bugün

entry'ler (113)

şarkılarım senindir

bence bir aşk şarkısı değildir, çok daha ötedir...
şarkılarım senindir "her zaman" derken ki o teslim olmuşluk öyle bir burkar ki insanın içini...bilen bilir...

p.s: ortaçgilin bir ankara konserindeki ifadesine göre; en sevdiği şarkısı imiş zira bu şarkıyı yazdıktan sonra çok uzun bir süre hiçbir şey yazamamış...

yapılmış en aptalca dalgınlık

2 gün boyunca yemek yemeyi unutmak...

hastası olunan sözler

"kelimesiz geldiğim fikirler yol almaz..." (J.Barbur)

derste zaman geçirmek için yapılan şeyler

sudoku çözmek.

günü en iyi anlatan şarkı

Neden - Jehan Barbur.

imkansız aşk

kanserli bir hücre gibidir... ve kemoterapi istemezsiniz...

hayata dair iç burkan detaylar

ton balığı yemek istemişsinizdir sadece, ama konserveyi açarken elinizi kesersininiz hem de aynı yerden aynı sebeple ikinci kere! öyle ki kan kaybından hastaneye zor yetişirsiniz. Dikiş atarlar bilmem kaç tane. Eve gelirsiniz, kapıyı açar açmaz mutfaktaki konserveye ilişir gözünüz bir de hemen yanıbaşında duran kanlı konserve kapağına... derin bir iç çekersiniz, boynunuz düşer hafiften; "sadece yiyecektim" dersiniz içinizden. Odaya geçip duman açarsınız, artık; ton balığının tadına bakmayacak sadece koklayacaksınızdır...

the four hundred

19. yüzyılın sonlarında New York City'de aristokrat kesim için kullanılan sıfat.

"Dört yüz" sayısı The Mrs. Astor'un son balosuna davetli olan 400 soyluyu temsil eder. "The four hundred" kalıbı, kendini o zamanlarda halkın sözcüsü ilan etmiş olan Ward McAllister tarafından türetilmiştir.

yad vashem

Soykırım şehitlerini anma müzesi olarak kurulmuştur. Almanların yahudilere yaptığı soykırımı bilinmeyen detaylarıyla teşhir eder. Soykırımdan sağ kurtulan yahudilerin röportajları, yahut yakınlarının anlattıkları, ve tüyler ürperten fotoğraflarla bezenmiştir.

http://www.yadvashem.org/

gel görelim ki, şimdi yahudilerin yaptığına baktığımızda sanki hiç onları yaşamamaşılar gibi!..

p.s: ve bizim ülkemizde de "benzer bir şekilde" madımak; kepabçı olur fazıl say'a "defol" denilir. Herkesin "anma" biçimi farklıdır işte!!!

hayat garip vesselam... insanlar falan...

efkar dagitmak

dağılmaz, aklın başka bir köşesine göç eder...

murathan mungan

hayata dair ince nüansları fark etmekle kalmayıp bundan dünyalar yaratan adam.

sigara içenlerin dostluğu

sigara; sosyalleştirir.

gecenin şarkısı

doğan canku - sonsuza dek.

william butler yeats

(1865-1939) irlanda'nın en tanınmış şairidir. Yeats, özellikle, irlanda'nın 19. ve 20. yy'da yetiştirmiş olduğu en önemli şairlerinden biridir. 1923 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülmüştür. Sadece yetenekli bir şair değil, aynı zamanda başarılı bir oyun yazarı ve üretken bir nesir yazarı olarak da adını duyurmuştur.

Babasının babası ve onun babası protestan rahipleriydiler. Babası John Butler Yeats, çocuklarına kendindeki yetenekler ve sanat aşkını aşılamış olan çok yetenekli bir sanatçıydı. Şairin erkek kardeşi Jack Yeats irlanda'nın 20.yy'da yetiştirdiği en tanınmış sanatçılardan biriydi. Kız kardeşleri Lily ve Lolly ise irlanda'nın "Irish Arts and Crafts" olarak bilinen sanat akımının önde gelen sanatçılarıydı.

Wlliam Butler Yeats'in eğitim döneminde hiçbir zaman iyi bir öğenci olamaması şaşırtıcı bir gerçektir. Londra'da eğitim gördüğü Godolphin Okulunda, sınıf arkadaşları arasında en başarısız öğrenci olduğu rivayet olunur. 13 yaşından itibaren şiirleri ve oyunlarını kaleme almaya başlamıştır.

Henüz 23 yaşındayken, ilk şiir seçkisi "The Wanderings of Oisin and Other Poems" 1889 yılının Ocak ayında yayınlanmıştır. Ancak Yeats, yazdığı edebi eserlerden para kazanmak için çok çaba sarf etmiştir. Hatta bu amaçla William Blake'in tüm eserlerini yayımlayan Edwin Ellis ile işbirliği yaparak, irlanda folkloru ve şiiriyle ilgili bir kaç antoloji hazırlamış, çok sayıda tanıtım sayısı ve makale yazmıştır.

1938 yılının Kasım ayında "Under Ben Bulben" adlı şiirini yazdı. Bu şiirde mezar taşı üzerine yazılmasını istediği bölüm de bulunuyordu. 28 Ocak 1939'da Fransa'nın güneyinde öldü ve Roquebrune'e yakın bir yere gömüldü.

ayar veren şiirler

ne kadar anırsan boşuna
eşekliğini...
bizim kadar gürültülü ilan edemezsin
bizim
radyomuz var
pikabımız var
teybimiz var
ve insanlar nutuk çekerken
hoparlör kullanırlar

(bkz: ümit yaşar oğuzcan)

bugün yazarların başına gelen ibretlik olaylar

armada'dan çıkıp dolmuş beklerken, makam aracıyla geçen rte'yi görmek...

çarşamba

cemal süreya'nın bugünde okunmamasını salık verdiği muazzam bir şiiri vardır.

(bkz: biliyorum sana giden yollar kapalı)

kiralık konak

Kiralık Konak, Yaban'ın popülerliği bir yana bırakılırsa gerek içeriği, gerek kişilerinin işlenişi, gerekse kurgusu bakımından Yakup Kadri'nin romanları arasında önemli bir yer tutar. Türk romanının köşe taşlarından oluşu, değerini günümüzde de koruması ise konu edindiği gerçekliğin, değişik boyutlarda da olsa sürmesinden gelir. Türk toplumunun tarihsel gelişim sürecinde ilk belirtileri onsekizinci yüzyılda görülen ve Tanzimat'la somutlaşan Batılılaşma olgusuna bağlayabileceğimiz bir gerçekliktir. Bu Kiralık Konakla Yakup Kadri, altyapısından üstyapısına bir değişim sürecine giren Türkiye'de, bu sürecin sonucu olan bir sorunsalı getirir gündeme. Zaman dilimi olarak da bu sorunsalın belirgin biçimde yaşadığı ikinci Meşrutiyet dönemini seçer.

ikinci Meşrutiyet salt mutlakiyetçi yönetimin sona erdirildiği siyasi bir devrim olarak ele alınamaz. Geleneksel toplum yapısının çözüldüğü, sınıflaşmanın belirginleştiği bir tarih sürecinde sivil-asker bürokratların, dışa bağımlı egemen güçlerin desteğinde yönetime el koyması olayıdır temelde. Ama Türk burjuvazisi üretim güçlerini geliştirecek, üretimin toplumsallaşmasını sağlayıp hızlandıracak güçte olmadığı, değişim toplumun kendi iç dinamiklerince belirlenmediği için çöküntü durdurulmadı, tersine hızlandı. Böylece, Türkiye'nin yukarıdan aşağıya kapitalistleşmesi süreci içinde, yapı kendi iç dinamiğiyle değişmedi. O zaman doğrudan doğruya saldırıya uğrayan doğa kendisi değil, hayat tarzı, değerler, ahlak, kısacası kültür oldu.

alıntı: "Murat Belge / Birikim, s:2, 1975"

Bu açıdan bakılınca yapısal bir çözülüşün, toplumun bütün kesimlerine, hayata yansıyan bir çöküntünün romanıdır, Kiralık Konak. Değer yargılarının alt üst olduğu bir dönemi kuşaklar arası çatışmayı odak alarak anlatır Yakup Kadri. Batıya öykünme ve bu öykünmenin yarattığı toplumuna yabancılaşma olgusu, dünya görüşünün, buna bağlı olarak da yaşama biçiminin, değişmesi, insanlar arası ilişkilerdeki yozlaşma romanın çatısını oluşturur. Roman kişileri de bu çatı içinde ve sınıfsal konumlarıyla yansıtılır.

batılılaşma

Osmanlı döneminden bu yana, batılılaşma daha çok bürokratlar ve paşalar etrafında şekillenmeye başlamıştır. Hal böyle olunca batılılaşma süreci de hızla yayılmaya başlamıştır. Çünkü o dönem içinde en ilerici, aydınlanmaya açık olan ve batının üstün taraflarına vakıf olan kesim onlardır. Bir başka gerçek daha vardır ki, değişimlerin pek çok koldan
ve hızlı olması toplumsal hayatta bir şaşkınlığa yol açmıştır. Kültürü, gelenekleri,teknolojisi ve değer yargılarıyla bir bütün olan Batının bazı unsurlarının alınmış olması ve diğer unsurların tamamlanmamış olmasından dolayı Batılı yaşayış ve
düşünce biçimi, Türk toplum hayatına tam manasıyla geçirilememiştir. Daha sonra bu durum, toplumun dinamikleri arasındaki homojenliği bozmuş ve birbirlerinin hayatlarını bilmeyen, birbirlerinden habersiz yaşayan, toplum birimleri meydana
gelmiştir.

Bunun yanında batılılaşma, ani değişimden dolayı doğru algılanma fırsatı bulamamıştır. içinde yaşadığımız dönemde de gördüğümüz üzere Batının neyini alıp neyini bırakacağız ikilemi, farklı kültürler arasında sıkışıp kalmış kararsız insanlar yaratmıştır ve yaratmaya da devam ediyor...

durup sorgulayamayacak kadar hızlı yaşıyoruz da peki nereye gidiyoruz? varacağımız yeri bilmemiz gerek, sapacağımız yeri de elbet!..

bazen olmuyor bazen

(*) işaretli, doldurulması zorunlu olan tüm boşlukları doldurmuşsunuzdur...
yer; doğrudur...
zaman; doğrudur...
sarılıp kendinize heyecanla beklersiniz... oysa yeni sürprizler peyda olunmuştur.
hüsranla izlersiniz... izledikçe solar sizin "gerçek" dedikleriniz...
dün, kayıp gider elinizden... yarın hiç bilmediğiniz bir yerlere saklanmıştır hünerle, siz gözleriniz kapalı sayarken...
sonra gözlerinizi açarsınız birden... ardakalan, en azından bugünü kurtarmaya çalışan bir "sen"!..
öyle işte!
"bazen, ne yaparsan yap; olmuyor bazen..."