maske takmak

Tiyatro oyuncularının sahne alırken taktığı maskeleri bilirsiniz. Bu maskeler ayrıca tiyatronun sembolü de olmuştur. işte o maskelerin latince adı "persona"dır. Bizim kültürümüzdeki "personel" kavramı da buradan gelir.

Carl Gustav Jung bu sözcüğü, insanın dış dünyada gerçekten "kendi"si olmayan bir kişiliği yaşaması anlamında kullanır. Dış dünyadaki insanların bizi onaylaması ve sosyal hayatımızın devam edebilmesi için hepimiz maske takarız. Bu maskeler gerçekte kendimize ait olmayan kimliklerdir.
insanoğlu canlılar alemindeki en karmaşık toplumları icat etmiştir. Bu toplumlar insanların çıkarlarını korumayı, hayatta kalmayı ve başarıya ulaşmayı sağlayan sosyal mekanizmalar olarak düşünülebilir. işte insan, taktığı maskelerle toplumdaki rolünü gerçekleştirir ve meşruiyetini sağlar. Bu maskeler arkadaşlık ortamında, kadın-erkek ilişkilerinde, akademide, iş yerlerinde, siyaset ve sivil toplum kuruluşlarının her kademesinde vb. vardır. Öğretmen, komutan, bakan, baba, koca, müdür, esnaf hep maske takar...
Ancak "persona" nın yani maskelerimizin bu faydaları bedelsiz değildir. Bir insan taktığı maskeye veya oynadığı role kendini çok kaptırdığı ve benliğini bu sahte kimlikle özdeşleştirdiği zaman kişiliğinin diğer kısımlarını ihmal eder ve onları bir kenara atar.
Oynadığı rolün, maskesinin mutlak hakimiyetine girmiş bir insan kendi benliğine ve kimliğine yabancılaşır. Kişiliğinin diğer kısımları "maskenin baskısı" altında ezilir. Bu sürekli bir gerilim ve iç çatışma durumuna yol açar.

Carl Gustav Jung benliğin takılan maskelerle mutlak olarak özdeşleşmesine “şişme”(inflati
on) der. "Çok başarılı" öğretmen, bankacı, ceo ya da babanın egosu şişer. Bu insanlar kendilerine çok önem verirler ve oynadıkları rolleri diğer insanlara yansıtırlar. Onlarında böyle davranmalarını isterler.
Bu durumdan muzdarip insanlar herhangi bir otoriteye sahip olduklarında beraber çalıştığı insanları bunaltırlar. Anne ya da baba olduklarında çocuklarından çok şey bekleyerek onların üzerinde baskı kurarlar.
Yasalar, kültürel semboller, gelenek görenek ve adetler gruplar halinde takılan maskelerdir. Bu maskeler insanların kişisel arzularını bir yana itmek suretiyle tüm insanların belirli kurallara uygun ve birbirine benzer bir şekilde hareket etmesini talep eder. Aynı şekilde bu kurallar da kişi üzerinde aşırı baskı uygulandığında sosyal gerilim ve çatışma ortaya çıkar.
Takılan maskelerin kişiliği ezmesi aşağılık duygusuna neden olur. Kişi şişen egosunun talep ettiği şeye ulaşamadığında kendisini yetersiz görür, çevresinden uzaklaşır ve asosyal bir hale gelir. Bu aslında bir hastalıktır.
Toplum içinde birçok başarı kazanmış ve "rüştünü ispatlamış" çoğu insanın özel dünyalarına girebilseydik onların nasıl bir boşluğa ve anlamsızlığa düştüklerini görebilirdik. Bu insanlar kendilerini aldatan kişilerdir.
Bu bir hastalıktır ve aslında bizzat kişinin zihni bu durumu önlemek için çeşitli mekanizmalar geliştirmiştir. insan ruhunun en karanlık yönleri, gizli ve kirli arzular, şiddet eğilimi, kendimize bile itiraf edemediğimiz hisler orada, içimizde durup bize insan olduğumuzu hatırlar ve taktığımız maskelerin baskısını dengeleyerek bizi delirmekten kurtarır...