bugün

ben bu yazıyı böyle ulu orta yazmayı sevmem, ama yazmadan edemiyor insan..
bugün hep aklımdaydın..
sabah, öğlen, hala aklımdasın be..
şimdi gördüğüm aşağılık muamelesi de az sonra yakacağım sigaranın haklı sebeplerinden..
neden böyle, anlamıyorum..
korkuyorum, senden değil be balkona babam gelir sigaradan basar diye..
hadi git, rüyalarıma da girme, cidden..
üzgünüm...
isterdim.
hiç bitmemiş olmasını değil ama
hiç başlamamış olmasını isterdim.
seni unutmayı değil ama
hiç tanımamayı isterdim.
aslında sadece seni isterdim.
umutsuzdum
susuzdum
sarhoştum...
en kötüsüde sensizdim ben
sen olmayınca hep sessizdim ben
kendini
senin teninin hissini hergün baska bedenlerde aramaya adayan
çaresizdim ben.
kaybettim kendimi.
teslim ettim sana.
öldür beni
yok et
bırak arkanda
sözcüklerinide al
git...
herşeyim senin olsun
yazılarım
sözcüklerim
umutlarım
yeter ki git
vazgeçtim
yok etme
yok ol...
hosçakallar elvedalar
senin olsunlar
dedim ya
sözcüklerinide al
sus...
ve git burdan.

ama
aslında sev beni
gitmesen
sevsen işte
sev sahi...
severmisin sahi?
Git bırakıp uzaklara git,
Ardında yaşlı gözlere kıyıp git.
Git bırakıp uzaklara git,
istesemde dön desemde hadi git.

Git yalan sevdalarına,
Çaresiz yarınlarına.
Bu yürek buna da dayanır,
Alışırım gözyaşlarıma...

Sana git diyemem,
Ama kal demek gelmiyor içimden.
Son sözünü söyledin bana bırakıp giderken,
Ahh gün gelir olurda pişman olup dönersen.
Ardından bakıp güleceğim...
öyle kelimelerle değil, sözcuklerle harflerle hiç değil. hayatin anlamini, ne kadar yaşanilir oldugunu bilen bunyelere yazilan binlerce eserin olduguna kanaat getidrdim. okunur yazilir olan.
yazilir okunur olan.
ne sacmaliyorum sozluk sence?
bu gece iki kelimeyi biraraya getirip bişi yazabilirmiyim sence?
kültabagi, kelimeler ve ben.
birazcik duman.
hepsi bu...
(bkz: ben seni sözlüğe değil kalbime yazdım)
ben bu yazıyı sana yazdım. seni de kendime. kendimi de seni mutlu etmeye adadım.
ötesi var mı.
ötesi "biz".
evet sana yazdım. okuyamayacağını bile bile yazdım; okuyacakmışsın gibi yazdım.

hatırlıyosundur, biliyorum. çünkü ben hatırlıyorum; neyi unutacağımıza birlikte karar verirdik; ben unutmadım o halde sen de hatırlıyosundur.

aynı otobüsün daimi yolcularıydık. her sabah senle aynı saatte, aynı otobüse biner senden önce inerdim. hangi durakta indiğinin merakını yanıma alır; seni tekli koltukta bırakır, öyle inerdim.

öylesine bi güne daha başlayacaktım, en azından ben öyle düşünüyodum, yine durağa geldim... işte o gün sen, gelmedin. olağanüstü durumdu bu, hiç hesapta yoktu.

otobüsü kaçıracaksın diye öyle endişelendim ki dua ettim yetişirsin diye; dualarım seni, bana yetiştirdi; sahiden çok şanslıydım... oyalana oyalana bindim otobüse. pasomu düşürdüm yere, aldım, bi daha düşürdüm. şoförün kaşları çatıldı terli alnındaki kırışıklıklar gitgide belirginleşti. biniverdim sonunda. arka koltuğa doğru ilerlemek istedim, ilerleyemedim bi türlü. densizin biri paltomun yere uzanan kemerine basmıştı. kaşlarımı çattım, arkamı döndüm hışımla.
senin hızlı hızlı inip kalkan göğsüne; son günlerinde, benden kaçar gibi çukurlaşacak olan dolu dolu bakan gözlerine döndüm. hışmım yerini şaşkınlığa bıraktı. alnımdaki kırışıklıklar, sana hoşgeldin diyen göz ve ağız çevreme aktı; gülümsedim, kocaman gülümsedim.
panikledin, şaşkın şaşkın sen de gülümsedin. af diledin, ben de tabii ki afettim. bu sefer tekli koltuğa oturmadın. davetkardın; ikili koltukların birine geçtin bende yanına oturdum fütursuzca; onca boş koltuk varken yanı başına kuruluverdim. sen benden tekrar özür diledin, ben seni yine affettim. bi daha konuşma fırsatım olur mu diye düşünürken; adımı sordun... sonra hangi durakta indiğini öğrendim, o duraktan hangi hastaneye gittiğini de neden gittiğini de hepsini öğrendim. göğsüme koyulmuş olan küçük bandonun gümbür gümbür, şen şakrak melodisi yerini ağır melodilere bıraktı. ama ben yine gülümsedim. geçmiş olsun dedim; geçmeyeceğini bile bile.
sonra sonra birlikte iner olduk senin indiğin durakta.
hayatta da duraklayıp hiç gelmeyeceğini, bizim duraktan hiç geçmeyeceğini bildiğim o otobüsü de beklerdim; hiç sıkılmadan otobüs şoförüne lanetler yağdırmadan beklerdim...

doktorun sana izin verdi. dedi ki 'yaşa hayatını, bak sana şunca vakit. yaşaman gereken, hakkın olan altmış yılı daha, şuncacık zamanda yaşa dolu dolu yaşa ha'.
ben de sonraki altmış yılımı seninle yaşadım. sen yaşadın bitti. ben yaşadım uzatmalar başladı... maçın daha ilk çeyreği bile değilken, uzatmalar başladı... hakem düdüğü çalana kadar beklemeye söz verdim, sen oyundan erken gittin. yerine yedeklerden birinin gelmesi için dua ettin... benim için dua ettin ve öylece gidiverdin.
tanım: nerden, nasıl başlayacağını bilememek.

en eğlenceli tatilimi geçirmiştim. öyle ya öss'ye girecektim moral kazanmalıydım. zihnim tertemiz, hedefim tek; kazanmak. başladım çalışmaya. okulum açıldı. nasıl da özlemiştim arkadaşlarımı; hepsine tek tek sarıldım, mutlu ve sağlıklı bir yıl geçirmelerini diledim. hepimizin yüzü gülüyordu, sevinçliydik. artık üniversiteli olacaktık. lafladık ilk gün, biriken dedikodular, hedefler, özlemler..

arkadaşlarım anlatıyor, ben dinliyordum. arkamı döndüm. bilmem hata mı ettim. uzaklarda göze batan, siyah giyinimli bir kız vardı. bir kız işte dikkatimi çekmişti, öyle ya hoştu. anlatılanlardan uzaklaşmış, bir an gözlerine dalmıştım. uyardı canım arkadaşlarım; ''bu yıl aşk yok ona göre..'' gülerek; ''ahh sorma ilk görüşte vuruldum, saçmalamayın ya ne aşkı.'' dedim. gülmem kesildi. dakika bir, gol bir. ''bu ne ya hakikaten ilk görüşte mi?'' diye sordum kendime. kalbimi sıktı birşey, ama yumuşak bir el, ılık bir nefes üfleyen melekti sanki. gözüm de takılmıştı, o görmüyordu.

o gün nasıl geçti anlamamıştım. kendimi tuhaf hissettim, konuşulanları dinleyemedim. her fırsatta gözüm ondaydı çünkü. ısrarla süzüyordum. siyah giyinimli hoş bir kızdı; okadar.
bir ay kadar geçti. arkadaşlarıma bahsini açmıştım çoktan. anlayanı da var dı, aklıma tüküreni de. olsun umrumdamıydı sanki? ama karar veremiyordum, sadece beğendim mi, yoksa dahası mı? cevabını bulmuş, tanışmaya karar vermiştim.
beyaz teni, uçlarından kıvrılan siyah saçları ve yumuşak sesi..büyüleci gelmişti. ama soğuktu ruhu, en azından bana öyleydi. açık ve net konuştu: ''üzgünüm ama kalbim dolu, ilerlemeden unut. sınava öncelik ver.'' kurşunları kalbime saplamıştı tek tek. nefes almaya mı çalışsam, yutkunup ta birşeyler mi söylesem demeye varmadı, gitti. ısrar edememiştim. şans bile dileyememiştim. bitmişti işte. hedefler, amaçlar, duygular.. hepsi yolumda tükenmişti.
peşini bırakmayacaktım. tabi ki koşacaktım peşinde, sevmiştim ben. arkadaşlık için yalvardım sadece arkadaşlığı yeterdi benim için. sadece yanında nefes almak istemiştim. bu kadar saftı sevgim. ikna ettim. ama gönlü yoktu. şartları zorluyordum.
zaman ilerliyordu. platonik bir aşkım ve kendi çapımda hedeflerim vardı. peşinden koşuyordum, önceliğimi aşktan yana seçmiştim.
telefon numarasını da almıştım. yavaş yavaş oluyor diye düşünüyordum. yanıldığımı farketmemiştim.
her gece mesajlaşırdık. içeriği yüreğimi dağlardı. bana unutamadığı sevgisinden bahsederdi. ihanete uğradığını, artık kimseyi sevemediğini, sevemeyeceiğini ısrarla söylerdi. teselli ederdim, ağlayarak. o evinde içerdi (bana söylediği kadarıyla acısını dindiriyormuş.) ben evimde onun için ağlardım. aya bakardım ama diğer yüzünü göremiyordum. büyük bir mucize olmalıydı beni sevebilmesi için. unut demiyordum. bana şans vermesini soramamıştım bile. sevdiğinin peşinden koş dedim, çünkü bende öyle yapıyordum..

günler kalbimi kanatarak geçiyordu. hiç bir değişiklik yoktu. o başkası için ağlıyordu, ben de onun için. aynı durumdaydık. elim telefona yapışmıştı. ondan bir msj gelir de görmem diye sesini açıp öyle gezer, uyur, yerdim. çok seviyordum. vurulmuştum ona. aşıktım işte. aklımdaki tüm yollar onda çıkmaza giriyordu. çözümsüz, imkansız birsürü şey. dersler mi? haberim yoktu ne yaptığımdan.
aradan aylar geçmişti, onu göreli; görüpte böylesine bağlanalı. ben hala ilk günkü gibi seviyordum. zamana isyanım büyüktü. son yıl, olacak şey miydi diye kendimi bitiriyordum.
derken kanımı kaynatacak sohbetlere başlamıştık. onu az da olsa etkilemiştim. zaman geçirdik birbirimizle. bir olacak, bir olmayacak derken heycan, korku, aşk artık bütün duygular zihnimde tavan yapmıştı.
ve olacağının işaretlerini almıştım. ona süpriz yapacaktım. nevruzda şarkı seçtmiştim onun için. hangi şarkı mı; ayy dediğinizi duyar gibiyim. tokio hotel-monsoon.. detaya girmiyorum, (bkz: sevgiliye sarki soylemek/#5524518)
çıktık, sevgiliydik artık. 7 aya yakın peşinde koşmuştum ama sonunda birlikteydik. çalışmadığım dersler artık umrumda değildi, istediğim yanımdaydı. gözleri gözlerimin yanındaydı, yanak yanağaydık, kokusu içime işliyordu..
uzun sürmedi. en güzel yerlerinde dediğim anda terketti beni, yapamadı. onun için hiçbir şey yapmamışım, son sözü oydu. ben bırakmadım, bırakmadıkça o kaçtı. kendi içimde sevdikçe, o soğudu. sordukça sustu.. alışamadığım şeyler şu gün bile kafamı kemirmekte.
geriye 3-5 fotograf, küçük bir hediye ve ilk mesajları. gönderdiği müzikler de ekstarası. acım büyük, her geçen gün artıyor. ee aşık olmak, zor zanaat..

edit: önerisi olan mutlaka vardır..
Eskimis ayrılıklar satıp,
Sensiz yarınlara taşıdım kendimi.
Ama kullanılmış ayrılıklar bile para etmedi sen gideli.
Ögretemedim unutmayi,
Seni çalmadan, geceden saçlarımı sarkıtmadan tenine,
Koynumdan ayrılalı bu yüreği avutmayı.
Sensiz aç bir sabahın hasret dolu tenhasında,
Satamadım ellimde kalan ayrılıkları.
Faydası yok,
Kim ne yapsın ilk satır yazılmış ikili yalnızlıkları.
Hasretinle bedenimi sarmıştın ya,
Üşüsemde bu gece,
Dün gibi yalnızlıklarımı giyeceğim,
Hasretini kaldırıp kışlıkların arasına.
Sen ağlarsan bogulurum bir damla gözyaşında.
Bilki istesemde kalmaz,
Firar eder anarşist yüreğim,
Durmaz ikinci el sevdalarda...

Tüm eşyalarını toplasan da yüreğinin,
Bir tek hatıraları sığdıramazsın,
Bırakıp gitmek istediğinde...
Söyleme desende yüreğine,
Ne fayda, ihanet etme gözlerine.
Her seni sevmiyorum dediğinde,
Bilirim gizliden kanar dudakların,
Eylül gibi ağlar kırmızı renkte.

Söyle, bu küslük daha kaç ömür sürgün, yüreğinden sözlerine?
Gittiğinde beni de götürdüğünü bilsem de,
Hoşçakal diyemem, arayıp bulamasam da sende kendimi günlerce.
Tüm eşyalarını toplamıştın ya benle birlikte yüreğinin,
Bir tek hatıralar sığmamıştı,
Beni bana bırakmasan da gittiğin güne...
senin şu çok sevdiğin buz devri vizyona girmiş. hatırlarmısın bir ile ikinci filmlerine beraber bakmıştık sinemada. hatta ilk elini o zaman tutmuştum. çekinmiştim biraz..
sen filme gülerken, filme bakarken ben sana bakmaktan bakamamıştım filme. anlayamamıştım. senin gülücüklerini işitmekten filmde olup biteni anlayamamıştım. senin gözlerine vuran o ışık kamaştırmıştı gözlerimi filmi nasıl göreyim.
bugün bir değişiklik yapayım dedim. pc başında oturmaktan, kitap okumaktan değişik birşey. sinemaya uzun zamandır gitmiyordum. en son seninle 2007 idi galiba 300 spartalıya gitmiştik. benim zorumla gitmiştin şimdi hala yalan söyleme bana. hatta farketmiştim filmden sıkıldığını o yüzden bitsede gitsek mevzusuna girdiğini...
ve o günden sonra hiç gitmedim sinemaya. acı verir yaralarımı deşer diye. ama bugün itibariyle artık yaralarımın kabuk bağladığını sandım!
ve değişiklik olsun diye kalktım ice age 3'e gittim. film başlar başlamaz farkına vardım yalnızlığımın. çünkü bu filmi ilk defa anlıyordum ve ellerim koltuğu tutuyordu bu sefer. hemen sol yanımdaki çift el ele izliyorlardı. ve beraber gülüyorlardı. film ne kadar komik olursa olsun gülemedim ben. seni aradı sinema salonunda gözlerim. ama kimbilir nerdeydin, ne yapıyordun? eşinle berabersindir büyük ihtimal.

ben unutmadım güzel gözlüm seni...kabuk bağlamış sandığım yaralar meğerse hiç birşey bağlamamış.
ne izlediğimiz filmleri unutabildim ne de senin gülüşünü... *
her şey, başlayıp yazmak ve bitirip susmak arası bir karmaşada başladı. kelimeler ön sırada katıldı yaşamaya, insan ilk konuşmayı da bundan öğrendi, tanrı tepti zehirli meyve gibi kelimeleri ağzımıza. "yiyin!" dedi konuştuk, "doyun!" dedi sustuk.

tanrı, kelimeler, sen ve ben.
burada başbaşayız işte. kader diyesim geliyor bazen hevesli hevessiz ama kader tanrının zaman anlayışıdır diyor içim, susuyorum. doyuyorum kelimelere aslında o sıra.
çalar saatlerin hep aynı anı çaldığı bir şehir hayal et şimdi, çalar saatlerin anlardan çaldığı bir zamanlılık şehri. ve tut ki zamana geldi vakitler. çalmaya yeltendi çalar saatler zamandan. sen başka bir zamandan gelip çalar saatini bu an'a ayarlayandın ve burada başladı kaderin ortak oluşu. az zaman vardı, birazdan çalar saat çalacaktı zamandan.

bu yazıyı sana yazdım,
ya da bu yazı kendini sana yazdı, beni sana...
koru kendini (ve beni.)..
"ne sen leyla'sın ne de ben mecnun,
ne sen yorgun ne de ben yorgun,
kederli bir akşam içmişiz sarhoşuz,
hepsi bu..."

üsadın dediği gibi hepsi bu olmasın istiyorum bu sefer, sen leyla ben mecnun olamasak da olsun artık birşeyler...
ben bu yazıyı sana yazdım. dayanamadım, yine yazdım. ben bu yazıyı sana yazdım bir bağımlılık gibi yine nüksetti de sevgim, aşkım, özlemim... ben bu yazıyı sana yine uyumadan önce yazdım gün ağarırken... ben bu yazıyı sana yazdım, inan ki çok sevdiğim için yazdım.**
ulan allahsız mısın!! hayatıma bir girdin. düşündüm ikimizi gecelerce. planlar yaptım. açılma planları. sonra başka biri geldi ben aranızı yaptım. ben nasıl bir adamım hala anlamıyorum bu yaptığım yüzünden. sonra ben neler çektim bir ben biliyorum. sen mutluydun mesuttun, benim de sevindiğim tek yön orasıydı, iyi lan diyordum. o şimdi mutlu.
sonra ayrıldınız onunla. küçük çocuğa şeker alırsın ya yüzü güler, gözlerinin içiyle beraber. işte öyle oldum bende. uçacaktım az daha dedemin öldükten sonra yaşadığı yer olarak bana işlenen o mavi gökyüzüne. ama sabah güneş ilk doğarken mavi olur ya öyle mavi.
fırsat bu fırsat, kapıyı tıklattım. sonuç:hüsran oldu. biz arkadaşız dedin. dostuz dedin. kafama sıkılmış gibi oldum, çünkü ben ne hayaller kurmuştum. sen manisaya yada ben ankaraya taşınırdım ilerde. bak daha iyi bir fikir de olabilir gel izmire taşınalım, demiştim kendi kendime. çok mutlu olacaktık lan. ben hayatım boyunca bir kızla çıkmadım belki evet öküz de diyebilirsiniz arkadaşlar gocunmuyorum artık.* ama ben seni mutlu edebileceğimi biliyordum, inanıyordum kendime sonuna kadar.
reddettin beni, yıktın. çok çabaladım sonra. kız tavlamayı bilmesek de yaptık işte bişeyler. sana karşı hep dürüst oldum, bunu sen de takdir ediyordun. sevseydin keşke beni biraz daha.
sonra ne oldu buldun yine birini.yine ayrıldın. bence sen hayatının hatası demicem ama büyük bir hata yaptın. şimdi ben artık başka birini sevebilir miyim bilmiyorum. ama sen seversin de bulursun da bunu biliyorum...
düşündüm de ailesini kaybeden insan bile 3 4 yıl sonra normal hayatına dönebiliyor, şimdi acım çok taze, ama eminim ki annem babam gibi yıllar sonra aklıma gelince yüzümde bir tebessüm olacaksın. umarım ben de sende bir tebessüm olurum.
(bkz: çok doluyum sözlük)
şu an niye bu başlığa girip neden bunu yazdığımı gerçekten bilmiyorum. belki de tek merak ettiğim şeyin bu sorunun cevabı olmasındandır.
hiç sevdin mi beni ?
ben bu yazıyı sana yazdım; ama yine ısrarla ve inatla sana yazdım. yine ben yazdım, yine ve yine... ben bu yazıyı sana yazdım; ama üstünkörü bir yazı olarak kalsın diye. ben bu yazıyı sana yazdım; ama hiçbir anlamı olmasın diye. ben bu yazıyı sana yazdım; ama senin için yazmadım ki! sadece sana yazdım; ama aslında ben bu yazıyı sana yazarak kendim için yazdım. ben bu yazıyı sana yazdım, sence neden yazdım? ben bu yazıyı sana yazdım; ama sence neden ben hep sana böyle yazılar yazdım ki? ben bu yazıyı sana yazdım; ama ben bu yazıyı senin gölgen için yazdım. sen gitmişsin; ama ben bu yazıyı yine de sana yazdım. ben bu yazıyı sana yazdım; ama ben bu yazıyı sana yazmak istemediğim halde yazdım. ben bu yazıyı sana yazdım; ama ben bu yazının hep benim olmasını istiyorum. ben bu yazıyı sana yazdım; ama bu yazıda hep ben kendim varım ve hep varolacağım sen olmasan bile...***
dönülmez yollara sokarken seni ben, biliyordum birdaha göremeyeceğimi, yatağıma uzanırken seni düşlerime davet edemeyeceğimi...lakin yolcularken seni, mideme dokunan ağrılar, boğazımda düğümlenenler, gözlerime dolanlar vardı...lanet ede ede mantığıma yol verirken duygularımı hapsettim umarsız...doğrumuydu bilmiyorum ama verdim kararımı koşulsuz, şartsız...
Linç ediyor gidişin zihnimi
Boşluklara asıyorum gülüşlerini
Raflara kaldırıyorum gözlerini
Çözüyorum aklımın halatlarını dipsiz denizlere..
Katilim oluyorsun sevgimin ve vaktimin
Açmıyor bu ağız bir daha bir kelime
Zabıt tutuyor bitişime gözlerin ama nafile.
Kucak acıyorum geceye müsaadeye alıyor kalbimi
Sessiz çığlıklarım sabahı aralıyor.
Kaçıyorum seni anlatan her şeyden çekiyorum üzerime dünyayı
Nüksediyor gözlerin hücrelerimde
Senin bitiğin yerde güz başlıyor içimde
Ve gidiyorum arsız bakışlarından.
"daha bizi soracak olursan,
burda her şey hiç bilmediğin gibi
beni soracak olursan eğer,
herkesin biraz faili olduğu meçhul bir cinayetim şimdi."
Uğruna yazılar yazılan kişinin haricinde herkesin gördüğü, okuduğu yazıların bütünü.

Bence "sen bu yazıyı sözlüğe yazdın."*
(bkz: ben bu kazığı sana yaptım)
Bana sensizlikle vurmaya doymadı hayat !
Tek bir lafıma, Tek bir ânıma bakıyor defolup gitmen benliğimden ! 'umutamamak' değildi benim derdim. Değilde olamaz. Yoksa üç saniyesin beynimde. Ama neden unutayımki dünyanın en güzel mucizesini...gülüşünü... Neden sileyim beynimden en güzel çocukluk armağanımı ? Ve bunları silmek demek, üç yılı silmek demek. Hiç olan üç yıl ! 1095 gün 18 saat. Nasıl büyütülürse o kadar yok olan. Senin aklında belki bunlar geldi geçti dediğin ve hatırladığıda 'çocukluk' deyip kahkahayı bastığın bir olay örgüsü. Belki değil hatta, kesin !
Ama o arabesk kokan beylik lafları edip aciz tavırlar takınmak değil yaptığım. Sensiz gayet yaşıyorum. Dünya geceli gündüzlü dönüyor güneşin etrafında. Ha Güneşte cayır cayır yakıyor tabii bu arada. Okul denen irfan yuvası hâlâ yürürlükte ama bi es verdi. iştahtan falanda kesilmedim, *. Sabahları uykunun tadına doyulmuyor. Dünya aynı akışında işte. Ölüm var, kayıp var, savaş var, doğum var.. Tüm zıtlıklar normal seyirinde tam gaz devam ! Gülüyorum, ağlıyorum, eğleniyorum, üzülüyorum ha bide yaşıyorum yaa...
Ama artık o dediğin kafa patlatan, en kısık volümde bile sana 100 desibel gibi gelen şarkılar dinlemiyorum. Kinayelerimin anlamı değilsin, karşıdan karşıya geçerken deynek bulundurmama gerek yok !
Aldanışlarım yok,
Sözüm yok,
Sen yoksun...
...dalıp çıkıyorum uykuya. dingin bir denizin her mavisi var beni uykuya çeken rüyamda. uyanmak istediğim bir sabah var önümde. koridorda sesini duyup, yastığımda izini görmek istediğim bir sabah var aklımda. gecenin her tadı ve izi tenimdeyken uyanmak istiyorum yaramaz dokunuşlarında. senin yanında sakin, senin yanında huzurlu olmak istiyorum.
ve,
esirgeyensin,
bağışlayansin,
biad ediyorum,
seni seviyorum!
varlığımın keşfi seninle başladı, herkesten farklı, herkeslerden ayrı tuttuğum, nefes aldığımı yanında anladığımdın. en doğru zamanımdın, yürüdüğümüz yollar, otobüs durakları, ankaranın bir ucundan diğer ucuna giden yollar varlığınla herzamankinden daha kısa, daha anlamlı, daha bi katlanılırdı sanki. başım omzunun garantisinde inilecek durağı kaçırmadığım zamanlar. uğramadım oralara senden sonra. gitmedim gittiğimiz yerlere gidemedim. kiminle otursam oturamadım, duramadım, nefes alamadım boğuldum ankaranın griliğinde. kalabalığın içinde en anlamsızdım sanki, sen yoktun ve herkes farkındaydı sanki, sevmedim yanyana oturan herhangi iki sevgiliyi, kim oldukları önemli değildi, sadece yanımda sen yoktun. sen yoktun ya hiçkimsem yoktu. kalabalıklar içinte tek başınaydım artık. zamanla geçer dediler. hep söylediler, kimse bilmedi, bilemedim nasıl geçtiğini. artık sende herkes gibiydin. kimseden farkın kalmamıştı. ne yaptığını kimin yanında olduğunu bilmiyordum. kocaman yeşil gözlerin öyle sıcak, öyle derin kime bakıyordu bilmiyordum. bilemezdim ki aramıza çoktan yolların uzaklığı girmişti, mesafelerde yollarda yıllarda hepside ayırmıştı. ankarayıda senide geride bırakmam aynı günlere tekabül eder. aradan geçen 2 seneden sonra bu yazıyı ben sana yazdım. yüreğimde yazılı olanları silemedim. silemediğim için birilerine rağmen sana yazdım. unutulmazımdın unutamadım.
sevmekten ölen bir balıktım sadece, bilmediğim bir şehrin bilmediğim sularında yüzen. her vapur sesinden irkilen, her martıyı uzun uzun takip eden küçük bir kızdım bu şehirde. kalabalığına, sıcağına, yollarına alışkın olmayan, ama bir süre boyunca bunlarla da yaşayabileceğini düşünen bir yabancıydım. tek bir tanıdığım vardı, o da gitti.

irili ufaklı hayallerim vardı. gece yatmadan önce birini seçip yaşattığım karanlığımda. hayal kırıklıklarım da vardı, avutulduğumda hemencecik unutuverdiğim. hayal kurmuyorum artık yatarken, rahat uyuyabilmek için geceleri. büyük bir hayal kırıklığı kaldı elimde sadece içimi dolduran. her nefesimde göğsüme batan, her fırsatta kendini hatırlatan. yolumu kaybetmiş, denizde boğulmuş gibi hissediyorum biraz. bu noktaya neden geldiğimi biliyorum, nasıl döneceğimi bulamıyorum.

ayrı şehirlerde, birbirini seven, bir şekilde ortak bir hayat tutturmaya çalışan ayrı insanlardık eskiden. hiç olmadığımız kadar yakın olacakken, hiç olmadığımız kadar uzaklaştık birbirimizden. düşünsem de, senin hayatımda olmadığın bir anım gelmese de aklıma, günlerdir bütün anılarım sensiz. güçlüyüm, biliyorum. yine de son kez yazdığım için üzülüyorum.

"bir varmıştı, şimdi bir yokmuş"
sevdiğim masal artık bitmiş...