bugün

Yavruları açken ve onlara verecek yiyecek bulamayan pelikanlar , uzun gagasıyla göğsünü deler ve yavrular için besleyici olan kanı akıtır. Yavrular onun yarasından bir pınar misali beslenirler.

( Alessandro D’Avenia- süt gibi beyaz kan gibi kırmızı)



En güzel kiyafelerimi giyip camiye gidicektim ki(camiye giderim bazen ben yaparım bunu acımam) telefonum çaldı . ‘’abi senin adam bu sabah ölü bulundu! Yutkunamadım ama yanına gidene kadar onunla geçirdiğim ve onun geçirdiği zamanı düşündüm.





Bazen ben yanına uğrar halini hatrını sorardım. Öle ya babamdan bana emanetti. Bir gün yanına ziyarete gittm. En sevdiği şey olan bomonti biradan 4 tane de hediye aldım. Kapıyı çaldım. Boğuk ve sigaranın haşat ettiği ses tellerinden pis kokulu ağzına doğru ulaşan kapı açık ittir sesini duydum ve içeri girdim. Solanda pencerenin yanında bulunan tekli koltuğun üstünde oturuyor. bana bakarak’’bira getirdinmi?’’ diye sordu. Evet dedim. Yüzünde çocuk gülümsemesi ve getirmeyipte ne bok yiyecen yarr…… ifadesi hem alaycı ifade hem beklenti hissi uyandırdığını belli etti ki beni güldürdü. Bana bir bira aç da yanıma gel sana bir şey anlatıcam dedi. Yağdan yapış yapış olmuş mutfak. artık kendini bile açamayan bir açacak masanın üstünde duruyordu. Siktir et çakmakla açarım dedim açtım ve yanına gittim. Bana kendisine gelen mektuptan bahsetti .bir gün kapı çalınır ve gelen postacıdır. ‘’Size bir mektup var efendim’’ der. Hayatında değil mektup kağıt olarak tuvalet kağıdı bile almamış bu adam postacıya yanlış geldin koçum bakışı atar. Postacı adınız ….. değil mi? Dedikten sonra kafasıyla onayladıktan sonra imzaya benzer bir çizik atar kağıda ve postacının suratına kapıyı çarpar. Söylediği şey mektubu Heycanla açar (kendine belli etmese de umursamaz tavırla) Okuduklarımdan anladığım yanlzıktan sıkılmıyor musun? Ve benimbu hareketlerinden anladığım ise yaptıklarının iz düşümü monotonluğun kargaşasının iğnelendiği bir yazıdır.Ama mektubun içeriğini anlatmadı. Bakayım mektuba bi kimden gelmiş dedim göstermedi piç. Herkes kendi içindeki mektubu açıp okusun bu benim özelim siktir burdan dedi.biraz daha Sohbet ettik ve ben kalkamam gerektiği söyleyip ayrıldım. Haftaya gene gel bu sefer 6 tane al dedi. içimden senin birana mı çalışıyorum pezevenk dedim. Yüksek sesle olur diye bağırdım kapıyı çekip çıktım..





Hayatı katogerize etmeyi seven ve bu kirli gerçeklilikle yaşayan, bu hayatı ne kadar türkçeye çevirsende hayatın grameri buna izin vermez. Bazı insanların hayatlarının karşılığı hiçbir dilde ve sözlükte yoktur. Kendilerinin soyutlamak olnlar için mücadele demektir. işte bu hengameyi yaşayan , 30 günde 3 kişinin yanına uğradığı- birisi benim diğeri kapıcı hakan ve üst kattaki komünist öğrenciler- Bir gün öğrencilere de siktiri çekmiş. neden diye sorduğumda bana bira almadı pezevenkler gelmesinler bir daha dedi. işte böyle aksi ve kendisine gece işçisi diyen birisiydi.Artık yoktu ve kitabı kapatıp gitmişti. Her geceyi sabaha katar , sabahın aydınlanmasına fırsat vermeden (güneşin üstüne doğmasını istemeyen ) kendi dünyasını evin içine kuran bir adamdı. Dikizciydi.evet resmen (noter onaylı) dikizciydi. Perdeyi kaldırır karşı eve bakar, yoldan geçen insanlara bakar en sevdiği şey de eteği rüzgardan uçuşan genç kızlardır. Yaşlıların etek giymesine karşıdır. Rüzgardan kalkan etekleri dünyasını bozardı. Dizkizlemek için bir şey bulamayınca oturduğu yerden kanepeleri, perdelerin arkasını hatta televizyonun altındaki cam kapaklı sehpanın içine bakar bir şey hayal edemeyince kendi duygularını manipule ederdi. En kolay kaçış buydu!



Sokaktan geçmekte olan ya da evine gelen insanların(nadiren) yaşamlarının(yaş-am) ayrıtıarını fark eden ve bunları hafızasına alan ,ayrıntılarıyla anlatılanları aklında tutabilen gözlemci(kendisine gözlemci denmesini istiyor dikizci değil!) için de bulunduğu fanusun her köşesinde birkaç ihtimal vardı. Bu birkaç ihtimal onun farkına varamadığı kader anlarıdır. Bazen kendisinin sergileyemediği ideali gözlemler, bazen olmak istediği kişiyi hayaleder ancak başkasılaşma yaftasının yan etkilerinden kurtulmayı iyi bilirdi. Yaşadığı şey bir carpe diem, ya da avunma değildi. Sadece olanları olmayanlarla kabullenme ve başlangıcı olmayan , bir sonuca bağlanmayan bir cendere içinde gelip giden sallanıp duran , hayatı başkalarını gözlemleyerek hayatla arasında bağ kurmaya çalışan sıradan birisiydi. Elleri sigaradan sararmış , göbeği bira içmekden kütle halini almış.(ki bu eğilmesine mani oluyor)



Yalnız kaldığı,( yalnız kalmak onun için teklik değil içinde oluşan çatışma ve fırtınalardan kurtulmaktı)içine bastırdığı (geriye doğru ama) bir iç monolog onda mevcuttu ama kendini n konuşmasına izin vermez içindeki çelişkiyi sezdiği an dolaptan bir bira alıp içindeki gemiyi batırır. Bazen cesaretenip kendisiyle diyalog! Kurmaya çalışsada dudaklarından cümleler dökülmeye başladığı anda koşarak aynanın karşısına geçer’’ hadi lan seninle mi konuşucam ? tipe bak fütursuz herif’’ serzenişini yapar bira sını alır içerdi. en azından bana öyle anlatırdı.



Onun her gün hayat akıp gidiyor nasıl olsa tavrı içine düştüğü durumdan değil bu duruma düşmesinden olduğu inancına varıyor olması onun kaçışıydı.onun da herkes kadar genç olduğu dönemde sevdiği bir vardı elbet. Klasik hayat akışıdır ki sevdiğine kavuşamamış ya da yeterince birbirlerini sevmediklerinin kanısına varmış , sevmenin sadece yaşam da zaman doldurmak olduğu kanısına varmış olacaklar ki birlikte olmaya devam edememişler. (kendisine sormak lazım)evindeki kadının sokakta hanımefendi, mutfakta aşçı, yatakta orospu olmasını düşünmüştü ki bu ona göre değildi. Çünkü ereksiyon sonrası balgamdan kaçar gibikadından kaçmak , yemekten sonra ayı gibi inine çekilmek , sokağa çıktığı zaman ise hümanist takılıp insanlara gösteri yapmak yani kendisinin sirk hayvanına dönüşmesini engellemek için sıradanlaşmıştı.ama o sıradan bir insan olduğunun farkına bir gün varacaktı elbette. insanın yaşadığı kader anları , varlığının bulunduğu zaman dilimi içersinde insana kader olarak gelmez. Senin dışında birisinin sana bunun söylenmesi gerekir. Bir tespit edici gereklidir. Kendisinde akıp giden bu kader sıradanlığını bozması gerekiyordu.



Ancak onda ki sıradanlık toplumdaki sosyalleşme sıradanlığı değil var olma çabasının getirdiği bitkinlik sonucuydu. Kendisi gibi beynindeki ilkelliği atamamış olmanın farkına geç varan insanlar vardı tabiki ama onun umrunda bile değildi.(çocuklar ve ebevynlerde okuduğu için rahat takılamıyorum özele gelin) içinde bulunduğu evcimen tavrı benimsemesede bu minimalist yaklaşım onu kirli bir gerçeğe itti. Yalnız kalmak! Sadece kendisi ile içindeki piçlerle değil!

Yaşamın kreşendolarından arınıp (cahiller için genel tanım: sesin giderek artmasi ya da artirilmasi anlamina gelir) bu süslü cümlelerin varlığından bi haber olan ancak onun için kurulan cümlelerin edattan, yüklemden ve zarfın tanımlamalarından sıyrılıp sadece özne kalmak tek çabası haline geldi. Bu özne olma isteği herkesin taklit ettiği yada olmaya çalıştığı ama sadece edebiyatı pekiyi olanların başarabileceği bir şeydir. Onun özne olma isteği bedensel bir ergen ruh hali değil coğrafi bir ruh halinden kaynaklanıyor. Heraklitosu dinlemiş(bir keresinde eve gelen zatenin fikir köşesinde bu sözün ve heraklitos’un varlığındna haberdar olmuş gazetenin üzerinde ekmek yerken görmüştü. Evet eskiden fikir köşeleri vardı) ‘’bekleyen beklediğini yaşar ama umut edenin başınaumut etmediği gelir’’. Bu sözü kenine uygulamaya daha doğrusu düstur edinmiş olacak ki beklemekten vazgeçip umut etmeye karar verdiğini son görüşmemde anladım.



Ziyan edilmiş bir çuval incir gibi bir ömrün anakronik tasviri albette böyle olmaz. Bu sadece zamanı olmayan bir boyutu görmeye çalışmak ya da kimine göre görmezden gelmek gibi bişeydir işte. Aradan 9 gün geçti.. telefonumda ki ses bir daha tekrarladı. Abi senin adam öldü. Bir ömrü dört kelimeye sığdırıp adamı postaladı diğer tarafa.

Bir hafta önce ölmüş kalp krizi geçirmiş komşuların dikkatini perdenin bir haftadır aralanmaması çekmiş içeri kapıyı kırıp girmişler senin adam ölü bulunmuş seni çağırıyorlar’’ dedi. Anladım ki tek gözlemci o değilmiş. Gittim. Salondaki tekli koltukta oturmuş orada da ölmüş. Abi dediler elinde bir kağıt var biz bakamadık korktuk sen bak istiyorsan. yanına yaklaştım ve yüzüne baktım gözleri açıktı ve yukarıya bakıyordu bana işaretini vermişti zaten. Ölü kasılması dinlemeden aldım elinden kağıdı ya da o verdi. Kağıtta bir cümle… cümleyi yazmadan önce kısa bir ömür tahlili lazım.



Tam yaşamaya alışmıştım ki öldüm.