bugün

üçlü

dolduruşsuz, dondurmasız tuhaf bir hayatta, erdemlerimden sıyrılırken kenarda ve öğürtülü, takılıyor bacağıma, elime, çınlamalarıma.. içimden kasvet geçmiyor kastetsemde, çekiyor ve üretken topuklarından dönüyor. hayır, onun topukları kulaklarının ucunda. sallanan küpelerini kaybetmiş ve şimdilik bir süre gülümsemeyecek. bi yerlerde kaldığından eminim. yolların üzerinden geçtim, tek tek, çakmağın gazının bittiğinden eminim; ama onu nerede ve hangi kablonun ucunda düşürdüğümü karamsayamayacak kadar ödüllendirdim dün ezbergenimi. yaramazlıklarını bir bir anlattım kalıbına. "tortuluyum"la geçiştiremeyecek bu sefer beni. aynı çizginin üzerinde buhar, katı ve sıvıya döküldüm. şimdi anladım, bir 3'lüyü devirdim. yay-taş-sapan ve tek bir saç telimde turkuaz ve kirpiklerimdeki taş. hak! müstahak? ya yerdeki toprakses? onu ben çağırmadım. onu hanginiz çağırdı? bana ismimle biraz izin verin. biraz daha.. hiç bu kadar arınmadım sessizden, bunca karmaşa ve eklem ağrısı sizin saçlarınızdan çıkma. altıma yaptım, tuvalete gittim, yine altıma yapıyorum. 3'lülerden arındım sanmıştım. sadece hareket ediyorum, çıkıyorum ve yine buradayım. gene zaman yuvarlağın üzerine oturup, senin kadar döneceğim, diye talihsiz öpücüklerimden çekiştirip sesini, açsam iliklerimi, düğmeler teker teker kafama fırlıyor. 1-2 değil. avuçla.. az önce tutuştum. evet az önce.. sen ay sanmıştın değil mi? vakitli, sayılı ve 3'lü olanlardan. toparlanıp kalkmadan uzanamıyorum. hobilerim arasında hiçlik var. zaman değil, her zaman doyurduğum. başlangıç noktasına döndükçe, itici bir güçle daha ileriye savrulduğum. önünü göremiyor musun? ardımdan koptum.. kimin eliydi saçlarımda dolanan, kokusunu havucun gözlerinden damıtıp bir tutam saç örgüsünde vazoya hapsettim. saksıdan fırlayan yosunun benimle konuşmaması gerekirdi. ve ben onu duyduğumu, sözgelimi iğde ağacının kızına söylememeliydim. duramadım işte yerimde. tepinerek çatı yaptığım kaşlarımdan ağladığımı gören olmamış neyse ki. şimdi aklıma gelince savunmayayım istedim kendimi.. sizi ben yıktım! sizi ben parçaladım! sesleriniz o kadar boğucu, pençeli ve içimin kral/kraliçesiydi ki, ayracın içinden çıkmak istedim. önce sana tükürdüm, sonra sana. gözün anahtar deliğindeyken son bir hamle yapıp, "bedenim bir et" hatırlatmamı imzaladım. eline tutuşturdum. çekip almasaydın kendini o dağınık solungaçtan, şimdi sırtına tutunup, sakinleri devirir ve çevresinde ip atlar mıydık? şimdi sadece yoğurda bulanmış büyük harfli bir bıyıksın. seni ben parçaladım.. bana hiçbir şey yapmadık!