bugün

belki çok şey beklediğimden olabilir, beğendiğim ancak hayran kalmadığım elif şafak romanı.

mevlana celalettin rumi hazretleri ile şems'i tebrizi hazretlerinin bir elmanın iki yarısı gibi bir araya geldiklerinde bütünü oluşturduğu, birbirlerinin aynası olup kendilerini daha iyi tanıdıkları ve böylece Allah'ı daha iyi tanıdıkları hikayenin arka planında 3 çocuk annesi, hayatı hep garanti oynamak olmuş, maldonado gibi ileriye pas riskine girmemiş, aman pas yerine gitsin de yan pas olsa da olur diyen ella'nın aşkı keşfi anlatılıyor.

mevlana'nın şems ile muhabbeti anlatılırken derine inilmemiş. işin sadece birbirlerine ayna olma kısmı anlatılmış. mesela ibadet kısmı hiç anlatılmamış. romanda mevlana ve şems'i sadece bir kez namaz kılarken görüyoruz.

öyle bir hava veriliyor ki romanda, bir noktada sanki "benim kalbim temiz" noktasına geliniyor. şems'in şarap içmesi gibi. tabii ki biz biliyoruz ki tasavvuf ehli müstesna durumlarda müstesna davranışlar sergileyebiliyor (enel hakk denilmesi gibi). ancak romanda böyle bir müstesna hava yoktu.

ayrıca melih arat'ın da köşesinde belirttiği gibi romandaki karakterlerin üslupları birbirlerine çok benziyordu. hiç sarhoş süleyman ile diğerlerinin konuşma stili benzer mi bu kadar?

ben de yanlış anlamış olabilirim ancak roman bittiğinde mevlana ve şems'in aslında sıradan birer insan oldukları hissine kapılıyorsunuz. halbuki onlar müstesna insanlardı.
zaman zaman tuzruhu yutmuş hissi uyandırsa da çoğu zaman bulutların üzerine çıkaran duygudur.
Hayaloğlu'na göre Aşk dediğin, zavallı bir kapıyı duvara çarpıp çıkıncaya kadarmış.
vücudunuzda akan akanın birden ısındığını, olmadık yerde yüzünüzün güldüğünü, karın boşluğunuzda sanki kelebek olduğunu, aniden titrediğinizi, gözlerinizin dolduğunu, her şarkıyı ona uyarladığınızı, resmine baktığında içnizin ısındığını hissettiren dünyanın en mükemmel, en acı verici, en acımasız, en sabırsız duygusu.
aşk 1 kişinin, dünyanın geri kalan kısmından daha önemli olmasıdır.
ismine, cismine destanlar yazılan, çağlar boyu süre gelen ölüm kalım savaşı adı verilen iki ucu boklu bi' değnek.
düşken en buyuk kabusa dönüşen duygu.
içinde sevgi, aşk, geçen her şarkıda onu aramak ve sevgisini içinde hissetmek, gerçekmiş gibi dokunmak güzel saçlarına rüyada olduğunu unutarak. sevmek hemde çok sevmek, delice sınırsızca, kuralsızca... yanındayken bile özlemek, nefesini. ona adıyla değil aşk diye hitab etmek....*
uğruna herşeyi göze alacağın tüm değerlerrinden bir anda sıyrılıp sadece onun olduğun ve asla pişman da olunmayan eşsiz bir duygu.
elif şafak'ın son romanı.

hiçbir ayrıntısı üstünkörü geçilmemiş, büyük bir titizlikle hazırlanmış. bu roman elif şafak'ın ne kadar iyi bir yazar olduğunu bir kere daha kanıtlamakla kalmıyor; aynı zamanda bildiklerini ifade etme ve insanlara aktarma yeteneğinin de ne kadar iyi olduğunu gösteriyor bizlere..

13. yy' da mevlana'yı, şems-i tebrizi'yi mevlana'nın aile hayatını, sıradanlığını ve aynı zamanda yüceliğini sergiliyor okuyucuya.

mevlana'nın şiir yazma konusunda kendisini en başta son derece yetersiz bulmasının ve onu yüreklendiren, yeteneğini keşfetmesini sağlayan şems' le geçen günlerinin içinde buluyorsunuz kendinizi. daha bir merak ediyorsunuz yüce mevlana'yı ve kitaplarını..

çünkü eseri okuyup da ruhen onun hayatının içinde yaşayan ve o şiirleri neler geçirdikten sonra yazdığını ve hemen hemen neler hissettiğini çok daha farklı anladıktan sonra şüphesiz daha iyi algılıyorsunuz mevlana'yı okuyan diğer insanlardan..
gariptir alır götürür adamı bittiğindeyse ulan değer miymiş be dersin içinden ben her şeye bu kız için mi katlandım...
aşk bitti be sözlük bitmez derdim ama benim de bi dayanma sınırım varmış. şimdi ona karşı hissettiğim boşluk büyük bi boşluk. çünkü "o" herkes gibi,o da sıradan artık... ve ben bir daha bu duyguyu yaşamak istiyor muyum? cevabım milyon kez hayır. neden diye sorarsan çok acıtıyo lan sözlük bile bile acı çekmeye ne gerek var şükür kurtuldum adı "aşk" olan duygudan ve şimdi gerçeten mutluyum.
bir topluluğun fotoğraf çektirdikten sonra dağılması gibi, demiş birisi.
Bulanık, boktan bir sudur aşk insanın kendini görmek için eğildiği..
unutulur gibi olan aradan 1 yıl geçse de 10 yıl geçse de hiç umulmaz bir anda insanın aklına geliveren bir şey. bir takıntıdan tek farkı aşkın insana bazı yüksek duygularla üşüşmesi olsa gerek.
sevgilinin çarpık bacaklarını düz görme enayiliğidir.
olmak ya da olmamak, işte bütün mesele budur.
hayatı durdurandır. hayatı zaman içinde belki boğan ya da onun yerine geçendir.
yeni bir güne yalnız başlamayacağınızı bilmektir.
insanın suratında salak sırıtışlara neden olandır.
a...

ağlamaktır. sabahlara kadar, gözlerin şişene kadar, ağzına dolan gözyaşı ve dilindeki tuz tadının iyice artmasına aldırış etmeden, yastığındaki ıslaklığın soğukluğunu ensende hissedene kadar ağlamaktır, aşk ağlamaktır.

ş...

şaşırmaktır. olur olmadık yerde tebessüm kucaklar dudaklarını; anlayamazsın. sana yaptırdıklarını farkettiğin zaman anlarsın, çocuksundur, belki bebek...ayrılınca farklıdır filmin konusu; olur olmadık yerde ağlarsın anlam veremezsin olan bitene, yaşayabileceğin yegane his şaşırmaktır, aşk şaşırmaktır.

k...

kaybetme korkusudur aşk. güneşin batışını izlerken sen sevinirsin, çiçekler ağlar, kaldırımlar kör olur, kötülük güler pis suratıyla. dedimya ağlarsın olur olmadık yerde şaşırırsın kendine. kaybetme korkusudur bunu yaşatan sana...

kaybedince ağlarsın, şaşırırsın.
şaşırdıkça ağlarsın, kaybettiğini anlarsın.
ağladıkça şaşırırsın zamanını boşa geçirdiğini, zamanı kaybettiğini anlarsın.

zamanı harcama, hele bir yalan için asla!
gerçekleri asla görememenize sebep olan, ve çok acı çektirdiyse kesinlikle uzak durmanız gereken, mantığınızı tatile çıkaran duygu...
Seversin, kavuşamazsın. Adı aşk olur.

(bkz: Aşık Veysel)
Aşk, bir bunalımdır aslında.
fosseptik çukuru'dur.
Aşk dediğin boştur, derler.

(bkz: sakın kanma onlara)