bugün

baba

Bu isler icin bu kadar kucuk oldugumu hic bilemeyecektim gitmeseydi eğer. Çok küçüğüm. O kadar küçüğüm ki o hastaneden onu çıkarmaya gücüm yetmediği için tüm gücümle ağlayabiliyorum. 30 yaşında değil 90 yaşında da olsan olgunlukla karşılanabilecek türden değil çünkü bu kaybediş!
Ben babamı kaybettim. Kayboldu! Salondaki tekli koltuğa bakıyorum yok, mutfaktaki sandalyesi boş. Mutfakta belirip "Çay mı demlediniz? Ne yemek yaptınız? Ooo çok şahane!" demiyor artık. Omzumuza dokunda hissettiğimiz o güzel güven duygusu da kayboldu onunla.
Yaz tatili gibi adamdı babam. Onu düşününce yazlık bir mekanda zakkumların arasında ailecek yürüyormuş gibi hissediyorum. Babam birazdan yol kenarında hiç tatmadığımız bir meyve bulup bize ne olduğunu nerede nasıl yetiştiğini detaylarıyla anlatıp kendi deyimiyle "şaşıracak" yani tadımlık toplayacak bize yedirmek için. Beğenirsek ertesi gün gidip bi kaç tane daha "şaşırır".
Piknik planı yapmıştık tatile gitmeyi hayal etmiştik.. Daha neler neler! Belki söylemeyi unuttuğum birşeyler vardı ona bilemiyorum şimdi. Yeterince hissetti mi onu ne kadar sevdiğimizi? Hastanede onu kapı önünde beklediğimizi bildi mi giderken? Yalnız bırakmadık onu bizi çıkardılar ordan. Tedirgin olur çünkü hastanede. Kızdı mı çıktık odadan gidemedik yanına diye? Bilmiyorum ki. Biraz daha vaktimiz olsaydı diyorum. Ama sonsuza kadar vaktimiz olsa yetmeyecekti bunu da çok iyi biliyorum.
Öyle acilde çaresiz haber beklerken çorabından tanıyıp, sanki ayaklarına beton dökülmüş gibi yerinden kımıldayamamak, yanına gidip bakmaya korkmak.. Kelimelerle anlatılamıyor maalesef. "Ay ben ölüye bakamam" şımarıklığından öyle uzaklaştım ki. Değil bakmak; sarılıp öpesin, sırtlayıp götüresi geliyor insanın.
Velhasılı çok zormuş! Hep üçüncü sayfa haberi gibi gelirdi böyle haberler. Sanki hiç bize olmazmış gibi.
Şimdi içimizde sanki yüreğimize batan bişey gibi yokluğu kaldı.