark görmeyen mutlu, gururlu, yeni insan. Acıyı ve korkuyu kim alt ederse o Tanrı olacak. Öbür Tanrı artık olmayacak.

-O zaman… size göre öbür Tanrı var?

+Hayır, yok; ama var da aslında. Taşın kendisinde acı yoktur, ama taştan duyulan korkuda acı vardır. Tanrı da ölüm korkusundan duyulan acıdır. Acıyı ve korkuyu alt eden, Tanrı olur. Bu, yepyeni bir hayat, yepyeni bir insan demektir, her şeyin yeni olması demektir. Tarih de iki döneme ayrılacak o zaman: Gorillerden Tanrı’nın yok olmasına ve Tanrı’nın yok olmasından…

-Gorillere mi?

+Yeryüzünün ve insanoğlunun fiziksel değişimlerine dek geçen dönemler. insan, Tanrı olacak ve fiziksel olarak değişecek. Dünya da değişecek, bütün yapıp ettiklerimiz, düşüncelerimiz, duygularımız değişecek. Ne dersiniz, insanoğlu fiziksel olarak değişir mi acaba o zaman?

-Yaşamakla yaşamamak arasında bir fark kalmayacağına göre herkes kendini öldürecektir… alın size değişim.

+Bunun bir önemi yok. O aldanmayı öldürecekler. Asıl özgürlüğü, asıl bağımsızlığı isteyen kişi kendini öldürmeye cesaret etmek zorundadır… Kendini öldürmeye cesaret eden kişi aldanmanın da sırrına ermiş demektir. Özgürlükte varılabilecek son noktadır bu; bunun ötesinde özgürlük yoktur, bunun ötesinde hiçbir şey yoktur. Kendini öldürmeye cesaret edebilen, Tanrı’dır. Bugün herkes bunu yapabilir ve böylece Tanrı’yı yok edebilir… böylece her şeyi yok edebilir. Ama bunu daha kimse yapmadı.
bugüne kadar okuduğum en kaliteli 3. kitap. 1 ve 2 yi söylemem. okuması zor, okuyan herkesin, kitabın muhteviyatında barındırdığı cümleleri iliklerinde hissetmesi, idrak etmesi, teneffüs etmesi zor.

söylenildiği gibi nihilizme bir karşı manifesto niteliğinde. devrimci örgütlerin işleyiş mekanizmasını, liderlerinin alegorsini daha iyi kaleme alınamayacak biçimde tarif etmiş üstad. zaman zaman dine girmiş oradan çıkmış aile kavramına, yönetim erklerine girmiş. dehşetül vahşet yani.

150 ye yakın isim geçiyor kitapta. fakat öne çıkan birkaç karakteri tarif etmeye çalışayım beni şaşırtan yönleriyle. spoiler de içerir.

nikolay stavrogin: verhovensky' e "şatov u size yedirmeyeceğim." dediğinde güvenmiştim. tuttuğunu koparan birisi çünkü kitabın sonuna kadar. alayının reyizi tabiri caizse. gençlik hataları yapmış, sinirsel bir hastalık geçirmiş fakat bölgede sözü geçen, genç yaşta orduya girip çıkmış, yakışıklı bir karakter. öyle ki yuliya mihaylovna hariç kitabın kadın karakterlerinin hemen hepsiyle ilişkiye girmiştir. şatov' un sülalesini kurutmuş, ocağına incir ağacı dikmiştir. Fakat benim karakterim olamadı.

stefan trofimoviç: verhovensky' nin babası olması dışında, efhamlı ve saf kalpli yaşlı okutman emeklisi bir adamcağız. ne istediler bu garibandan bilmiyorum.

ivan şatov: kitabı okuyanlar genelde dostoyevsky' nin kirillov' un ağzından konuştuğunu söylese de, bu tespit eksiktir. çünkü şatov da dostoyevsky' nin sesidir, feryadıdır. kirillov' dan az kalır yanı yoktur bilgelikte ancak öfkelidir, yalnızdır. kitabın 300. sayfalarında stavrogine tanrı inancı ve milletlerin var oluş mücadelesi konusunda çektiği nutuk her vatandaşa okutulmalıdır. gençlik ateşiyle başlarda devrimcilerle yola çıktıysa da sonradan dümenini kırmıştır. delikanlı adamdır, bende yer etti.

kirillov: kitabın filozofudur. inşaat mühendisidir. çayı sever. fedka gibi bir adamı mum gibi yapmıştır. cümlelerini okurken, sonumu gördüğüm adamdır. zaman, intihar ve mutlulukla ilgili tespitleri her vatandaşa okutulmalıdır. nihilist olmasa da hayatının şirazesini kaydırmış ve kendisini sadece düşünceleriyle baş başa bırakmıştır. kitabın sonunda sözünü tutuyor.

her şeyi canavar gibi tüketmek mantığı üstüne kurulu popülerizm, sanatı ve fikri de karşı ideolojiye yöneltmek suretiyle kullanılabilecek bir silah olarak kullanmaya başladı. insanlar bilgi edinmek, donanmaktan ziyade altta kalmamak için okur olmaya başladı. o yüzden siktir edin, üstünkörü okuyacağınız 10 kitaptansa şunu adam gibi okuyun sonra bir yıl okumayın. ama adam gibi okuyun.

ek: verhovensky' i unutmuşuz iyi mi. madem unuttuk, o halde böyle kalsın. o da sürpriz olsun.