bugün

la casa de papel

efsanevi olacak ispanyol dizisi. 2 günde bitirdim. sürükleyici bir senaryosu var.

dizinin içeriğine gelecek olursak filmin teması şunun üzerine kurulmuş; bugüne kadar duygularının esiri olmuş ve hayattan yemediği sille kalmamış olan insanların bu kapitalist sistem içerisinde bir şekilde var olmaya çalışması ve bu insanlara en sonunda 2 seçenek kalmıştır. yaşamak için ya zengin olacaklar ya da ölecekler. tek atımlık barutu kalmış olan bunca insanı profesör tek tek yakalar ve onları büyük bir soyguna ikna eder. buraya kadar her şey güzel ancak daha güzeli karakterlerin her birinin bir emsal teşkil etmesi. hepsi başlı başına bir senaryo.

profesör: yıllarını yatalak olarak hastane köşelerinde geçirmiş ve çok okumuş,araştırmış birisi. insan psikolojisine hakim. duygularını kontrol edebilen asosyal bir tip. tam bir strateji ustası, insanları yönlendirme yeteneğine sahip, düşmanının bir sonraki adımını 5 ay öncesinden hesaplayan bir adam. duygularına yenik düşmeseydi daha temiz bir iş çıkarabilirdi ancak yine de temiz bir iş çıkardı. berlin ile olan arkadaşlıkları daha öncesine dayanıyor gibi geldi ama orasını tam anlayamadım ya da kaçırdım. soğukkanlılık konusunda tam bir uzman. nerde ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. dediğim gibi tam bir strateji ustası. sapyoseksüel olanlar için ise orgazm sebebi.

moskova: bu karakterde başlı başına bir olay. geçmişinde hep üzüntü ve sıkıntılar yaşamış ve geriye tutunabileceği bir dal olarak sadece oğlu kalmış olan adam aslında aşağı yukarı hepimizin çevresinde olan bir karakter. elinden her iş gelen orta yaşı geçmiş tam bir sanayi ustası.

denver: moskova'nın oğlu. hayatta hiç bir baltaya sap olamamış, hep itilmiş kakılmış ezik ve silik bi tip. o bunalımdan çıkmasının tek bi yolu var bu soygunu başarabilmek. ömrü sokaklarda kavga etmekle geçtiği için tam bir dövüş ustası.

tokyo: duygularının esiri bir kadın. hiç bir zaman akılcı davranmayı beceremeyen ama macera aksiyon söz konusu olunca da hiç bir şeyden geri kalmayan manyak karı. dizinin en önemli karakterlerinden çünkü maceracılığa onda dehşet bir cesaret uyandırıyor.

helsinki: en takdir ettiğim 2. karakter. tam bir görev adamı. "gözümü kaparım işimi yaparım" derler ya hah o karakter tam helsinki. bitmek tükenmek bilmeyen bir sabır ve irade.

oslo: oslo helsinki'nin kuzeni yıllarca beraber hapis yatmışlar ve bugüne kadar her işte beraber olmuşlar. oslo, helsinki'nin sessiz sakin modeli. başına gelenler beni üzdü ancak helsinki'nin plana bağlı kalmak adına sergilediği olgun tavır takdire şayandı.

rio: 24 yaşında bir genç. ergenliği tam üstünden atamamış duygularını yoğun yaşayan bir çocuk. üstün özelliği elektronik sistemler konusunda uzman. endüstri meslek lisesi elektrik-elektronik bölümü mezunu olabilir. ama mezuniyet yetmez bu işleri yapmak için. piç her bi boku biliyor.

naridio: tam bir çatlak kadın. genç yaşta uyuşturucu satıcılığı yaptığı için çocuğunu kaybetmiş. ancak insan ilişkileri gayet iyi iş disiplini müthiş olan bir kadın. parayı yetiştiremediler ama olsun. sağlam bir kalpazan. fabrikanın ustası olan adamla ilişkileri on numaraydı. keşke o adamı da yanlarına alsalardı. bütün dizi boyunca bir kez olsun itiraz etmedi adam.

ve berlin: en takdir ettiğim karakter. narsist olması dışında helsinki gibi bir görev adamı ve çelik gibi bir disiplin ve irade. tüm dizi boyunca bir an bile umutsuzluğa düşmeyen her daim soğukkanlılığını koruyan bir adam. eğer berlin'i rahat bırakmış olsalardı çok çok daha kısa bir sürede bu işi bitirirdi. planı anlamış ve profesöre olan güveni oradaki herkesten daha fazla olan psikopatın teki. son bölümdeki davranışı takdire şayan ama yanındaki kıza üzüldüm. eğer bu dizinin iki ana karakteri varsa o da profesör ve berlin'dir kanımca. çünkü profesör bir beyin ise berlin kesinlikle bir bilektir. tüm dizi boyunca adam bir an bile "başaramayacağız galiba" demedi. burada profesörün zekası ve berlin'in ona olan güveni kesinlikle etken.

raquel: iş ve özel hayatı arasında sıkışıp kalmış bir kadın. tam tutanacak bir dal buldum derken yaşadığı üzüntüyü anlamak cidden zor. neyse ki işler tatlıya bağlandı. gerçeği kabul etmek gerekir ki eğer profesör onu bir şekilde dinleme cihazı ile dinlemeseydi profesör'ü alt etmesi an meselesiydi.

dizi konusunda aklımda kalan tek bir soru işareti var; bu adamlar soygunu yaptıktan sonra şehirden ve hatta ülkeden kaçmayı nasıl başardılar. kaçtıkları anlaşıldığı anda istihbarat başkanı bile işin içindeyken, hava, deniz, kara bilimum tüm çıkış yolları kapanmış olması gerekirdi. bu kadar kusur kadı kızında da olur deyip geçmek en iyisi sanırım. ama daha iyi bir final olabilirdi. bide diğer karakterlerin ne yaptığı gösterilseydi iyi olurdu. açıkçası helsinki'yi bir danimarka birası yudumlayıp güneşlenirken görmek isterdim *

dizinin anladığım kadarıyla verdiği mesaj şu; eğer bu kapitalist sistem içinde rahat bir yaşam sürmek istiyorsanız şerefsiz, arlanmaz, kepaze, yalaka bir insan olmanız kaçınılmaz. gurur ve şeref yoksunu bir hayat sürmeye iten sebep kapitalizmdir. eğer oyunu insanlığı kaybetmek pahasına kuralına göre oynamazsanız kazandığı para ile sadece faturalarınızı ödeyebilirsiniz. onun için profesörün son bölümde yaptığı anlamlı konuşma çok önemli. eğer soygunu devlet adına yaparsanız adı "nakit akışı" eğer insanca bir yaşam sürmek için yaparsanız "hırsız" oluyorsunuz. ciao bella şarkısı da diziye bence gayet iyi gitmiş. güzel bir sistem eleştirisiydi dizi. tadı damağımda kaldı. ister istemez bazı yerlerde prison break aklınıza gelecektir ama çok daha iyisiydi.