bugün

bir mahmut uslu söylemi.

cumhuriyetin son kalesi, atatürk'ün en çok seveni olan aziz yıldırım'ı şike suçundan ceza almaması için yürütülen çalışmalarda mahmut uslu'nun bizzat aldığı sözdür bu evet.

kimden aldılar bu sözü?
recep tayyip erdoğan'dan.

evet günümüzde birçok spor kulübünün siyaset ile iyi geçinmesi gerekiyor. çünkü mevcut siyasi iklimimiz bu ülkede bunu hakim kaldı. layık olduğumuz yönetim tarzı buydu. biz ise siyaset-spor ilişkisinden doğan bu çapraşık düzene mertçe bir itirazda bulunuyoruz.

yeniden yargılanabilirsiniz.
yaptığınız şikelerin, sonucunu etkilediğiniz maçların ''hayal ürünü'' olduğunu yeniden yargılama sonucunda kararlaştırabilirler.
yeniden yargılandıktan sonra cezaevi yolundan uzaklaşabilirsiniz.

ama şerefiniz iki uç kuruşla karşılık bulur. ve bir insanın onuru için en tehlikeli olanı budur.

ayrıca başbakanın sözünü verdiği yeniden yargılama hususu fenerbahçe'nin avrupa'dan yediği geçmiş cezalar için bir anlam ifade etmeyecek.
yeniden yargılamada amaç ''aziz yıldırım'ı kurtarmak.'' fenerbahçe 2-3 sene avrupa'dan men yedi. başka bir ülkede olsa küme de düşerdi diğer iş birlikçileriyle. ama bu ülkede adalet ve mekanizmaları bu kalitede. dolayısıyla insan kalitesi de benzer seviyede. bu tespitleri yapmak çok kolay. gözünü forma rengi bürümemiş her insan da yapabilir eminiz.

-bu hesap kimseye ateş etmeyecek-

uamf gururla sunar.
hatırlanması gereken olaydır.
başbakandan aldıkları söz ile ak'lanmayı bekleyen hırsızların iş birliğini açıklığa çıkaran ifadedir.

akp'nin hırsız katili ile futbolun şikecisi aziz yıldırım bir araya gelmiş götlerini kurtarmaya çalışıyorlar. binlerce sözde atatürkçü de aziz'e destek çıkıyor, fenerbahçe'yi cumhuriyetin son kalesi sanıyor. ulan fenerbahçe bu ülkenin en faşist ve oligarkları elinde bulunduran camiasıdır. geçin bu ayakları.
Temmuz 2011 gününde öyle büyük bir kıyamet koptu ki Türk Futbolu'nda, nice şampiyonlukların, kupaların ve büyük zaferlerin evvelinde hatırlanan, hatta hafızalara kazınan bir zaman dilimi oldu tarih sayfalarında.

Çalındığı sayfa sayfa, belge belge, tape tape, görsel ve fiziki delillerle defalarca kez ispatlandığı halde, yurt içinde ve yurt dışında bütün mahkemelerin ''şike vardır'' dediği, cezalar dağıttığı sürece rağmen o kupa ve şampiyonluk apoleti Trabzonspor'a verilmedi. Zira hırsız büyük ve heybetliydi. Hırsızın arkasında dev gibi bir siyasi güç, medya gücü, muhteşem bir finansman desteği vardı. Türkiye'de üzeri örtülen şike, Avrupa mecrasında ise birçok takıma verilen cezalar ile yankı buldu. UEFA ve FIFA'dan ise halen şikeye karışmış kişilere verilecek cezalar bekleniyor.

''Penaltılar irdelenmeli'' ile başlayıp, ''radara yakalandık'' ile biten ''kocaman'' sözlerle birlikte, ''Ne yaptıysam Fenerbahçe için yaptım'', ''Herkes ne kadar temizse ben de o kadar temizim'' gibi ''aziz'' sözlerle de muhattap olduk. Kimi zaman itirafa varan beyanatlara rağmen, Kulüpler Birliği ''Fenerbahçe olmazsa ne yaparız?'' diyerek, Federasyon ise siyasetten aldığı talimatlar doğrultusunda şike muhattaplarına ''Hayır lütfen ısrar etmeyin, siz şike yapmadınız!'' dedi.

Büyük bir tanıtımla gelen 6222 numaralı sporda şiddet yasasını, bugün hükümet bile kuramayan siyasilerin ''tek kuvvet haline gelip'' bir gecede nasıl değiştirdiğine, siyaset tarafından atanan federasyon başkanının yine bir gecede 58. maddeyle ''oynadığına'' şahitlik ettik. ''Sahaya yansımadı'' masalı dün gibi hafızalaramızda...

Trabzonspor ise süreç boyunca ''fırça yemekle'' meşguldu. ''Şampiyonlar Ligi'ne gittiniz ya işte, susun artık!'' dendi, ''Trabzonspor 2011'e takılı kaldı'' dendi. Hatta daha da ileri giden sözümona futbol romantikleri tarafından ''Trabzon Şehri Türkiye'nin israil'i'' ilan edildi. Ne de olsa ''yavuz hırsız ev sahibinden baskın çıkar''!

Bir de iç yüzü vardı işin; borç batağında yüzen, sırtını tamamen siyasete dayayan, yönetim kurulu olmayan (zira 12 istifa oldu şu ana kadar) camia olmaktan uzaklaşan bir kulüp haline geldi Trabzonspor. Eski yönetimi mahkemeye veren yeni başkan eski yönetimde eleştirdiği ne varsa fersah fersah fazlasını yapmayı başardı. Hatta daha da ileri gidip, taraftarı siyaseti malzeme ederek kutuplaştırmayı dahi başardı. En son icraatı ise gidip Yıldırım Demirören lehine oy kullanmak oldu ki, belki tüm hataların üzerine en affedilemeyecek, en izansız, en sefil duruş buydu.

* * *

Pankartlarla, bestelerle, yürüyüşlerle, eylemlerle sesimizi duyurmaya çalıştık bu süreçte. 4 değil 40 yılda geçse, 3 Temmuz 2011'de olan biteni hiç bir zaman unutmayacağız. Trabzonspor üzerinden Trabzon Şehri'ne yapılan ''ötekileştirme'' operasyonu her zaman hatırımızda olacak.

Şike ile alakalı pankartımızı açtırmamaya çalışan yöneticilere, celladına oy veren başkanlara inat biz yolumuzdan sapmayacağız.

2010 - 2011 Şampiyonu Trabzonspor

ViRA
Temmuz 2011 gününde öyle büyük bir kıyamet koptu ki Türk Futbolu'nda, nice şampiyonlukların, kupaların ve büyük zaferlerin evvelinde hatırlanan, hatta hafızalara kazınan bir zaman dilimi oldu tarih sayfalarında.

Çalındığı sayfa sayfa, belge belge, tape tape, görsel ve fiziki delillerle defalarca kez ispatlandığı halde, yurt içinde ve yurt dışında bütün mahkemelerin ''şike vardır'' dediği, cezalar dağıttığı sürece rağmen o kupa ve şampiyonluk apoleti Trabzonspor'a verilmedi. Zira hırsız büyük ve heybetliydi. Hırsızın arkasında dev gibi bir siyasi güç, medya gücü, muhteşem bir finansman desteği vardı. Türkiye'de üzeri örtülen şike, Avrupa mecrasında ise birçok takıma verilen cezalar ile yankı buldu. UEFA ve FIFA'dan ise halen şikeye karışmış kişilere verilecek cezalar bekleniyor.

''Penaltılar irdelenmeli'' ile başlayıp, ''radara yakalandık'' ile biten ''kocaman'' sözlerle birlikte, ''Ne yaptıysam Fenerbahçe için yaptım'', ''Herkes ne kadar temizse ben de o kadar temizim'' gibi ''aziz'' sözlerle de muhattap olduk. Kimi zaman itirafa varan beyanatlara rağmen, Kulüpler Birliği ''Fenerbahçe olmazsa ne yaparız?'' diyerek, Federasyon ise siyasetten aldığı talimatlar doğrultusunda şike muhattaplarına ''Hayır lütfen ısrar etmeyin, siz şike yapmadınız!'' dedi.

Büyük bir tanıtımla gelen 6222 numaralı sporda şiddet yasasını, bugün hükümet bile kuramayan siyasilerin ''tek kuvvet haline gelip'' bir gecede nasıl değiştirdiğine, siyaset tarafından atanan federasyon başkanının yine bir gecede 58. maddeyle ''oynadığına'' şahitlik ettik. ''Sahaya yansımadı'' masalı dün gibi hafızalaramızda...

Trabzonspor ise süreç boyunca ''fırça yemekle'' meşguldu. ''Şampiyonlar Ligi'ne gittiniz ya işte, susun artık!'' dendi, ''Trabzonspor 2011'e takılı kaldı'' dendi. Hatta daha da ileri giden sözümona futbol romantikleri tarafından ''Trabzon Şehri Türkiye'nin israil'i'' ilan edildi. Ne de olsa ''yavuz hırsız ev sahibinden baskın çıkar''!

Bir de iç yüzü vardı işin; borç batağında yüzen, sırtını tamamen siyasete dayayan, yönetim kurulu olmayan (zira 12 istifa oldu şu ana kadar) camia olmaktan uzaklaşan bir kulüp haline geldi Trabzonspor. Eski yönetimi mahkemeye veren yeni başkan eski yönetimde eleştirdiği ne varsa fersah fersah fazlasını yapmayı başardı. Hatta daha da ileri gidip, taraftarı siyaseti malzeme ederek kutuplaştırmayı dahi başardı. En son icraatı ise gidip Yıldırım Demirören lehine oy kullanmak oldu ki, belki tüm hataların üzerine en affedilemeyecek, en izansız, en sefil duruş buydu.

* * *

Pankartlarla, bestelerle, yürüyüşlerle, eylemlerle sesimizi duyurmaya çalıştık bu süreçte. 4 değil 40 yılda geçse, 3 Temmuz 2011'de olan biteni hiç bir zaman unutmayacağız. Trabzonspor üzerinden Trabzon Şehri'ne yapılan ''ötekileştirme'' operasyonu her zaman hatırımızda olacak.

Şike ile alakalı pankartımızı açtırmamaya çalışan yöneticilere, celladına oy veren başkanlara inat biz yolumuzdan sapmayacağız.

2010 - 2011 Şampiyonu Trabzonspor

ViRA
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar