Seni arayasım geldi, söylemek isteyipte söyleyemediklerimi söylemek için,mesajlarına neden cevap vermediğimi izah edebilmek için, arasam mı aramasam mı kararsızlığındayım, bir ışık beklemekteyim, bir tesadüf.

--spoiler--
Ah bir baksa
Uzunları yaksa
Bana demir atsa
Dillere destan olsa
Bu sevda
--spoiler--
Ayrıca böyle bir spoiler verdiğim içinde allah benim belamı...pii...
sana da eksi.
bakma böyle huysuzlandığıma, delirmem neden en iyi sen bilirsin. korkum ölümden değil sensizlikten. iyi ki küsemiyorsun bana, ben olsam bana böyle tahammül edemezdim çoktan alıp başımı giderdim uzaklara.
hayatımda ilk defa birini sevdim,ilk defa birine inandım ve ilk defa birine güvendim.ilk defa birine ihtiyaç duyup ilk defa birine bağlandım.seni seviyorum ilk defa sen söyleyince anlamlı geldi bana.beni hayal kırıklığına uğratma.
geldin, girdin hayatima. biliyorum, sen de gideceksin. bir planim var diyorsun, kalacak gibisin sanki. ama biliyorum, beni uzmemek icin oyle diyorsun. olsun varsin. sana o kadar agir sozler soylememe ragmen hala yanimdasin. sana inanmak istiyorum ama bir yanim hala neden ona bizi anlatmadigini soruyor. anlam veremiyorum bazen sana. belki ona da anlatir, cikar gelirsin yine.
hani ben yanımdaki insanlarla konuşurken sen geçiyordun ya önümden, sana bakarak ne hatunlar var dedim ya, sen de yürürken saçınla oynadın, neden dönüp bakmadın bebeğim, yanımda ki kızlara rezil oldum, ama arkandan herkes baktı, iyi kızmış dediler, bak arkana bakıp iyi kız diyorlar çok ayıp ama.
selam, itirafta bulunacağım sana; yarın aslında gitmeni istemiyorum ve sana yalan konuşuyorum. aslında senin için ölüyorum ama kendiki geri çekiyorum, çekmem gerekiyor. bu kadar görüşürüz.
seni bile unutturan, senden önemli şeyler olduğu günler yaşayacağımı hiç düşünmezdim.
tanım: 'baba özlemi tütün kokar... '

Bugün.
16 Haziran.
ilk babasız Babalar Günüm.
Ve kaderin cilvesi midir bilmem, bugün senin ölümünün 40. günü. Evimizin karşısındaki camiide mevlitin var baba. Anons edilecek 'mahallemiz sakinlerinden Hüseyin Ş'in ölümünün 40. günü' diye başlayan bir anons.
kalbim acıyo. aslında çok da bir şey hissedemiyorum. tek hissedebildiğim, isim koyabildiğim şey ''özlem''
isyan etmiyorum, etmemeyi de umuyorum. Sadece niye ben diyorum bazen. böyle mi olmalıydı?
ben 25 yaşımdayım, ya küçük oğlun? en kıymetlin? ben zar zor da olsa anlarım bir şeyleri, belki anlamış gibi yaparım olmazsa. ya O? O anlar mı? o saklayabilir mi acısını?
göz acıp kapayıncaya kadar geçen 40 gün.
hep böyle mi geçecek zaman bundan sonra?
ben hep böyle mi yaşayacağım? öylesine. hep özleyerek. ağlayamayarak?
seni o kadar çok özledim ki.
bi kere gelsen otursan karşıma mesela. uzun uzun anlatsan. ben dinlesem seni lafını bölmeden.
seni çok seviyorum baba...
Gece 3'de dumanla sana ulaşmak vardiyamdır.
zaman geçiyor ama bak hala aynı yerdeyiz.
(#19091667)
Geldim aç kapıyı.
Sana yazıyorum, sen kimsin bilmeden. Belki buldum daha önce de elimden kaçırdım, belki de henüz bulamadım seni. Gittiysen geri gel, hiç gelmediysen daha ne bekliyorsun. Kalabalık çevremde çok yalnızım..
ağzıma cümleler geliyor da senin için içimde sanmıyorum.. salak gibi, tıpkı senin gibi, insanları ona benzetmeye başladım ben de. birisi sevgide ne yaparsa diğeri de onu yaparmıs hep buna inandım. sen bunu her zaman acıyla anlattın..
ne oldu finallerin bitti mi ? okulun tatil oldu mu ? an itibariyle içiyor musun, evde misin, kardeşinle sohbet mi ediyorsun, bak ne yapıyorsun bilmiyorum, ama ama sını boşver ben bilmiyorum sen biliyorsun biz bilmiyoruz. uyudun mu acaba. acabalar la ömür geçmez. geçmesin ömür an itibariyle bitsin hatta. ama bitmiyor ki.
hala o günlükleri açıp okuyor musun. yıllarca tuttuğun günlükleri beni hatırlıyor musun yada okudukça özlüyor musun ki. napıyorsun lan hala bilmiyorum hiç bilemedim belki de hiç emin olamadım. yıllar geçti biliyorum birini buldun artık beni merak ediyorsan bildiğin gibi. hala aynı...
seviyorum dedim. asla yalan söylemeyeceğim, aldatmayacağım dedim. sonra çekip gittim. kendimi mi kendimden korudum, yoksa seni mi bilemedim.
Neden diye sorma... Yorgunum işte, başka açıklaması yok....
elimden geleni yapacağım. sen de yardım edeceğine söz ver. ve dünyayı değiştirelim.
Ne dersem yapıyorsun ya hani ilk gördüğüm an parmak uçlarından öpeceğim yeminle.
sabahın altısında(istanbul'da toplu ulaşımın başladığı saat) kendimi evden dışarı atarken gidilecek yer belliydi aslında.ta ki "nasıl gideceğim" sorusunu sorana kadar da aklımda en ufak bir alternatif belirmiş değildi. sonra onu takip etti "ben nereye gidecektim" ve "aslında nereye gitmek isterdim" şeklindeki tehlikeli sorular ablukası. hem oraya neden gelmemeliydim ki? hem de bu denli birikmişken kendimce.

hem aynanın gösterdiklerini, benden duymayı seversin malum. hadi o zaman "güzel bişeyler" söyleyerek başlayalım söze ama önce bir kocaman destur, malumundur arife tarif ne hacet ola ki...

bir güzellikti 8 saatlik yol ve bu yolculuk hâlini sana hissettirmeme çabası,
ayaklarım da aşındılar ayakkabıların içinde,
kan çanağına döndü uykusuzluktan gözlerim,
o kadar terledim ki kendimi yeni şarkısına klip çeken bir popçu kadar kötü hissediyorum(sanırım popçular kötü hissetmezdi ama ben ediyordum işte)

ve tüm bunlara karşın ömrümde hiç olmadığı kadar güleçti yüzüm, mutluluğu taşan bütün iç organlarımla muazzam bir uyum içinde.

bir ses duydum şaşkın, heyecanlı ve ama en önemlisi sevincini olduğu gibi bana akıtan bir ses. içimde büyüdü bütün bu nükleer enerji yatırımı. rinna nay, rinna rinna nay...

oysa ben belediye binalarını sevmez ve fazla gereksiz bulurdum. şimdi bildiğim tek yer olan bu gereksiz ve çok katlı binanın tam karşısında bir sigarayı söndürürken bir diğerini yakıyorum. ne taraftan geleceksin ki hem? bayılmadan gelebilirsen memnun olacağım, duş almakla zaman kaybetmezdim ben olsaydım. ufukta bir yeşerti gördüm sanki bütün ışıltısıyla ve evet, burdayım işte. ebeveynlerimin, hayata bir karşı çıkışlarıymışım gibi buradayım, tahammül bile edemediğim şu saçma binanın karşısında. hoşgeldim ve gelişimden daha da hoşbuldum, elimde değil. rinna nay, rinna rinna nay...

6 saat otobüs bilir misin, kıçım uyuştu. bir saate yakın feribot, gözlerim kamaştı; anlıyor musun? ve sonra bir saat daha otobüs ama olsun dünyanın en güzel yeşillikleri bu coğrafyada, malum. biraz otur istersen, soluklan. inanmadığını biliyorum ama benim gibi adam, biraz olsun ciddiye alınmayı hakediyordu; öğrenmiş olmalısın. evet, beni pislik ama burdayım işte ve evet tam da sana bakıyorum şimdi bütün bir özlemişliğimi de kabul ederek ve teslim olarak alabildiğine. rinna nay, rinna rinna nay...

hadi bişeyler yemenin vakti gelmiş olmalı. inadına güzel bir kahvaltı yapalım, çok alışkın olmasam da kahvenin alt kısmına; senin şerefine yapalım. aslında alt tarafı iki tane hamur kızartmasıyla doyardım ben, çaya bile gerek yok. hem kim yiyecek tüm bunları? sanki biraz abartmadık mı? kabul ediyorum, önce ben başlatmış olabilirim ama anlayacağını sanmıyorum; emin ol abartmamıştım ben ve böyle bir intikam hiç adil değil. hem zaten mekik de çekemiyorum son bir kaç zamandır, biraz daha yersem suda batmayacak kadar olacağım sayende; senden naber peki? atlatabildin mi şoku? hayır, sana sigara vermeyeceğim. korkarım iradeni gölgelemekten, su iç istersen. rinna nay, rinna rinna nay...

evet, beni pislik. ama kabul et, güzel oldu bu. hem aksi halde bütün bir haftasonunu yatarak geçirmeyecek miydin sen? bahse varım bu olacaktı. biraz oradan, biraz buradan. belki film izleyecektin, beğenmeyecektin sonra izlediğin filmi. dünyada aldatıldığımı düşündüğüm yegâne zamanlardır o filmlere ayırdığım zamanlar. belki de bu yüzden film izleme şevkim geldiği anda en çok sevdiğim filmlerden birini bu yüzden seçiveriyorum. hayır, korku değil bu sadece bilinçli bir tüketim diyebiliriz sanırım. hem film izleyecektik ya. ama önce beni tavlada yenmene müsade edeceğim, derenin kenarı benim için muazzam uygundur. rinna nay, rinna rinna nay...

şu küçük, siyah köpeğe de bak sen. tehditlerine aldırış edeceğimi sanıyorsa yanılıyor... ben, gebertilmeyi göze almışım ki nihayetinde. hadi bakalım kemik, gele... konya ovasını da biliyorsun, ne hoş.* peki şimdi ne olacak? istersen kapı al ama kıracağımdan emin olabilirsin, bu işin kuralı budur bana sorarsan. hem kırmasaydım senin için de zevki çıkmazdı, kabul et. mars olsam da şaşırmayacağım, zira zaten mars olmuş durumdayım. tepeye de çıkmayı erteliyor muyuz? ben söyleyeyim, çıkmayacağız demektir bu. ertelemek, isteksizliktir çünkü. hayır, vakitsizlik başka türlü. havanın sıcaklığı ürkütmesin seni, ben nasıl terleneceğini biliyorumdur. top oynarken öğrenmiştim çocukken, oyunlar değişti büyüdükçe ama terlemeyi hiç unutmadım. rinna nay, rinna rinna nay...

sahi sen saz çalacaktın, ben türkü söyleyecektim. ve evet, tüm bunları hayalinde planlarken yol tüketiyordum ben sana doğru ve ben gerçeklerini yapacağımızdan emindim. o zaman biraz yürümek iyi gelecektir. hayır, öyle çok da kilolu değilsin. tahminimden de daha zayıf buldum seni hatta. hayır, fizyolojik olarak. psikolojin bir çelik gibi ya da ona benzer bir şeydi işte. evet, tek elimle kaldırabilirim seni ama emin ol paniklersin bu durumdan, istemem paniklemeni. gene de sen kaşındın.* ve acıkmadım, şu sigara yasağınla hiç sevmediğim bir siyasi hareketi hatırlatıyorsun bana ama hakkın var, çok içiyorum baba yadigârı kaldığından beri şu mereti. rinna nay, rinna rinna nay...

kabul, kahveyi sen ısmarla. zaten kahvaltıdan sonra pençelerini gördüm, sen durumu idrak edip de bunun bir "gövde gösterisi" olmadığını zaten çok geçmeden anlayacaksın. yapımda yoktur zira. peki, mısırı ben ısmarlayabilirim sanırım ve söylediğim buydu işte tam olarak. hem lise yıllarında aştım ben bu konudaki özgüven sıkıntısını, gocunmam. limon ve nar ekşisi olmayacak, baharat bolca olabilir ve biraz acı sos takviyesiyle az da ketçap, mayonez. evet, iyidir hafızam; özellikle de önemsediğim bir şeyin bütün detayları için saklarım zulada boşluklarını. hem şekerli ve ballı şeyleri de seversin sen, kağıt helva iyi fikir bence. en azından acıbadem kurabiyelerden yoksa görünürde. rinna nay, rinna rinna nay...

çok mu belli oluyor uykusuz ve yorgun olduğum? heheyt kuşum, seni 3 tur daha uyutur bu adam. inanmazsan şansını biraz zorlaman kâfi olacak. olur, dereyi takip edip de eve gitmek iyi fikir. hem de kim görecek, ne diyecek tedirginliğine iyi geliyormuş rivayet ki. türk kahvesi var mı? nescafeyi kremasız da içeriz, çok dert değil. iyi karpuz seçtiğimi söylerler, şansını denemek ister misin? kavun ve karpuz da aklımda. aslında eve gitme fikri hep tehlikeli gelmiştir kulağıma. özellikle de böylesi bir etkiye karşı, bu kadar da hazırlıksız yakalanmışken. hayır ya, kastettiğim böbreklerimin alınıp da buz dolu küvette uyanmak türünden bir tehlike değil. hem haberin bile yoktu ki gelmişliğimden. kabul, gebertilmeyi hakedeli birkaç ömür geçti sabahtan bu yana. rinna nay, rinna rinna nay...

hadi ama uzanmak istesem zaten uzanırdım. hem ömrümde uzanmak için çok daha uygun duran pek çok zamanım oldu ve olacak, biliyorum. tekli koltuk denen şeyi yalnızlıktan muzdarip bir adamın icad ettiğine dair muazzam bir inancım var biliyor musun? bu şekilde intikam alıyor aklınca insanlardan. yanıma gelmek istemez misin? hadi ama korku dolu bakışları taşımak zordur, korku filmlerinde bile en kısa sahnelerdir ki hem o korkulu bakış sahneleri masumların. evet, film izleyebiliriz. bir film seçelim şimdi ve bu filmi her ikimiz de daha önce izlemiş olalım ama sen, çok net hatırlamış olma. var öyle bir film, izleyelim hadi. rinna nay, rinna rinna nay...

ama önce bir şeyler yemekte inanılmaz faydalar olacak. beyaz peynir ve karpuz ve melemen ve yanakların ve omuz başların ve belin ve ne diyorum ben? tabi ki bize ekmek alıp gelebilirim. şu güzel, çiçekli ekmeklerden bulabileceğime inanıyorum ve bu saatte de olsa inançlarım sapkın olmadıkça sonuca ulaşmıştır hep. sonra toplarız, kabul. hadi film izleyelim şimdi ve saçların yağ kokmuyor, saç kokuyor. hem saç neden yağ koksun ki? hem gerdanın da gerdan kokuyor. şu gözlükler sanırım ki geçmişte işlenmiş çok büyük bir günahımızın vebali, bir huzur vermediler. rinna nay, rinna rinna nay...

hadi sana güzel bir şeyler söyleyeyim. ama söylemek dediğimiz hep dilde değildir, bil bunu. hem bunu en iyi senin bilmen gerekiyor ki. kirpiklerin acımasız makaslarken her defasında bir yerlerimi, bunu bilmiyor olmanı ciddi anlamda yadırgarım yavrum. aslında sen bana karşılık vermesen tehlike büyümeyebilirdi ama artık çok geç. dudakların, konuşuyor gözlerimle ve gözlerin yarı açık dinliyor dudaklarımı. sol elimin kusuruna bakma ve gülme lütfen. ona göre daha mutaassıp olan sağ elim yakalamış durumda onu belinin mevkiinde. az kalsın, meksika sınırını geçecekti deyyus. rinna nay, rinna rinna nay...

sanırım sağ elimi de kendine benzetti bu cenabet sol elim. ortak iş çeviriyorlar sanki şu anda. oysa ben seni yatırıp da kanepeye geri dönecektim. ve sanırım bütün bir bedenim, sol elimde çıkan isyana alet oldular, bir ayaklanma başlattılar, bir başkaldırı, bir ciddi irade. hadi ama ordu göreve... bilseydim gaz maskemi getirirdim, işine yarardı belki. nefesimi kesmek önemli. aslında ağzımı kapatmak da mantıklı bir hamleydi ama bu da senin avucunda başlattı işte isyanı. biliyorum, şu anda seni en çok rahatsız eden şey bulaşık aslında. olsun, sabah yıkarsın; olmaz mı? uyuyalım şimdi. rinna nay, rinna rinna nay...

adım gibi eminim bulaşık, bulaşık olalı böyle yıkanmamıştır. ben sigaramı yakayım, sen çaydanlıktan sonra çay bardağını da yıkayıver. aklımda pek çok şarkı çalıyor, birini seçebilsem içlerinden sana da dinletmek niyetindeyim. hiç değilse sıraya koyabilseydim. işte oldu bak. gelsene, bu sabah kahvaltılar benden. burnun koku alıyorsa şayet omletimin kokusu, burun deliklerinin klitorisini okşayacak; nadiren çok iddialı olduğum konuların başında gelir bu. söylediğim kadar varmış di mi? çok zaman oldu kendim dışında birinin de yiyeceğini hesaplayarak yemek yapmayalı, benim için zevkti. ödemeyi peşin aldığımı söylemiş miydim matmazel? iki öpücük lütfen ve bahşişi de es geçmeyelim olur mu? rinna nay, rinna rinna nay...

acı çekerek gülmüyor mu yüzümüz zaten? bence bu çok da hayatın dışında kalan, ekstrem bir şey değil. sen de öğreneceksin zamanla bunu. hem bana sorarsan zaten öğrenmeye başladın bile. bir taraftan uykuların kaçarken, bir taraftan içini bir mutluluk kaplayacak. böyle bir yer burası. veda etmeyeceğim, eşek kadar adamın gözlerinin dolu dolu olması senin de hoşuna gitmez ama sadece sarılalım bir kere daha şimdilik. ve namlularını çevirmişler yeşil kamuflajını kuşattıkların gene bana. söyle, indirsinler silahlarını; gitmem yoksa. şimdi gidiyorum, belki yine gelirim; sesime, ses veren olursa birgün.

deniz üstü köpürür,hey canım
rinna nay rinna rinna nay
gemilere binsem götürür
hey canım hey

benim de şu diyara gelişim hey canım
rinna nay rinna rinna nay
bir güzelden ötürü
hey canım hey

denizin ortasında hey canım
rinna nay rinna rinna nay
mum yanar sofrasında
hey canım hey

benim de şu diyara gelişim hey canım
rinna nay rinna rinna nay
bir güzelin uğruna
hey canım hey

deniz üstü yelkenden hey canım
rinna nay rinna rinna nay
ecel gelmiş ezelden
hey canım hey

benim de şu dünyaya gelişim hey canım
rinna nay rinna rinna nay
memleket sevdasından
hey canım hey
ortak özellikleri ortada bir "sen" kalmamışken elde kalan bir "ben" ile yazılmaya çalışılan cümlelerdir.

postaneden zamanında bir ömürlük kiralanmış, ama artık mektup gelmiş mi diye kontrol etmeye gerek bile duyulmayan bir posta kutusuna dönüşmüş olan "sen"lerdir bu yazıların muhattapları.

ki onları hatırlamak için gecenin çökmesi beklenir. tüm masumların yuvalarına, uykularına çekildiği zamanlarda ortaya çıkan yırtıcılar gibi sadece kör karanlıkta hatırlanır bazı "sen"lerin gülümseyişi.

"sana" diyebileceğin, ona verebileceğin hiçbir şeyin yokken, o hiçbir zaman (baksa bile) görmeyecekken, ve aslında sen unutulmuş bir posta kutusuyken hala içerisine mektuplar atıyor olmak..

işte iki kişiden geriye kalan.

yüzleşmek değildir bu yazılar. onun elini tuttuğun, gece barlarında sarhoş olup kol kola kiralık yatağınıza yürüdüğün o tatil kasabasına şimdi tek başına gidebilmektir gerçekten yüzleşmek. onun sayesinde sevdiğin bir şairin şiirlerine tek başına göğüs gerebilmektir.

"ben bunu sana yazdım." hayatına ekecek bir tutam "sen" yokken yazdıklarından ne yeşerecek ki.

şaştım, senin hançerin bu kadar mıydı
varmadı yüreğime

için suçlu bir deniz gibi
dokunma yüreğime

tabansızım, aklım başımda, ellerim
uyanık bir atmaca gülüşünde

ellerin boyalı da olsa kentten de gelsen
dağdan değilsin
dokunma yüreğime

şu ölenler kimdi, şu şarkı nerden sana
dokunma yüreğime

sondur bu akşamlar, geceler diriltir beni
bir kuşun sesinde

sen nerdesin hepimiz nerdeyiz
güneş oyalıyor ikindiyi

bir kuş sesinde

kuşla mukayyet değiliz.
sana buradan bir şey yazacağıma gelir yüzüne söylerim merak etme.
Neden diye sormuyorum, sana sitem de etmiyorum çünkü seni ilk gördüğüm yerde hissedecek daha güzel duygularım söyleyecek daha güzel sözlerim var. Haklıydın sende kendince belki. Ne diye gelecektin ki hiç tanımadığın bu adamın yanına. Belki, yine o hoş gönlün kimseyi kıramadığından evet demişti bana.Bana en çok koyan, belirsizlik. Bir de seni göremeden geçirdiğim onca günler, ömrümden asırlar götürüyor sanki.
bakmaya korkuyorum bir şeylere, sormaya korkuyorum insanlara. küçük bir işaret çok mu...
değer mi bu kadar merakta bırakmaya.