bugün

philadelphia deneyi

çok çeşitli komplo teorilerine malzeme olan 1943 tarihli deney.

deneyin amacı, savaş esnasında gemilerin -mürettebat da dahil olmak üzere- radarlara yakalanmasını önlemekti. söylentiye göre, bu amaçla USS Eldridge adlı gemiye birkaç jeneratör yüklenmişti ve güçlü bir manyetik alan üretilerek gemi radarlardan gizlenecekti.

önce o dönemde ortaya çıkan spekülasyonlara bakalım. sonra gerçekte neler olup bittiğine gelelim.

görgü tanıklarına göre gemi sadece radardan kaybolmakla kalmamış, gerçekten de ortadan kaybolmuş, birkaç yüz kilometre ötede bir yerde bir anlığına belirmiş ve tekrar bulunduğu yere dönmüştü. üstelik gemide bulunanlar da çok garip bazı tecrübeler yaşamıştı. geminin bir anda likitleşen ve sonra tekrar eski haline dönen duvarlarına sıkışıp kalanlar, kendisini bir anda uzaydan dünyaya bakarken bulanlar vesaire...

aslında tüm bu söylenenler, Carlos Miguel Allende adlı bir adamın Morris Jessup adlı bir yazara, kendi el yazısıyla yazdığı mektuplardan ortaya çıkmıştı. bu mektuplarda allende, birleşik alan teorisinin doğru olduğunu, bunu da kendi gözleriyle tanıklık ettiği bir deneyle kanıtlayabileceğini iddia ediyordu.

jessup olayı merak ederek araştırmak istedi, ancak allende'nin ifadelerinden başka bir kanıt bulamadığı için hayal kırıklığına uğradı.

bu sıralarda birleşik devletler deniz araştırmaları ofisine bir posta geldi. postada jessup'un yazdığı ufo'lar hakkında bir kitap ve buna eklenmiş, dünya dışı teknoloji ile birleşik alan teorisinin konuyla ilişkisini iddia eden notlar vardı. jessup bunu gördüğünde, farklı birkaç el yazısının arasında allende'ye ait olanı tanıdı.

bir süre sonra jessup araba kazası geçirdi, daha sonra da intihar etti. ancak allende uzun yıllar yaşadı ve aynı iddiaları başkalarına da gönderdi.

80'li yıllarda deneyin filmi çekildikten sonra ortaya Al Bielek adlı biri daha çıktı. bielek, deneyde bizzat yer aldığını, ama sonra beyninin yıkanarak her şeyin kendisine unutturulduğunu iddia etti. sözde, o güne dek unuttuğu şeyleri, filmi gördüğünde hatırlamıştı.

tüm bu garip ifadelerin ardından Jacques Vallee adlı biri ortaya çıktı ve Philadelphia Deneyi ile ilgili bir makale yazarak, konu hakkında gerçekten bilgiye sahip olan kişilerin kendisine ulaşmasını istedi. bunun üzerine Edward Dudgeon adlı bir adamdan mektup aldı. dudgeon deneyin yapıldığı yaz donanmaya hizmet etmişti.

dudgeon, süreçte aslında neler olduğunu ve kullanılan teknolojinin nasıl bir şey olduğunu vallee'ye anlattı. bu hiç de öyle sanıldığı gibi dünya dışından yardım alınmış ileri bir teknoloji değildi ve mürettebatın yaşadıkları hakkında söylenenlerin de saçmalık olduğunu düşünüyordu.

1999 yılında, söylentiler ve her kafadan çıkan bu saçma sesler nedeniyle USS Eldridge adlı gemide çalışan herkesin bir araya getirilmesi mahkeme tarafından kararlaştırıldı. denizcilerin hepsi geminin belirtilen tarihte Philadelphia'da olmadığını söyledi. kayıtlarda da gemi gerçekten Brooklyn'de görünüyordu.

peki neden bu tür olaylarda gerçeklerden ziyade abartılı ve gizemli anlatımlara inanmayı seçiyor insanlar?

sanırım bu olay özelinde konuşursak, tüm bu anlatılanlara inanılmasına yol açan şey, öncelikle insanların kendi hükümetlerine olan güvensizliği. bu nedenle, kendi vatandaşları üzerinde, onların hayatını tehlikeye atacak her türlü deneyi gözü kapalı yapabilecekleri düşünülüyor. her ne kadar tarihi bu deneyden sonraya rastlasa da mk ultra gibi projelerde, hükümet önce inkar etse de, bir süre sonra yaptıklarını itiraf etmişti.

saçmalıklara inanmak için bir başka neden de, insanların doğaları gereği gizemli konulara olan merakı diyebiliriz. bir şeyin mantıklı bir açıklaması varken bile, açıklanamaması seçeneği daha cazip geliyor. bu nedenle tek bir doğruya inanmak yerine 40 tane yalana inanmayı seçiyorlar.

deney gerçekten yapıldı mı, yapılmadı mı? geminin, bahsi geçen tarihte Brooklyn'de olduğunun söylenmesi, askeri birtakım denemeleri açıklamamak için bir kılıf olabilir. mürettebatı da askeri sırları açıklamamaları adına tembihlemiş olabilirler. ancak geminin ortadan kaybolduğu, ışınlandığı gibi konulara inanmak için, bu ifadelerden daha tutarlı kanıtlara ihtiyaç olduğu da bir gerçek.