bugün

son zamanlarda magazin programlarındaki kıytırık mankenlerden söz ederken kullanılan terim.
ulaşılan ve ulaşılamayan arzu nesnesi olarak ikiye ayrılır.
ulaşılanı ulaşanlar zaten bilir, açıklama istemez.
ulaşılamayan için ise bülent somay'ın yardımı gerekir:

Ulaşılmaz arzu nesnesi mevkiini neyle doldurursak dolduralım,
ona ulaşmanın tek yolu, onu öldürmektir.
Le Guin'in Yerdeniz Büyücüsü'nde Ged, "narsistik bir kaza" sonucu
dünyaya saldığı gölgeyi arar, ama bulduğu kendisidir yalnızca.
Her arayış macerasının kaçınılmaz sonudur bu:
Aranan bulunamaz; o, ulaşılamayacak arzu nesnesidir.
Ancak bu arayışta kendini bütünleyebilir insan, özgürleşebilir.
"Dil" dediğimiz simgesel sistemi tanımayan, onun tarafından
ehlileştirilip sınırlanmamış "Gerçek"le yüzyüze gelmek,
insanı kendi kurduğu ve eline tutsak düştüğü o sistemden
kısmen de olsa özgürleştirebillir. Ged
gölgesini yok ettiği (ya da onunla bütünleştiği) zaman
bir kahkaha atarak "Bitti artık," der.
"Yara iyileşti, artık bütünüm, özgürüm."
Arayış macerasının yaranın iyileşmesiyle, şifa bulmasıyla sonlanması,
tüm arayış sürecinin aslında bir terapi süreci olduğunu ima etmektedir
bu örnekte de. Yolculuk bilinçdışınadır. Aranan,
o ulaşılamaz arzu nesnesi bulunamaz orada,
şansınız varsa ancak "Gerçek"in bozbulanık aynasında kendinizi bulabilirsiniz.
Zaten bu da psikoterapi denilen şeyin biricik amacı değil mi?
Acının dinmesi, yaranın iyileşmesi, görece bir özgürleşme.
Arzunun doyurulması değil, tanınması, kabullenilmesi;
öldürülerek yutulması, bilinçli benlikle bütünleştirilmesi.*
(bkz: Cet obscur objet du désir)
t. williams'ın bu kavramı irdelediği oyunu; Arzu Tramvayı'dır.
objec*t petit a,

by lacan ve zizek.
son zamanlarda istatistik kitabım.