bugün

oğuz atay a mektup

hocam,

ben hep parmaklarımı kemirdim, bass çalma sevdasına nasırlaşan parmakları delicesine yedim. senin hani öyle bir şiirin var ya;

Başparmağını emdi,
evde koptu kıyamet.
Ona göre oburluk,
Freud'a göre şehvet.

şimdi benim kafam karıştı oğuz abi, ben obur muyum, sevgiye mi açım, yoksa şehvetli bir bünyem mi var. bu takıldı kafama bugün. aslında bir birine yakın şeyler bunlar,

dur ben de; başlıyorum aynı sen gibi, sana öykünerek, ama tüm acemiliğimle;

şehvet, oburluk, açlık ve sevgi;
yakınlar birbirine tahin ile pekmez gibi.
belirtileri de birdir ki,
anlamak için, al parmağını yap yiyor gibi.

aç olan nasıl doyar oğuz abi?
vücuduna yemek zerk eder tabi!
ya obursa, hiç doymaz ise?
zerke, zevk-ü sefa katar bre fani!!

abi sevgi nasıl doyar peki?
ten tene, ter tere zerk edilmeli!
ya şehvetliyse, ya hiç doymaz ise?
o da zev-ü sefa katar obur gibi!!

gördün mü hocam!
birdir oburluk ile şehvet!
doyurmak için ise, yemek ve sevgi gerek,
tabi yine doymaz isen, tek çaren parmak emmek.

yine yazacağım, kendine iyi bak.

eksper-i mental

edit : hocam, dediğin gibi;
................ Ayrıca fakir dilim
Bağlı hece vezniyle, taş kesildi sağ elim.
Hecenin çarmıhına çivilenmiş ellerim.
Kafiye tanrısına kurban oldum. Efendim?