bugün
- sizi cuma saflarında göremedim sözlük10
- tc'yi atatürk değil ingiliz ve yahudiler kurmuştur22
- akp chp yakınlaşması15
- çocuğunuzu özel okulda okutur musunuz18
- türklerin ingilizce konuşamama nedenleri29
- mühendis erkeklerin genel özellikleri12
- risale i nur21
- her türk vatandaşına türkiye gezisi10
- türklerin çok kolay devlet kurması16
- burda senin paran gecmez diyen delikanli kiz11
- en çok yaşamak istenilen şehir10
- beni özlediniz mi10
- selahattin demirtaş13
- avrupanın zenginliğini hırsızlığa borçlu olması14
- temiz oje sürmek8
- icardi190518
- arda güler13
- iki adım atınca kan ter içinde kalmak10
- allaha küfür etmek10
- türklerden adam çıkmaması17
- bir müslüman olarak filistin benim meselem değil36
- bir gün önce tanışılan kızın yazlığa davet etmesi14
- ruh varsa neden görünmüyor13
- anın görüntüsü15
- sevdiğiniz sözlük yazarları17
- uludağsözlük'ün ölmesi ve gömmeyi unutmaları10
- selahattin demirtaş'ın 42 yıl hapis cezası alması12
- okula bikiniyle gelen kız9
- sözlükteki erkek nüfusu9
- filistin'in türklere ihanetleri sıralı tam liste24
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı9
- üstteki yazarla nereye gitmek isterdin8
- mesajın altlarda kalmış kusura bakma diyen kadın10
- karadeniz bölgesinde yaşamak13
- arkadaşlar bu alınır mı8
- buluşunca sürekli derslerden konuşan erkek8
- bu başlıkta konya'yı övüyoruz16
- yemek yemeyi sevmeyen insan8
- ileride evleneceğiniz kişi şuan ne yapıyor9
- nişanlı kalmanın saçma olması12
- tayyip erdoğan'ın israil anadolu'ya girecek demesi21
- 15 mayıs 2024 türkiye japonya voleybol maçı13
- karşı cinse giyim önerileri16
- iyi bir insan olmak için ne yapmam lazım20
- maca sekiz10
- en obez özelliğiniz17
- mauro icardi'nin karısı8
- larisalisa'nın parayla şukulatması8
- namuslu erkek bulmanın çok zor olması16
- herkesin merak ettiği o piç erkeğim soru alayım18
size bir dosttan bahsedeceğim.
''en iyi arkadaşım'' olmadı.
pek görüşmedik de aslında.
yazılar vasıtasıyla, sözlerdeki ruhların selamlaşmasıyla ''iyi dost olmuştuk.''
yorgun kalbine hemen yenilmedi; ama çok da direnmedi.
ömer lütfi mete ile herhalde apayrı yolların yolcularıydık.
kırımların, kıyamların, cinayetlerin, nefretlerin ülkesinde apayrı safların.
ama zaman geçti, kimbilir belki kafamız vicdan sesini daha çok dinlemeye, vicdan konuştukça aklımız daha iyi kavramaya, daha iyi kavradıkça ötekini
anlamaya, en azından dinlemeye meylettik.
zaman geçti işte...
belki o yüzden, bir gün bir röportajda sorduklarında, beni ''yazılarına en değer verdiklerimin başında'' diye onurlandırdı...
belki o yüzden, bir gün birlikte yazdığımız bir gazeteden ayrılmak zorunda bırakıldığında, canımın içi demokrat, liberal, cumhuriyetçi, milliyetçi, çok özgür nice kalem böyle zamanlarda hep olduğu gibi havaya ıslık çalarken, o gazetede bir yazıyla onunla vedalaştım. yazı çıkınca hemen aradı:
''işte bunu bekliyordum, hiç yanılmadım'' dedi.
belki de hayat böyle kavranıp yaşanabilir.
ve elbet böyle de ölünebilir:
pek yanıltmadan, o gün o anda, aslında herkesin beklemediğini; ama bir kişi dahi olsa bekleneni ve bir kişi dahi olsan söylenmesi gerekeni söyleyebilmek.
benzer bir durumda, ''çok farklı, karşıt ideolojiler''den gelip yine olanca farklılıklar ama ortak vicdanla buluştuğumuz ömer lütfi de aynısını yapacaktı. böyle durumlarda dilsiz kalmış nice eski ''cesur'' dost sağolsundu; ama emindim ki, öyle bir mertliğin adamıydı.
sanırım bizi en azından vicdanda buluşturan temelde de öyle bir şey vardı.
boyun eğmeme gayreti.
iktidar, başbakan, komutan, patron, iş dünyası, yerüstü ve yeraltı zenginlikleri karşısında boyun eğmeme inadı. ama hepsine birden; öyle seçerek, tek tek basaraktan, kimine efe, kimine kul olaraktan değil. otoriteye, tahakküme direnme damarı.
onunki karadenizle de sertleşmiş; bizimkinde belki kana karışmış.
tam beş yıl önce mesela, kızıltepe'de 12 yaşında bir çocuk, ''terörist'' de denerek, devlet kurşunlarıyla 13 yerinden delik deşik öldürüldüğünde...
ilk yazımdan sonra...
uğur için en hassas yazılardan birini ''milliyetçi'' ömer lütfi yazmıştı:
''düşünüyorum; eğer ben, pkk ile işbirliği yapmayı aklından hiç geçirmemiş, tehdit görmedikçe de ona asla yardım etmemiş, suçtan uzak durmaya çalışmış kürt kökenli bir türk vatandaşı olsaydım, bu 13 kurşun yemiş çocuk karşısında ne yapardım?..'' (29 kasım 2004, sabah)
herkesin duruşuna, durumuna göre belki başka başka türlü ifade edebileceği; tabii birçok kişinin asla ifade etmeyeceği bir hissiyatı dile getirişinde, ''vicdanın sırrı'' da yatıyordu. bu sırra biraz erişildiğinde hayatın daha farklı kavranabileceğine, yaşanabileceğine dair küçük bir ders:
1. ben olsaydım...
2. ne yapardım?
işte bu kadar. o ''ülkücü, milliyetçi, muhafazakâr'' adam; vicdanı ile aklı ve dili irtibatlı ömer lütfi mete olduğu için ''ben olsaydım... ne yapardım? sorusuyla yüzleşmeye çalışmıştı.
boyun eğerek, eğdirerek; başkasını bükerek, bükülene vurarak, vurulmuşa sırt dönerek, 13 kurşunla titremeyerek, hiç merak etmeyerek, ötekine hiç kulak asmayarak, pek okumayarak, hiç anlamayarak, hiç ses etmeyerek, vicdanını pek dinlemeyerek, ezberlerle de yaşamak vardı...
şiiri gülce'deki gibi, ''bir gamzelik rüzgâr' da her saniye can vererek''
bir gamzelik rüzgâr yetecek
ha itti beni, ha itecek
güzelliğin zulme çaldığı sınır
uçurumun kenarındayım Hızır
nutkum tutuluyor, ürperiyorum
saniyeler gözümde birer can
her saniyede can veriyorum.
güle güle dostum!
not: okudunmu lan cidden ?
''en iyi arkadaşım'' olmadı.
pek görüşmedik de aslında.
yazılar vasıtasıyla, sözlerdeki ruhların selamlaşmasıyla ''iyi dost olmuştuk.''
yorgun kalbine hemen yenilmedi; ama çok da direnmedi.
ömer lütfi mete ile herhalde apayrı yolların yolcularıydık.
kırımların, kıyamların, cinayetlerin, nefretlerin ülkesinde apayrı safların.
ama zaman geçti, kimbilir belki kafamız vicdan sesini daha çok dinlemeye, vicdan konuştukça aklımız daha iyi kavramaya, daha iyi kavradıkça ötekini
anlamaya, en azından dinlemeye meylettik.
zaman geçti işte...
belki o yüzden, bir gün bir röportajda sorduklarında, beni ''yazılarına en değer verdiklerimin başında'' diye onurlandırdı...
belki o yüzden, bir gün birlikte yazdığımız bir gazeteden ayrılmak zorunda bırakıldığında, canımın içi demokrat, liberal, cumhuriyetçi, milliyetçi, çok özgür nice kalem böyle zamanlarda hep olduğu gibi havaya ıslık çalarken, o gazetede bir yazıyla onunla vedalaştım. yazı çıkınca hemen aradı:
''işte bunu bekliyordum, hiç yanılmadım'' dedi.
belki de hayat böyle kavranıp yaşanabilir.
ve elbet böyle de ölünebilir:
pek yanıltmadan, o gün o anda, aslında herkesin beklemediğini; ama bir kişi dahi olsa bekleneni ve bir kişi dahi olsan söylenmesi gerekeni söyleyebilmek.
benzer bir durumda, ''çok farklı, karşıt ideolojiler''den gelip yine olanca farklılıklar ama ortak vicdanla buluştuğumuz ömer lütfi de aynısını yapacaktı. böyle durumlarda dilsiz kalmış nice eski ''cesur'' dost sağolsundu; ama emindim ki, öyle bir mertliğin adamıydı.
sanırım bizi en azından vicdanda buluşturan temelde de öyle bir şey vardı.
boyun eğmeme gayreti.
iktidar, başbakan, komutan, patron, iş dünyası, yerüstü ve yeraltı zenginlikleri karşısında boyun eğmeme inadı. ama hepsine birden; öyle seçerek, tek tek basaraktan, kimine efe, kimine kul olaraktan değil. otoriteye, tahakküme direnme damarı.
onunki karadenizle de sertleşmiş; bizimkinde belki kana karışmış.
tam beş yıl önce mesela, kızıltepe'de 12 yaşında bir çocuk, ''terörist'' de denerek, devlet kurşunlarıyla 13 yerinden delik deşik öldürüldüğünde...
ilk yazımdan sonra...
uğur için en hassas yazılardan birini ''milliyetçi'' ömer lütfi yazmıştı:
''düşünüyorum; eğer ben, pkk ile işbirliği yapmayı aklından hiç geçirmemiş, tehdit görmedikçe de ona asla yardım etmemiş, suçtan uzak durmaya çalışmış kürt kökenli bir türk vatandaşı olsaydım, bu 13 kurşun yemiş çocuk karşısında ne yapardım?..'' (29 kasım 2004, sabah)
herkesin duruşuna, durumuna göre belki başka başka türlü ifade edebileceği; tabii birçok kişinin asla ifade etmeyeceği bir hissiyatı dile getirişinde, ''vicdanın sırrı'' da yatıyordu. bu sırra biraz erişildiğinde hayatın daha farklı kavranabileceğine, yaşanabileceğine dair küçük bir ders:
1. ben olsaydım...
2. ne yapardım?
işte bu kadar. o ''ülkücü, milliyetçi, muhafazakâr'' adam; vicdanı ile aklı ve dili irtibatlı ömer lütfi mete olduğu için ''ben olsaydım... ne yapardım? sorusuyla yüzleşmeye çalışmıştı.
boyun eğerek, eğdirerek; başkasını bükerek, bükülene vurarak, vurulmuşa sırt dönerek, 13 kurşunla titremeyerek, hiç merak etmeyerek, ötekine hiç kulak asmayarak, pek okumayarak, hiç anlamayarak, hiç ses etmeyerek, vicdanını pek dinlemeyerek, ezberlerle de yaşamak vardı...
şiiri gülce'deki gibi, ''bir gamzelik rüzgâr' da her saniye can vererek''
bir gamzelik rüzgâr yetecek
ha itti beni, ha itecek
güzelliğin zulme çaldığı sınır
uçurumun kenarındayım Hızır
nutkum tutuluyor, ürperiyorum
saniyeler gözümde birer can
her saniyede can veriyorum.
güle güle dostum!
not: okudunmu lan cidden ?
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar