bugün

türk adalet sistemi

saç ayaklarına bakarsak:

hakim: hakim başına yüzlerce dosya düşer. hakimler çoğu zaman - hukuki konularda bile - dosyayı bilirkişiye gönderip, sıklıkla rapor doğrultusunda karar verirler. içtihat programları olup olmadığı konusunda emin değilim ancak varsa bile yetersizdir. yerel mahkemelerin, benzer uyuşmazlıklarda yüksek mahkeme kararları doğrultusunda hüküm kurmaları, yargılamada tutarlılık açısından hayati önem taşımasına rağmen, hakimlere bu yönde imkanlar sunulmaması ciddi sıkıntı doğurur. ülke insanının, otu boku temyiz etmesi -avukatların da bu durumda samimi davranmaması- yargılamaya tıkayan önemli bir faktördür. yargılamanın %100 sonucunu kestirebilmek mümkün değildir ama çoğu durumda çok çok düşük olasılıklar için yargılamayı sürüncemede bırakmanın da anlamı yoktur.

savcı: yine yoğunluk, burada da en büyük sıkıntıdır. az önce bahsi geçen içtihat desteğinin yanında, fiziki koşullar olarak da savcılar -tıpkı hakimler gibi- yetersiz imkanlara sahiptir. savcı başına yüzlerce dosya düşmesinin yanında, insanımızın da işi yokuşa sürdüğü muhakkaktır. gerekli gereksiz her şeyi yargı yoluna taşıyan insanlar, gerçekten sıkıntı yaşayan insanların hakkını da bir nevi gasp etmektedir. bu faşitsçe ya da diktatörce bir tutum olarak algılanmamalıdır. söz gelimi, ufak bir komşu kavgası sonrasında olayı abartıp karşı tarafın başını ağrıtmak isteyen şahıs, savcılığa başvurarak koruma tedbiri talep ederken; eski kocası tarafından tehdit edilen kadının yardım talebi sonuçsuz kalabiliyor ve bazen gazetelerden de okuduğumuz üzere, iş ölüme kadar gidebiliyor.

avukat: avukatlar, -şimdilik- belirli bir sınav sonucunda mesleğe kabul edilmediklerinden ve çoğu zaman işlerinin kamu hizmeti boyutunu da ıskalayarak kendilerini geliştirmeden, sıklıkla uzmanlaşmaksızın bakkaliye zihniyetiyle iş yaptıklarından, sisteme ciddi şekilde zarar verirler. elbetteki herkesi itham etmek mantıksız olacaktır ama ne yazıkki mesleğin imajı bu yöndedir. yerel mahkemece karara bağlanan dosyayı, temyiz sonucunun olumsuz olacağını öngörmesine rağmen, sırf para kazanmak ya da müvekkilini oyalamak amacıyla yüksek mahkemeyi taşıyan avukatlara fazlasıyla rastlıyoruz. oysa ki girişte bahsedildiği üzere, avukatlık bir yönüyle serbest faaliyettir ancak diğer yönüyle de kamu hizmetine dahildir.

bilirkişilik: aslında bu bir saç ayağı olmamasına rağmen, hakimlerin iş yükünün günden güne artmasıyla, önemleri hayati noktaya gelmiştir. artık insanlar "avukat tutma, bilirkişi tut" düsturuna inanır olmuştur ve bu da adil yargılamanın önündeki en büyük engeldir. öte yandan hakimler, artık salt hukuki uyuşmazlıklarda bile bilirkişi yardımına başvurur olmuşlardır ki bu açıkça mevzuata ve akla aykırıdır.

tabi en sorun, devletin tüm bunlar karşısında eylemsiz kalmasıdır. sorunlar bellidir ancak çoğu sorunun çözümü mali kaynağa gebe olduğundan, felç olmuş sistem ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. aksak bir anayasayla, ki 82 anayasasına göre "devlet, mali ve sosyal imkanları ölçüsünde faaliyet gösterir", olmayan mali kaynaklarla sistemin işlerlik kazanması pek mümkün görünmemektedir.

amin.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar