bugün

Degisik bi yasam formun var.coku ve hici bir potada eritebilen nadir insanlardan biriyim galiba. Teşk.
Tecrübe vücudunu saran ağrılar ve içtiğin ağrı kesicilerin toplamıdır. mutlu olmak lazım, ölmeden.
Keşke seni sevebilsem kendim.
lanet olsun ki bugün de çok zekiyim.
yarağı yedim, ama bunun da altından kalkarım. sen bi dur hele, ben şey edicem bunu da.
Evet patates. Ahmaklığının sınırı var mı bilmiyorum. Yalancısın, tutarsızsın, çelişki dolusun. Çocuk gibisin. Safsın. Ama salaklık olan saflık. Senden hiçbir şey olmaz.
"Bu kadar zaman kendine eziyet çektirip

Sonra anlıyorsun her şey normal".

(bkz: Melis danişmend)

Tüm olasılıkları kabullen, sev.
Hiçbir şey senden önemli değil, bırak yanında olmak isteyen bir yolunu bulur.
Yorgunsun, hep hastasın. Vaziyetin farkındasın. Yalnızsın hep, mutlusun. Belki de umarsız, duyarsızsın. Böyle geçmez anla, ömrüne yazık etme. Kaybetme kendini, kendi rengini.
Bari sen solma, her yer siyah...

Simsiyah yine her taraf. Yanlış düzen, yanlış zaman. Yitip giden bu umutlara bir ben miyim hep kan ağlayan? Bazı şeyler var, kayıtsız kalmaya gelmez, affetmez. Kaçtığın yerde hiç olmaz belki derdine yanan. Farkında olmak, üzülmek çözmeye yetmez her şeyi. itiraz etmek, hesap sormak gerek bazen karanlığa.
Hiç sabrın kalmasa bile...

Vazgeçersen, kaybedersin.
Kendinle iyi geçin ihtiyar delikanlı. Senden başka seni seven kalmadı.
Hayatım, iyice Hababam Sınıfı müziği gibi oldu nerede hızlanıp nerede yavaşlayacağını ben bile kestiremiyorum.
Bugün kendimi çok güzel hissediyorum. Aynalarla sohbet edebilirsin. Biraz kendini beğen. Buna hakkın var. Ama abartma. Güzellik geçici.
asla vazgeçme;

ruhun şarkı söylerse, hayat seni mutlaka dansa kaldırır.
şey melabalar.
hiç uslanmıyorum yaşım onyedi gibi. onurumla rezil olmuştum. onurumla rezil olayım. arada bir rüyamda görür hayatıma devam ederim.

zırlama ebru. kalk yat uyu.
artık kararsızlık huyumdan vazgeçmeliyim. biraz gerçekçi düşünmeliyim ama bunu yaparken de vicdanımı kendime küstürmemeliyim.
Yaşlanıyorsun valeria, ruhun yaşlanıyor.
Senin her zaman düşüneceğin şey askerliğindir. Harp okulu hayallerini elinden alabilirler ama askerliğini alamazlar.
Unutma; " Askerlik rütbe, elbise değil, ruhtur. "
Hedonik adaptasyon yaşıyorsun. Çarkta dönen bir hamster gibisin, hayatını değiştirmek için müthiş çaba harcıyosun ancak hep aynı yerdesin. ne olduğunu kabullenip istediklerini bunun üzerine inşaa etmelisin aksi taktirde bu çarkta kaybolup gideceksin.
senli benli konuşmayı sevmem. kendinize iyi bakın. okuyan kişi, sen de kendine iyi bak.. nevet.
Tek suçun onu merak etmekti. Cevabınıda seni ağlatarak aldın. Bi insan çok severken değer verirken bu hale nasıl gelir? Herşey güvenimi sağlayana kadar mıydı? Neden böyle oldu? Herkes bizi gösterip nasılda büyük bir aşk diyordu. Bu zamana kadar tüm engelleri imkansızlıkları birlikte aştık ne zorluklara göğüs gerdik. O aşk küçüldü mü ömrü mü bitti? Herşey buraya kadar mı yoksa? Kafamda birsürü soru ve kaçan uykular. .
Açık sözlü olduğun için ve farklı düşünen, sorgulayan bir kafan olduğu için bazen dışlanıyorsun veya anlaşılmıyorsun. Yine de böyle devam edeceksin. insanlar, bu sorgulamayan, beynini kullanmayan varlıklar sana uyacak, sen onlara değil. Sürüye girmektense kurda yem olacaksın gerekirse.
Kafasını kaldırdığında, karşı kaldırımda oturan kırmızı yanaklı, sarı saçlı, yumuk gözlü bir kız gördü aberystwyth. Dizlerini kendisine çekmiş, ufak ayaklarının uçlarını birbirine yakınlaştırmış şirin, ama donuk bir kız… Bir süre izledi onu uykulu gözleriyle, uykulu hayatıyla… Kız hiç hareket etmiyordu.

Elini uzattı yanına giderek, kızın elini tuttu, belki de kalbini… Kafasını “yalnızlığından” kaldırdı kız, aberystwyth e baktı. Gülümsedi kırmızı yanaklarıyla. aberystwyth utandı, elleriyle gözlerini kapattı gülümseyerek. Kızın yanına oturdu elini bırakmadan. Hissettiği şeyin ne olduğunu bilmiyordu. Sadece çok mutluydu, sadece buna devam etmek istiyordu. Saatlerce kızla konuştu, ufak ellerini onun yanaklarını koyarak, sessizce.

aberystwyth kalbini kızın avuçlarının içine bıraktı, ne olacağını umursamadan. Veya umursamak istemeden… Kız yeniden gülümsedi, kalbi cebine koydu. Kalbini ona vermekten çekinmemişti aberystwyth, çünkü kızın yumuk gözleri, kırmızı yanakları ve gülümsemesi, her şeyini vermesi için yeterliydi. Başka neden aramadı, arasa da bulamayacaktı.

Kız ayağa kalktı ve yolun diğer tarafındaki parka gitmek istediğini söyledi aberystwyth e. Kızın kendisinden bir şey istemesi, bir şeyler paylaşmak istemesi onu mutlu etmişti. Kafasını sallayıp “Tamam” dedi kısık bir sesle. Kız, aberystwyth i ellerinden tutarak ayağa kaldırdı, parka gittiler.

Karanlık, puslu ve sessizdi park. Sadece ağır ağır sallanan iki salıncağın tiz sesi duyuluyordu. Ve salıncaklardan başka hiçbir şey yoktu. Gökyüzünün rengi siyahtı, yerin ise “korku”. Ürkmüştü aberystwyth, kızın elini sıkıca tuttu. Salıncaklara oturdular. Ayaklarıyla yerden güç alarak sallanmaya başladılar yavaşça. Birbirlerini paylaştılar; yalnızlıklarıyla, umutlarıyla, çocukluklarıyla, umursamazlıklarıyla birlikte… aberystwyth kızın elini sıkıca tutuyordu, kız da onun elini….

Yağmur çiselemeye başladı. Salıncağa düşen damlalar yüzüne çarpıyordu aberystwyth in, park ve gri toprak karşı koyamıyordu ıslanmaya. Ve sonunda yağmur yağmaya, bulutlar ağlamaya başladı. Kafasını kaldırdı aberystwyth, siyah gökyüzüne, siyah bulutlara baktı, yüzüne çarpan yağmur damlalarına aldırmadan.

Elini kaldırdı, avucunu açtı… bir yağmur damlası yakaladı, iki eliyle tutarak kıza verdi. Kız gülümsedi.

Damlayı alıp diğer cebine koydu. Daha sonra ellerini açtı, aberystwyth e sarıldı, kafasını omzuna koyarak. aberystwyth ona güveniyordu artık, kendisini yalnız bırakmayacağını biliyordu. Kırmızı yanaklarından öptü kızı. Kız da onu… aberystwyth e kendisini sallayıp sallayamayacağını sordu salıncakta. Yerinden kalkıp kızı sallamaya başladı aberystwyth, heyecanla. Yağmurdan sırılsıklam olmuştu, hasta olabilirdi, ama kendisini arkada bıraktı, umursamadı. Sadece artık yalnız olmadığını düşünüyordu, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını… Göz kapaklarını kapattı… açtı… donakaldı.

Kız yoktu. Salıncak boştu. inanamadı, salıncağı elinden bıraktı hızlıca. Salıncak boşlukta sallandı, gürültüyle. Çevresine baktı şaşırmış, ıslak gözleriyle. “Korku”dan başka bir şey yoktu. Kız kaybolmuştu. Sanki yaşadığı her şey bir rüyaymış gibi, sanki gerçek değilmiş gibi… Nefes alıp verdikçe ağzından dumanlar çıkıyordu.

Kendisini toplayıp kızı aramak için yola çıktı. Her yerde onu aradı, her yere baktı… Kendisini bulmak, kalbini bulmak için… Hiçbir yerde yoktu. Şaşkın bir şekilde yola çıktı. Yolun kenarında göğü delen, siyah bir bina vardı, kızın orada olabileceğini düşündü. Bu son şansıydı belki de onu bulmak için. Binaya doğru koştu, yağmura çarparak. içeri girdi, çıkması gereken upuzun bir merdiven vardı. Bu, saatlerini alabilirdi, ama merdiveni çıkmaya başladı. Kızı kaybetmek istemiyordu, ona her şeyini vermişti çünkü.

Saatlerce çıktı merdiveni, hiçbir şey düşünmeden. Son kata geldi. Simsiyahtı kat, basamakları çıktı. Sadece bir kapı vardı karşısında. Titreyen elini uzatıp kapıyı açtı… içeride kimse yoktu, yalnızlığından başka. Yıkıldı. Pencerenin kenarına kadar gitti, umutsuzca; hala yağmur yağıyordu. Gözünden bir damla yaş aktı aberystwyth in. Gözyaşı göğü delen binadan aşağıya doğru süzülmeye başladı.

Yoldan geçen çocuk bir yağmur damlası yakalamak için elini kaldırdı… Gözyaşını yakaladı, iki eliyle tutarak kız arkadaşına verdi. Kız gülümsedi.…
Fakirlikten bıkmadın mı ya?
Evlen artık oğlum. Bu serserilik nereye kadar yaşın 28 oldu.Aşın var,işin var.