bugün

ahmet kaya

bir kişiyi ancak kendini ifade eden cümlelerde bulabilirsiniz. işte bilinmek istemeyen tarafları. tamam süper bir insan olmayabilir. hiçkimse ben süperim diyemez. ama bir topluma hainlik edebilecek derecede hatalarını göremiyorum. ön yargılarınızı kırıpta onu iyi bir şekilde araştırabilirseniz gerçekleri görebilirsiniz.

buyrun bir roportajı:

Çetrefil Bir Portre

Bir ödül töreninde, Kürtçe şarkısına klip çekmek istediğini ve klibi yayınlayacak televizyonlar aradığını söyledi ve bütün hayatı değişti!

Suçlamalar, davalar, kelepçeler, mahkemeler ve yurt dışına uzanan adı konmamış bir sürgün! Peki ama, Kürtçe şarkı söylemenin yasak olmadığı bir ülkede, yıllardır Türkçe şarkılar söyleyen Kürt asıllı Ahmet Kaya'nın, Kürtçe bilmediği halde, bir Kürtçe şarkıyı kasetine koymak istediğini dile getirmesi neden bu denli tepki aldı?

Sorunun kendisi kadar cevabı da çetrefil!

Çünkü o, 'Başım Belada' gibi bir şarkıyı, yaşamları boyunca başları belaya girmemiş ve girmeyecek olan insanların bile zihnine kazımış bir şarkıcı. Çünkü o, şarkılarını kaderi gibi takip eden, 'misyoner' şarkıcılığından dolayı bağlaması eşliğinde 'başım belada' diye haykıran, 'kabına sığmaz, hırçın mizacından dolayı ise mahkemeler eşliğinde 'başına belalar açan' bir şarkıcı. 'Belalı şarkılar' yaptığı için mi 'başı belada'dır, yoksa 'başı belalı' olduğu için mi 'başım belada' nakaratlı şarkılar yapmaktadır bilinmez;fakat o, biraz alkolün, biraz tutamadığı dilinin, biraz haksızlıklar karşısında kolayca isyan edişinin, çokça da son dönemde yaşadığımız demokratik daralmanın ve bütün bunların üzerine 'yangına körükle giden' biz gazetecilerin kurbanıdır!

'Öcalan posteri önünde resim' çektirmekten 'PKK'yı övücü sözler'e, 'Arabamı o şerefsizlerin ülkesine bıraktım.' aforizmasından 'bölücülüğe' bir yığın 'provokatif suçlama'nın muhatabıdır. Medyada yer alan bu iddialardan dolayı hakkında açılmış davalar DGM'de sürerken o, yaklaşık bir yıldır sürgün yaşadığı Fransa'da, 'dilini bilmediği, kültürünü anlamadığı, sorunlarını paylaşmadığı, yemeklerini sevmediği' insanların arasında, yapayalnız kendini aramaktadır. 'Külli iradeyi' içselleştirmiş bir insan olarak yüzünden hiç eksik etmediği tebessümle derin bir teslimiyet sergilese de, içinde yaşadığı gerilimden dolayı titreyen bacaklarından yükselen isyana engel olamamaktadır. Gülümseyen başı ile belalı ayakları arasında sıkışıp kalmaktadır. Tutkulu gençlik yıllarında bile, bugünkü gibi şiddete karşı olduğunu vurgulasa da, tepkisellik ile rasyonellik arasında duruşunu keskinleştirememektedir. PKK dahil bütün terör örgütlerini kınayıp, hiçbir şekilde PKK ile irtibatı olmadığını söylese de, konserlerine gelen PKK sempatizanlarının varlığını inkar etmemektedir. Ve en çok da 'Arabamı o şerefsizlerin ülkesinde bıraktım.' iddiasına üzülmektedir.

'Birkaç şerefsiz yüzünden arabama bile binemeden ülkeyi terk ettim.' cümlesinin nasıl ters yüz edilip kendisinin de bir parçası olduğu ülkesine ve insanlarına hakarete dönüştürüldüğünü görüp hayret etmektedir.

Şarkılarının dile getirilmemiş haksızlıklara ve isyanlara tercüman olurken kalabalıkların dilinde marşlara dönüşerek sloganlaşmasından memnun olurken, hayatında yüksek sesle konuşmaya bile cesaret edememiş insanların isyan yüklü şarkılarını dillerine pelesenk etmelerine bozulmaktadır. Öyle ki geçmişte 'Saza Niye Gelmedin?' şarkısını okumuş olmaktan bile pişmanlık duymaktadır! 'Türkçe küfreden polislerini bile özlediği' ülkesine döneceği günlerin hayaliyle Paris'in göbeğinde ingilizce öğrenmektedir. Dilin tükendiği yerde sessizliğe gömülüp, kaderi gibi takip edeceği yeni şarkılar mırıldanmaktadır…

Bir ödül töreninde, Kürtçe şarkınıza klip çekeceğinizi ve klibi yayınlayacak televizyonlar aradığınızı söylemeniz bütün bir hayatınızın değişmesine sebep oldu. Bu belalar başınıza nasıl açıldı?
Benim başım hep beladaydı zaten. Son zamanlarda bunun nedenleri üzerine çok düşündüm; ben Türkiye'nin alışageldiği bir 'sanatçı' tipi çizmiyorum. Hayatın farkındayım, akıllıyım, beni içine almaya çalıştıkları normlara uymuyorum. Medya benden başka türlü malzeme çıkaramıyor; çünkü 'kim nerede-kiminle' programlarının aktörü olmuyorum. Düşünebiliyorum, ailemle ve inandığım geleneksel değerler üzerine inşa edilmiş bir yaşam sürdürüyorum, vergimi ödüyorum, namussuzluk yapmıyorum.

Bunlar bir insanın başının hep belada olması için yeterli olmasa gerek?
Bütün bunların ötesinde bir de bütün haksızlıkların farkında olan ve buna karşı çıkan bir yanım var. Eh, bir de sistemi eleştiren ve her daim muhalif bir adamım. Benim başım nasıl belada olmasın?

Bana mı soruyorsunuz?
Gülümsüyor... Yaşadığım bu son belaların başlangıç noktasını herkes biliyor artık. Cebinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliği taşıyan bir Ahmet Kaya, kırk üç yıldır Türkçe düşünen ve Türkçe şarkılar söyleyen, bütün motivasyonunu kendi ülkesinden alarak şarkılar besteleyen ve milyonlarca insana ulaşan bir Ahmet Kaya, bir ödül töreninde büyük bir suç işledi (!) ve aslında ingiliz asıllı (!) olduğunu ve ingilizce (!) bilmediği halde, o dilden bir tek şarkı söylemek istediğini açıkladı. Hikaye birazcık kurguyla böyle başlıyor. Hazır ironi yaparak kurmuşken hikayenin finalini de anlatsanız! (Gözleri nemleniyor)

Adı konmamış bir sürgün!

Fakat bu adı konmamış sürgüne sebep olan bir yığın suçlama var. Apo posteri önünde resim çektirdiniz mi?
Bakın; siz gazetecisiniz. Sizin ürettiğiniz o gazeteyi kimlerin okuyacağına siz mi karar verirsiniz, yoksa okur mu gazetesini seçer? Ben konser yapıyorum, insanların bir kısmı gelip şarkı dinleyerek, bir kısmı dans edip halay çekerek, bir kısmı sloganlar atarak deşarj oluyor. Benim bu insanları seçme hakkım olabilir mi? On binlerce insanın bulunduğu konser salonunda biri Apo posteri açmışsa bunun benimle ne ilgisi olabilir?

Peki ya PKK'yı övücü sözler?

Bakın ben terörün her türlüsüne ömrüm boyunca karşı oldum, lanet ediyorum teröre, neden öveyim PKK'yı?

Nedir sizin PKK ile ilişkiniz o halde?

Bu soruyu ben soruyorum. Lütfen beni PKK ile ilişkilendirmeye çalışanlar ispat etsinler, ben nereye üye olmuşum? Hani üyelik belgelerim? Kime yardım etmişim, hani makbuzlarım? Ben nereyi bölmüşüm, nerede sınırları? iki tane konser fotoğrafı çekip aslı çarpıtılan iki tane cümleden yola çıkarak bir insanın hayatına bu kadar kıyılabilir mi? Soruyorum. Bunların cevabını istiyorum. Ve bunu bana değil, babası bir gecede 'hain ve bölücü' ilan edilen 12 yaşında, Türkiye'de okula giden kızıma izah etsinler. Başka bir şey istemiyorum. (Bu arada çantasında PKK konseri verdiği iddiasıyla açılan davaya ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunamadığı için düşme noktasına gelen davasının mahkeme tutanaklarını gösteriyor Kaya.)

Bakın "PKK'cılara konser verdi." diye haber yaptılar sonra mahkeme belge istediğinde. Bizde bir belge yok diye cevap vermişler. Şimdi ne diyeyim ben?

Türkiye'de sizin hakkınızda en çok tepki çeken şey 'Arabamı şerefsizlerin ülkesinde bıraktım.' cümlesi oldu. Nasıl söylersiniz böyle bir şeyi?

Yaa gözüm ben manyak mıyım ki böyle bir şey söyleyeyim? Aklı başında olan bir insan nasıl olur da kendisinin de bir parçası olduğu ülke hakkında böyle çirkin bir şey söyler! Ayıp bir şey, benim annem, kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım, abim, çocuklarım, karım, ailem herkes orada, o ülkede yaşıyor. Ve ben Mecnun'un Leyla'yı sevmesi gibi seviyorum ülkemi.

Nereden çıktı o halde bu söz?

Ben "3 tane şerefsizin yüzünden ülkemde arabama bile binemedim." dedim. Ertesi gün bir gazetede manşete, 'Arabamı şerefsizlerin ülkesinde bıraktım!' Böyle bir şey olabilir mi? O gazetenin muhabiri bile geldi bana 'Abi vallahi ben böyle bir şey yazmadım, oradan ayarlamışlar.' dedi. Yorumu size bırakıyorum.

Fakat ben hala anlamış değilim. Kürtçe şarkı söylemenin yasak olmadığı bir ülkede yıllardır Türkçe şarkılar söyleyen Kürt asıllı Ahmet Kaya'nın Kürtçe bilmediği halde bir Kürtçe şarkıyı kasetine koymak istemesi neden yoğun tepki aldı?

Evet doğrudur, yıllardır Türkçe şarkılar söyleyen bir insanım; Kürt asıllıyım ve ne yazık ki Kürtçe bilmem.
Bu kadar masum bir talebimin karşılığında ben, uygar, çağdaş, demokratik, insan haklarına saygılı olduğunu iddia eden, bir kültür mozaiği oluşturduğunu iddia eden ülkemden ne beklerdim biliyor musunuz? Bu Kürtçe şarkıyı okuduktan sonra, en azından bu dili kullanan milyonlarca vatandaşına saygı adına, bu şarkıya çekeceğim klibi alıp-televizyonlarda yayınlayıp, bu ülkede bütün kültürlerin yaşama imkanı olduğunu, bütün dillerin var olma imkanı olduğunu, şarkılardan korkulmaması gerektiğini göstermesini. Kaldı ki okuduğum şarkı çok güzel bir sevda ve ayrılık şarkısıydı.

Bir aşk, ayrılık şarkısının bunlara sebep olabileceğini düşünmüş müydünüz?

Aklımın ucundan bile geçmedi. Benim, biri 18, diğeri 12 yaşında iki güzel, akıllı kızım var. Beni asıl üzen, kızlarımın okula gidiyor olmaları ve artık bir sosyal çevre içerisinde yaşıyor olmaları. Ben onlara hiçbir açıklama yapamadım, bunun koşulları olmadı; ama onların benim adıma epeyce açıklama yapmak zorunda bırakılmaları beni gerçekten çok üzüyor.

'Başım Belada' gibi bir şarkıyı yaşamları boyunca başları belaya girmemiş ve girmeyecek olan insanların bile zihnine kazımış şarkıcı Ahmet Kaya'nın kendi başının beladan kurtulamaması yalnızca yüklendiği misyondan mı kaynaklanıyor, yoksa bunda bir parça da, kendi, 'kabına sığmaz, dilini tutamayan sert mizacı'nın mı etkisi var?

Benim bütün şarkılarıma bakın, kaderimi adeta ellerimle yazdığımı göreceksiniz. Bunu açıklayamam belki. Başta 'Başım Belada' olmak üzere, ben, yazılmış şarkıların yolunu yürüyorum. Hiçbir şarkı, şiir, hiçbir kültür yurtsuz olamaz. insanlık ve onun ürettiği değerler bu kadar pervasızca ve hovardaca yağmalanamaz. Hiçbir ülkede saatler bu kadar kedere ve hüzüne ayarlanamaz. Dağların acısı olur; ama acının bu kadar büyük dağları olamaz. Bunlar bana ve şarkılarıma hayat veren ve inadına bağlı olduğum şeyler.

Peki ya kabına sığmaz sert mizacınız?

'Ben bir suç işlemedim; ama her insan gibi hatalarım var. Üslupta bir yanlışlık yapmış olabilirim. Ne yapayım yani mizacım sert, yanlış anlaşılıyorum; ama art niyetsiz bir yüreğim var, kimseye benden bir kötülük gelmez. Eğer zaman zaman isyan ediyorsam bu haksızlıklara karşı dayanamıyor oluşumdan kaynaklanıyor, yoksa hiç kimseyi üzmek istemem. Ülkemin insanlarının daha mutlu, özgür, barış içinde yaşamasından başka hiçbir derdim yok. Fakat ülkemdeki haksızlıklar beni üzüyor ve sert mizaçlı yapıyor. Sonra da ne desem ters anlaşılıyor. Barış diyorum savaş anlıyorlar, demokrasi diyorum faşizm gibi algılıyorlar, ülkemi sevdiğimi söylüyorum vatan haini diyorlar. Bildiğim bir şey var ki; yüreğim ve beynim büyüdükçe sicilim bozuluyor; ama ıssız bir insanlık anlıyor beni.

Fakat şarkılarınız bir tarafta dile getirilmemiş haksızlıklara ve isyanlara tercüman olup sloganlaşırken diğer tarafta hayatında yüksek sesle konuşmaya bile cesaret edememiş insanların dillerine pelesenk ediliyor… Birilerinin, kendi hayatlarını ortaya koyarak hayatın gidişatına, kendi yöntemlerini ve yeteneklerini kullanarak dur deme cüreti göstermesi gerekiyor. insanların, bunun yarattığı örselenmeyi önemli oranda hissettiklerine inanıyorum. Eğer onlar kendi sessiz çığlıklarını benim şarkılarımla sese dönüştürebilirlerse daha da mutlu olurum. Çünkü insanlık olarak buna ihtiyacımız var. Özgürlük kavramı, kendisi kadar mağrur bir çaba ve bir yağmur öncesi kadar muhteşem bir hazırlığı gerektirir.

Bu hazırlık süreci Ahmet Kaya'yı nasıl etkiledi?

Bir kere şahsen benim için çok öğretici oldu. Ayrıca 1 ay önce alkolü bıraktım. Artık bedenimin daha fazla çürümesine göz yumamazdım.

Doktorunuz mu tavsiye etti?

Evet, çünkü bu linç psikolojisinin oluşturulduğu sürede çok ciddi sağlık problemleri çıktı ortaya. 20 kilodan fazla aldım o 3 ayda. Şimdi verdim bu kiloları. Alkolü bırakmam zihin ve beden sağlığım için gerekliydi. Bu mereti bırakmadan kendimi kontrol etmemin zor olduğunu anladım.

Yani sert çıkışlarınızda içinizdeki şiddeti besleyen biraz da alkol müydü?

Kesinlikle. Yüzde doksan oydu. içki biliyorsunuz uyandırdığı kadar tahrik edicidir de. Daha saldırgan yapar. Fakat ne söylediğim üzerinde değil ayarlamada etkisi oldu. Anlık gafletlerin bile bana çok zararı oldu. Şiddetten uzaklaşmak, kontrollü olmak için bu illetten kurtulmam gerekiyordu, çok şükür bir aydır içmiyorum. Ve ben bu illetten kurtulduğum için şimdi daha rahat ve sağlıklı hissediyorum kendimi.

En çok neleri özlediniz Türkiye'de?

Sokakta Türkçe küfreden polisimizi bile özledim gözüm, gerisini sen düşün. Kükürt kokan havasını, içilemeyen suyunu, Boğaz'da balık kokusunu, ülkemi, hüzünlü şarkılarla bile yaşama umutla sarılmasını bilen ülkemin insanlarını…

Ne zaman döneceksiniz?

Bir gün mutlaka... Davalarımız şu anda devam ediyor. iddialar tamamen gazete kupürlerine dayalı, bunun bir sonuç vereceğini zannetmiyorum. Şu anda konserlerim devam ediyor. Bu süreç tamamlanınca ülkeme döneceğim.

kaynak: Eyüp Can
Zaman Gazetesi/9 Şubat 2000
güncel Önemli Başlıklar