bugün

canlıların duyu organları ile algıladıklarının beyinle yorumlanmış halidir.

ama mesele bu değil. sarıya sarı yeşile yeşil etiketlerini biliyoruz tüm renklerin isimleri sadece birer etiket. dünyaya geen her insana dünyayı tanıtan büyükler bunların etiketlerini öğretti fakat herkesin aynı şekilde algıladığını kim ispatlayabilir? kimse kimsenin gözünden görmedi kimsenin kulağından duymadı. ben yeşili kırmızı olarak görüyorumdur ama bana 'bu yeşil' diye öğretildiği için o benim için yeşil, herkes için yeşildir. peki ya ses? *
(bkz: algıda seçicilik)
algı herşeydir. gerçek yoktur, sadece algı vardır. herşey bizim algılarımız kadardır, biz kendimiz bile algıladığımız kadarız, algıladığımız gibiyiz...

neyin nasıl olduğundan ziyade nasıl olduğunu algılamaktır asl olan.
duyumlara anlam verme, nesneleri bütünlük içinde kavrama işlemine denir.algılamanın gerçekleşmesi için sadece duyum yeterli değildir.
Mahalledeki teyzelerimizin, birbirlerine bir şey verirken söyledikleri sesleniş biçimi. 'Nejla al gı, vallahi al, bak darılım. *
var olan edinimlerin toplamıdır. aktarımlar yoluyla can bulur.
duyular yoluyla bilginin alınması, daha sonra yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi.
duyu organlarıyla alınan bilginin anlamlandırılması, yorumlanması.
Bir Hikaye: ALGI MESELESi...

Adamın biri Washington metro istasyonunda yere çömelir ve kemanını çalmaya başlar. Soğuk bir ocak ayı sabahıdır. 45 dakika boyuca 6 Bach çalar. Çoğu insanın işe gitmek için hareketlendiği bu yoğun saat suresince 1100 kişinin istasyonun içinden geçtiği hesaplanır.

Üç dakika geçer, orta yaşlı bir adam müzisyenin çaldığını fark eder. Yavaşlar, bir kaç saniyeliğine durur ve sonrasında aceleyle ilerler yapacaklarından geri kalmasın diye.

Bir dakika sonra kemancı ilk bir dolarlık bahşişini alır; bir bayan parayı kemancının önüne geçerken atmış ve hiç durmadan yoluna devam etmiştir.

Bir kaç dakika sonra birisi dinlemek için duvara yaslanır saatine bakar ve tekrar yürümeye başlar. Besbelli adam işine geç kalmıştır.

En çok dikkat eden ise üç yaşında bir çocuktur. Annesi alelacele çekiştirirken kendisini, durup kemancıya bakar. Sonunda annesi kuvvetlice çekiştirir çocuğu ve çocuk sürekli arkasına bakarak yürümeye başlar. Bu olay diğer bir çok çocuk tarafından tekrarlanır, fakat istisnasız tüm ebeveynler çocuklarını yürümeye devam etmeye zorlar.

Kemancının 45 dakikalık gösterisi boyunca sadece 6 kişi durup bir süre bekler. 20 kişi kendisine para verir, sonra yine normal bir şekilde yürümeye devam ederler. 32 dolar toplar kemancı. Gösterisi bitip etrafa sessizlik hakim olduğunda hiç kimse fark etmez bile. Kimse alkışlamaz yada tanımaz.

Kimse az önce dünyadaki yazılan eserler arasındaki en eşsiz parçayı 3.5 milyon dolar değerindeki kemanıyla çalan bu kişinin dünyanın en yetenekli müzisyenlerinden Joshua Bell olduğunun farkına varmaz.

Bu olaydan iki gün önce biletlerinin ortalama 100 dolar olduğu konserin biletleri yok satmıştır.

Bu gerçek bir hikayedir. Joshua Bell'in bu metro istasyonunda kimliği belirsiz bir şekilde verdiği konser Washington Post tarafından algılama, zevk ve insanların önceliklerini kapsayan sosyal araştırmanın bir parçası olarak tertip edilmiştir.

Özet olarak: Ortak bir çevrede, uygunsuz bir zamanda güzelliği algılayabiliyor muyuz? Durup bunu takdir ediyor muyuz? Bir yeteneği beklenmedik bir içerikte tanımlayabiliyor muyuz?

Bu araştırmadan edinilecek muhtemel sonuçlardan biri şudur: Eğer dünyanın en ünlü müzisyenlerinden birisinin dünyada yazılan en iyi eserlerden birini çalarken durup onu dinleyecek bir dakikamız bile yoksa, acaba daha neler kaçırıyoruz hayatta?

Kaynak: Knowledge of Today
Ceviri: Ozan Ozturk
komedi dükkanında bir diyoloğu aklıma getirir.
- algın kaç?
-ne aldığına bağlı.
(bkz: tolga çevik)
ing. ( Perception ) : En genel anlamıyla, duyu organları aracılığıyla alınan uyarıcıların (duyusal bilgilerin) tutarlı, anlamlı bir bütünlük oluşturacak biçimde örgütlenmesi, çözümlemesi, yorumu ve birleşimiyle ilişkili süreçlerin tümü.
(Os. idrak, Şuur, Teferrüs, Fr. Perception, Al. Perception, Wahrnehmung, Empfindung, Erfassung, ing. Perception, it. Percepzione)

Nesnel dünyayı duyular yoluyla öznel bilince aktarma.

1. Etimolojide algı : Algı terimi, dilimizde de, Batı dillerinde de olduğu gibi almak kökünden türetilmiştir. Batı dillerindeki perception terimi, Hint-Avrupa dil grubunun almak anlamındaki kap kökünden gelir, ilkin Latinceye aynı anlamda capere sözcüğüyle geçmiştir.

2. Felsefede algı: Algı, dış dünyanın duyumlarla gelen imgesinin bilinçte gerçekleşen tasarımıdır. Nesneler duyu örgenlerini etkiler. Bu etki bilince aktarılır. Ne var ki algı, arı duyumlardan, ansal bir işlevi gerektirmesiyle ayrılır. Örneğin görme duyumuz, her iki gözümüzde ve çeşitli planlarda beliren iki ağaç imgesi getirir. Bu iki ağaç imgesi ansal bir işlevle tekleşir. Tekleşen bu imgeye, bellekte biriken esli algılardan gerekli olanlar da çağrışım yoluyla eklendikten sonra ağaç algısı gerçekleşmiş olur. Özellikle görme, işitme ve dokunma duyuları insanın bilincine kavram ve düşünce yapımı için algısal gereçler taşırlar. Algı işlemini tarihsel süreçte duyumcular aşırı bir savla sadece duyuların, uscular da aynı aşırılıkta başka bir savla sadece usun ürünü saymışlardır. Oysa algı duyusal-ansal bir işlevdir. Alman düşünürü Leibniz'e göre de algı, bilinçdışı bir işlevdir. Algı, gerçek anlamında, öznenin, kendisinin dışında olanı alması demektir. Bununla beraber ruhbilimciler ruhsal edimlerle ilgili olarak, dış algı'ya karşı bir de iç algı'nın sözünü ederler. Felsefede algı terimi üç anlamda kullanılır : Algılama gücü, algı işlevi, algı olgusu.

3. Ruhbilim: Ruhbilimde bir deneğin belli bir süreden birbirinden ayırdedilebilen tepkiler gösterebildiği çevrenin tümüne algı alanı (Fr. Champ de perception), algının beyinde gerçekleştiği süreye algı süresi (Fr. Temps de perception), algının parçaları arasındaki ilişkilerden oluşan yapıya algısal yapı (Fr. Structure perceptionelle), çeşitli nesnelerin bir bütün olarak ya da bir nesnenin özelliklerine ayrılmaksızın algılanmasına algısal birlik (Fr. Unite perceptionelle), duyularla gelen algısal gereçlerin bütünlenmesine ve anlamlandırılmasına algılaştırma (ing. Perceptualisation), ses iletiminin bozulmasından doğan sağırlığa algılama sağırlığı (Ing. Perception deafness), algılayarak öğrenmeye algısal öğrenme (Ing. Perceptual learning), belli bir örneğe uygun olarak algılama eğilimine algısal kurgu (Ing. Perceptual set), denir.

Kaynak: http://dusundurensozler.b...2007/08/felsefe-szlg.html
Organizmanin duyu organlarından aldığı uyarımı üst seviyede bilgiye donüsturmesine denir. Bu islem sureci kisinin kisisel ihtiyaclari, anlik duygu-durumu ve referans noktasina gore değişiklik gosterebilmektedir.
5 duyumuzla dünyayı anlamlandırma biçimimiz.
Aslında insan yaşamı bunun üzerinde ilerler. Tepkileri, mutluluğu, verdiği kararların hepsi algı süzgecinden geçer. Algıyı yöneten senin ne alacağına, ne giyineceğine, ne yiyeceğine karar verir. En basit örneği youtubeda arifin golünden songül karlıya giden yol. Yada girdiğin sitelerden sana sunulan reklamlar. Özgür irade aslında yok gibi. Sen şu arabayı almak istiyorum derken kendi isteğin ile bu seçimi yaptım dersin? aslında bu sana kabul ettirilendir. Çoğu seçim için bu geçerlidir. Değerleri olmayan insanların algısıyla oynamak daha kolaydır. Bu yüzden din, örf, tarihi şahsiyetler ve aile çok önemlidir. Burada da hangi din, hangi aile hangi örf devreye giriyor? Belirsizlikler yönetenin işine gelir. Bu döngü de böyle devam eder.
Bilgi, görüş ve tecrübe ile hayatı anlama seviyesidir.
(bkz: algıda seçicilik)
insanın beş duyusu aracılığıyla farkına vardığı dış dünyayı anlamlandırma, değerlendirme, yorumlama biçimi.
insana verilmiş en büyük armağan.
Nesnel dünyayı duyular yoluyla öznel bilince aktarmaktır.
Bu mudur:
-rus salatası neden yapılır
-hakikaten neden yapılır
-Neden yapılmasın gayet lezzetli.
profesyonel bu iş üzerine eğitim almış kişilerin başarılı olduğu alandır.

örneğin bi halk ekmek büfesine her gün saat 12 de ekmek gelirken bilerek ekmeği saat 1 gibi gönderip orada kuyruk oluşmasını sağlayıp kuyruğun fotoğrafı çekilrerek halka ekmekte kuyruk var imajı yaratmaktır. unutmayın bunların dedeleride bu iş üzerine eğitim almış kişilerdi.
görsel
gelişebilir bir şeydir. gelişmemesi için çabalayan sayısı boldur.
şimdi öyle algılanıyor sonra böyle algılancak.