bugün

özel üniversiteye gidip üniversite okuyorum demek

baştan falso bir anlatımdır.

resmi olarak ''özel üniversite'' diye bir tanım yoktur. özel dediğimiz nanenin esas açılımı ''vakıf üniversitesi''dir.

vakıf üniversiteleri nedir?
belli bir vakfın maddi desteğiyle kurulan, çeşitli vergi muafiyetleri dışında her türlü giderini kendi bütçesinden karşılama zorunluluğu bulunan ve yetki olarak eğitim-öğretim açısında herhangi bir eksik yanı bulunmayan üniversitelerdir.

bu kurumlarda eğitim-öğretim ücrete tabiidir.

işte esas sorun burada başlıyor.

türkiye'de her sene üniversite sınavına giren tüm öğrencilerin yarısı bile bir kuruma yerleşemiyor. yüzdeler %30-35 düzeyinde.

hadi bunların bir kısmını dandik adam diyelim. geri kalan öğrenciler ne olacak?

kontanjan sorunu yüzünden hakkı olan yükseköğrenime erişemeyecek.

vakıf üniversiteleri işte bu eksiklikte bir çözüm olarak ön plana çıkıyor. ''parayı basan okusun'' meselesi değil.

güzel yanı yok mu?
olmaz olur mu?

yine kanuna göre bu kurumlar öğrencilerinin en az %20'sini burslu okutmak zorunda. bu rakam vakfın ekonomik gücü ve eğitim misyonuna bağlı olarak değişebiliyor.

peki geri kalanlar?

şimdi hiç kimse burada ücretli okuyan öğrencilerin hepsinin bal kaymak tabakadan olduğunu iddia edemez. fakat aileler taksit imkanından dolayı buraları cazip görmekte.

yani yıllık ücreti 22.000 TL olan bir okula kayıt için gidildiğinde aileden peşinen bu rakam istenmiyor. anlaşmalı bankanın desteğiyle uygun taksitlendirmeler yapılıyor.

geri kalan noktalarda eğitmen kadroları devlet üniversiteleriyle çok farklı olmasa gerek. çünkü aynı hocalar farklı okullarda eğitim vermekteler.

bu basit bir önyargı meselesidir.

''ben param yok diye okuyamıyorum'' diye isyan edenlerin aileleri ayakkabı alacak parası yokken bugün villalarda oturan bazı şahsiyetlere oy vermekte beis görmemekteler.

sen yönetimini uygun seçme ondan sonra isyan et.

önce kökten bir değişim gerekiyor. sonrası zaten gelecektir.