bugün

1.) doğru hüküm vardır.
2.) bilgi, doğru hükümdür.
3.) bilgi, bilen'e muhtaçtır.
4.) bilen vardır.
5.) bilgi, bilen'in bilmesiyle var edilir: bilen, bilgiyi var edendir. bilgi, bilen tarafından sürekli var edildiğine göre; bilen, var eden'dir.
6.) bilen ve var eden, her şeyin bilen'i ve var eden'idir.
7.) sadece bilgisi her şeyi çevreleyen, her şeyin bilen'i ve var eden'idir.
8.) bilgisi her şeyi çevreleyenin bilgisi, gökleri ve yeri de çevreler.
9.) bilgi; bilen'in tahtıdır.
10.) tahtı, gökleri ve yeri çevreleyen -şüphesiz- en yüce'dir, en büyük'tür, tek'tir.
11.) bilen ve var eden; en yüce'dir, en büyük'tür, tek'tir.
12.) en büyük, en yüce ve tek olan -şüphesiz- tek tanrı'dır, allah'tır.
Bir domates al ve onu ortadan kes.
Mesela, unsurları zîhayatın imdadına,
hususan bulutları nebatatın mededine
ve nebatatı dahi hayvanatın yardımına
ve hayvanat ise insanların muavenetine
ve memelerin kevser gibi sütleri, yavruların beslenmelerine
ve zîhayatların iktidarları haricindeki pek çok hâcetleri ve erzakları, umulmadık yerlerden onların ellerine verilmesi,
hattâ zerrat-ı taamiye dahi hüceyrat-ı bedeniyenin tamirine koşmaları gibi teshir-i Rabbanî ile ve istihdam-ı Rahmanî ile hakikat-i teavünün pek çok misalleri doğrudan doğruya, bütün kâinatı bir saray gibi idare eden bir Rabbü’l-âlemîn’in umumî ve rahîmane rububiyetini gösteriyorlar.

Evet, camid ve şuursuz ve şefkatsiz olan ve
birbirine şefkatkârane, şuurdarane vaziyet gösteren muavenetçiler,
elbette gayet Rahîm ve Hakîm bir Rabb-i Zülcelal’in kuvvetiyle, rahmetiyle, emriyle yardıma koşturuluyorlar.

ayetü'l kübra / şualar kitabı / risale-i nur
Bu âyet, nazar-ı dikkati hurma ve üzüme celbedip der ki: “Aklı bulunanlara, bu iki meyvede tevhid için büyük bir âyet, bir delil ve bir hüccet vardır.”

Evet, bu iki meyve hem gıda ve kut hem fakihe ve yemiş hem çok lezzetli taamların menşeleri olmakla beraber,
susuz bir kumda ve kuru bir toprakta duran bu ağaçlar,
o derece bir mu’cize-i kudret ve bir hârika-i hikmettir
ve öyle bir helvalı şeker fabrikası
ve ballı bir şurup makinesi
ve o kadar hassas bir mizan
ve mükemmel bir intizam
ve hikmetli ve dikkatli bir sanattırlar ki
zerre kadar aklı bulunan bir adam “Bunları böyle yapan, elbette bu kâinatı yaratan zat olabilir.” demeye mecburdur.

Çünkü mesela, bu gözümüz önünde bir parmak kadar asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var ve her salkımda şekerli şurup tulumbacıklarından yüzer tane var.

Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve latîf ve renkli bir mahfazayı giydirmek
ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hâfızası ve programı ve tarihçe-i hayatı hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak
ve karnında cennet helvası gibi bir tatlıyı
ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak
ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde
aynı dikkat, aynı hikmet, aynı hârika-i sanatı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak,
elbette bedahetle gösterir ki bu işi yapan;
bütün kâinatın Hâlık’ıdır ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz bir hikmeti iktiza eden şu fiil ancak onun fiilidir.

Evet, bu çok hassas mizana
ve çok maharetli sanata
ve çok hikmetli intizama,
kör ve serseri ve intizamsız
ve şuursuz ve hedefsiz
ve istilacı ve karıştırıcı olan kuvvetler ve tabiatlar ve sebepler karışamazlar, ellerini uzatamazlar.

Yalnız, mef’uliyette ve kabulde ve perdedarlıkta, emr-i Rabbanî ile istihdam olunuyorlar.

Ayetü'l Kübra / Şualar Kitabı / Risale-i Nur
Evet, başta inek ve deve ve keçi ve koyun olarak süt fabrikaları olan validelerin memelerinde, kan ve fışkı içinde bulaştırmadan ve bulandırmadan ve onlara bütün bütün muhalif olarak hâlis, temiz, safi, mugaddi, hoş, beyaz bir sütü koymak;

ve yavrularına karşı o sütten daha ziyade hoş, şirin, tatlı, kıymetli ve fedakârane bir şefkati kalplerine bırakmak;
elbette o derece bir rahmet, bir hikmet, bir ilim, bir kudret ve bir ihtiyar ve dikkat ister ki fırtınalı tesadüflerin ve karıştırıcı unsurların ve kör kuvvetlerin hiçbir cihetle işleri olamaz.

Şualar Kitabı / Risale-i Nur
evet, bal arısı fıtratça ve vazifece öyle bir mu’cize-i kudrettir ki koca sure-i nahl, onun ismiyle tesmiye edilmiş.
çünkü o küçücük bal makinesinin zerrecik başında, onun ehemmiyetli vazifesinin mükemmel programını yazmak
ve küçücük karnında taamların en tatlısını koymak ve pişirmek
ve süngücüğünde zîhayat azaları tahrip etmek ve öldürmek hâsiyetinde bulunan zehiri o uzuvcuğuna ve cismine zarar vermeden yerleştirmek;
nihayet dikkat ve ilim ile
ve gayet hikmet ve irade ile
ve tam bir intizam ve muvazene ile olduğundan
şuursuz, intizamsız, mizansız olan tabiat ve tesadüf gibi şeyler elbette müdahale edemezler ve karışamazlar.

şualar kitabı / ayetü'l kübra / risale-i nur
Cenabı hakkın zatı zülcelâli varlık değil ki ispata lüzumu olsun. Varlık demek sonradan olan demek. Ezel ve ebed sultanı olan allah var edilmiş olmaktan münezzehtir. insan hiçbir varlığın kendi kendine var olamayacağı hakikatine bakarak vacibul vucudu idrak edebilir. Yeter ki aklını şeytana satarak acziyetini unutarak kibirlenmesin. Yoksa aklı buna yeter de artar bile. Zamanı ve mekanı yoktan var edenin, Tüm delilleri yaratanın delile ihtiyacı yoktur. Çünkü o allah sameddir.

Edit: samed=ihtiyaçsız.
Yoktur. Allahın varlığının ispatı olsa herkes müslüman olurdu zaten. Kendinizi yormayın.
Öyle olsa islam inancına göre imtihanın da (neyin imtihanıysa!.) bir anlamı kalmazdı haliyle.
Varlığın bilme ne hâcet küre-i âlem ile
Yeter isbâtına halk ettiği bir zerre bile

(O'nun varlığını bilmek için âleme bakmaya ne gerek var, yarattığı bir zerre bile O'nun varlığını isbata yeter.)

şinasi-münacaat
çok basit ben varsam o da vardır.
Kültürel anlamda birçok açıdan inceleyip varlığını kabul edebiliriz. Toplumların değerleri toplumları, farkında olsunlar veya olmasınlar, şekillendirir. Allah inancı da toplumların genel yapısı incelenirse sosyolojik anlamda doğrulanır.

inanç kavramı oldukça esnek ve mantık dışıdır. inançlara istediğimiz kadar gerekçe sunabilir, gerçekle bağdaştırabiliriz. Bu yüzden inançlar zaten mantık dışıdır. Bugün kuranı kerimdeki bir kelime bilim ile örtüşüp bundan 1000 sene önce örtüşmüyorduysa bu islamın doğru olduğunu değil aksine genellemelere başvurduğunu, farklı yorumlara açık olduğunu ve dolayısıyla sabit bir gerçeklikten ibaret olmadığını gösterir. Ateizmin beslendiği nokta da burasıdır.

Allah ya da Yahuda ya da tanrı sosyolojik anlamda vardır. insanlara kesinlikle etki eder. Ancak gerçekliğini de yine insanlara olan etkisi belirlediği için tek başına var olabilen, insanlar olmasa varlığının anlamı olmayan bir kavram olacaktır.
Memedir.

Meme kadar kusursuz sıcak yumuşak tatlı bir şey tesadüfen oluşmuş olamaz.
Burhan arardım aklima, aklım bana Burhan imiş .

* Burhan = delil, kanıt.
varlığın bizzat kendisi tanrı'nın varlığına delâlet eder. tanrı olmasaydı hiçbir şeyin olmaması daha mâkul olurdu.
tiplere bak tanrı kanıtlamaları ve çürütmelerinden habersizler. felsefenin f sini bilmiyorlar sorsan ateistler elitler, bilgililer.
kürtaj dededir. allah'tan başkası böyle birini yaratabilr mi ?
Bakarda göremez,görürdehikmeti anlamaz.
zor değildir iman sahipleri. sadece mevzuya odaklanın, yeter.

felsefi düşünün: "var" olmanın koşulu nedir? yer kaplamak, bu kadar basit. ancak bu yer ille de maddi/fiziki olacak diye bir şart yok. zihinsel de olur. düşünce alemi de bir alemdir.

mesela "devlet" var mı? var, fiziki olmamakla beraber insanlar arası ortak bir anlayış dahilinde var, işte o devlet kavramı çerçevesinde hayatlar organize ediliyor, eğitim, sağlık, ekonomi, vs. bir yer işgal ediyor bu kavram. kedi köpek için, otlar ve atomlar için var mı devlet? yok; çünkü bunların devlet kavramı ile bir ilgileri yok.

sizin allah da böyle birşey işte. allah için oruç tuttuğunuz, namaz kıldığınız, o'ndan bahsettiğiniz ve hayatınızı allah çerçevesinde kurduğunuz müddetçe allah var. hatta ateist bile allah'tan bahsettiği, yani allah'ı muhabbetinin, cümlesinin bir unsuru yaptığı sürece o'na bir "yer" vermiş oluyor.

ancak allah heryerde yok...

mesela fiziki karşılığı yok, bunu zaten allah'a inanan da böyle söylüyor; "allah'ı oluşturan atomlar" diye bir söylem duyulmaz. dolayısıyla sadece bu fiziki alemin kurallarını inceleyen bilim içinde de allah'ın bir "yer"i yok. o nedenle bilim insanları inanç veya inançsızlıkları ne olursa olsun, işlerini allah'ı dahil etmeden yapmak zorunda kalıyorlar ki bir mesafe katedebilsinler.

demek ki allah'ı o ait olmadığı nesnel alana dahilmiş, müdahale ediyormuş, kontrol ediyormuş, teması varmış gibi ortaya sürmediğiniz müddetçe kimse allah'ın olmayışından bahsetmez. bunun bir adım öteside, bu allah kavramını modern sosyal alanda dayatmamaktır. eskiden işe yarardı belki, bir sosyal ahlak ve düzen birimi olarak. ancak bugün daha değişik ve çoklu bir sosyal dinamik var.

mesela devlet dedik, insanların güncelinde var olan bir hayal ürünüdür, tıpkı ağaçlarda yetişmeyen, gelgelelim hayatımızda bir yer teşkil eden para gibi. ya da süper kahramanlar gibi: ama kimse "allah son avengers filminde bir görünsün" diye uğraşmıyor. neden? çünkü allah'ın fizikte, bilimde "yer"i olmadığı gibi spider man'in yanında da yeri yok. kulvarları farklı.

demek ki neymiş, allah'ın yine tanımı gereği - yani zaman ve mekanlar üstü olması gereği- "kendisine has" bir yeri ve zamanı varmış; bu özel olarak belirlenen yer ve zamanın dışına itelenmeye çalışıldığında allah kendisine yer bulamıyor, ister istemez "yok" oluyormuş.

allah'ınızı hakkıyla var kılmaya devam etmek istiyorsanız, üstelik kendi inancınız gereğince, işte o vakit o'nu ait olmadığı maddi aleme, bilime, devlete ve paraya dahil etmeyin iman sahipleri.
göte gelince ağzından illaki bi allah kelimesi çıkması.
Vicdan en büyük ispattır.
Allah var dersen var olur yok dersen yine var olur ama sana yok olur.
http://i.imgur.com/NkAmG77.jpg
+ seni kim doğurdu?

- annem

+ onu kim doğurdu?

- onun annesi.

+ onu kim doğurdu?

- onun annesi.

+ onu kim yarattı?

- Allah.
Genelde kişinin açıklayamadığı şeyleri birer kanıt olarak sürdüğü ispattır(!)
500 kere anlattım, bir daha anlatayım;
inandığınız şey, gözlemlediğiniz şeyler üzerinden varlığına kanaat getirdiğiniz şeydir.
ıspatı subjektiftir.

bu yüzden;
allah'ın varlığının ıspatını isteyenleri de, yapmaya çalışanları da çok pis sikesim geliyor.
(bkz: slav ırkı)