bugün

bar manyakları

mekan isminin önemli olması dolayısıyla veriyorum: dorock bar/taksim

uzun bi süredir ortama çıkamayıp neler olup bitiyor bi bakayım diyerek, cumartesi gecesi ateşinden çekinilmesine rağmen gidilmiştir yine de. demirbaş modunda sürekli orda olan bir kaç arkadaş ile muhabbet etmeye çalışırken, bir yandan da kalabalıkta uygun bir yer bulmaya çalışırken koluma, götüme çarparak geçen tiplere küfür ederek zaman geçiriyordum.

garson kontenjanı sayesinde bulabildiğimiz masanın alınan darbelerce daha ne kadar devrilmeden duracağı geyik konusuydu. ortamı bilen bilir, cumartesi gecesi ter akar lanet yerden, olmadı bira dökülür yine ıslanır bedenler bi* şekilde. insanlar vıcık vıcık olan bedenlerini tam ortada duran masanın kenarına konuşlanmış olan vücudumun muhtelif yerlerine sürte sürte geçip duruyorlardı. neyse ki alışığım bu duruma lakin artık iyiden iyiye kıllanmış durumdayım insan teninden. zaten patlıyorum sıkıntıdan ''çıkıyım karavan daha az kalabalıktır'' diye düşünürken, yaşamım boyunca karşılaşmadığım bir harekete maruz kaldım. bir çift el, kepçe kulaklarımı ve kabarık saçımı aşarak önce gözlerimi kapadı sonrada ağzımı penetre etmeye yeltendi. aklımdan ilk okul yıllarıma denk düşen bu güzide espriyi yapabilecek samimiyette olduğum insanları geçiriyordum lakin hiçbirini orda hayal edemiyorum. merak oluştu haliyle ancak fena bi durum var ortada.
lanet olsun eller anason kokuyor buram buram. hızını alamayıp ağzıma girmeye çalışan son parmağı da çıkarıyorum hemen. ananın .mı diyerek dönüyorum bir çırpıda. karşımda paris hilton şapkası ve kemeri olan bir hatun. ne alaka noluyoz diyemeden bi*şeyler söylemeye çalışarak aynı anda yüzüme geğiriyordu şimdi de. bense aradan bi kaç kelime seçmeye çalışıyordum. yahu bu koku da nedir be kızım diyerek kafamı biraz geriye çekebildim. o sırada çalmakta olan manowar'dan daha beter bi vokal performansının dinleyicisi durumdayımdım. bi kaç tekrar sonrası anlıyorum ki ''your heyır so nayss!'' diyerek yazılıyor bana. daha what the hell is going on diyemeden nereden geldiğini sorma gafletine nasıl düştüm bilmiyorum. morocco cevabıyla birlikte, yandan bombeleri olan paris çakması bu faslı kızımız boynuma dolanıverdi. kafası dümdüz kızın. ağzıma giren o parmak, gözüme giren o tırnak ve burnumun direğini kıran koku triosu one night stand'e çoktan engel teşkil etmiş durumdayken bir de sarhoş olması iyiden iyiye atmosferi gerdi. kafası kıyak niyeti saf da olsa hatun kendimi tutamayıp, yan masada oturan kankalarının yanına kadar izmir marşı ile sıpırttım. lakin taciz bitmiyordu. bir iki kıvrak vücut hareketiyle sıyrılmama rağmen kaçamıyordum bi türlü bu manyaktan.

heavy metal çalmasının verdiği rahatlıkla belimden tutup dans etmeye çalışmasıyla daha bi* feleğim şaştı. gözüne fener çakılmış tavşana döndüm. ben ki kafa sallamayı stajyer metalcilik günlerime göüp en fazla hayali davul partisyonları hayali gitar soloları ile atraksiyon yaparken birden kendimi evleniyorum sandım. yardım isteme zamanıydı;

-melih!(arkadaş)el at bi, ayır beni şundan!!
-tamam.

demesiyle birlikte, elini tuttuğu hatun, diğer elini omzuma dayayıp nasıl yaptığını çözemediğim bir hamle ile 1 metrelik masaya çıkmıştı. çok sevgili vendetta'nın da belirttiği manyak profiline uygun olarak, manowar'la göbek atıyor, mevlana yapıyor, gerdan kırıyordu şimdi de. mekan ismi vermemin sebeni anlamışsınızdır artık. ortam dorock, düğün salonu değil ki be canım. bir suskunluk oldu önce sonra tüm gözler masaya döndü. hatun eğilip rastalarımı çekiştirirken ''bir beşlik yapıştırsam mı'' diye düşünüyorum ben de. nihayet indirdik yalvar yakar. arkın birasını pantolonuma boca etmeseydi aslında daha fazla durabilirdi. masa olarak kıza bir tavrımız olmasa da dökülen bira yüzünden kızı tutup duvara vururcasına bi* kez daha kanka kucağına yolladım. sinirle tuvalete çıktığım da ise artık barda sapkın bir ortamın oluştuğunu farketmiştim.

tanımadığım, zibidiler, pisuvara işerken ''hacı niye götürmedin karıyı valla süperdi ha'' muhabbeti yapmaya başlamışlardı. ellerinin şeylerinde olması mevzuyu iyice derin bir duruma sürüklüyordu. kimisi arkadan omzuma dokunup ''feciymiş hacı niye tersledin? valla çakımlıktı'' diye çanak tutuyordu pisuvardakilere.

''eeehh mal orda olum. çok istiyosan git sen çak'' diyip kurtuldum derken aslında yanlış bir icazet verdiğimi fark edememiştim. dangalak karı yüzüne benim masa kabeye döndü 5 dakkada. abazan akbabalar üşüşüp masayı tavaf ediyordu. sirkulasyon giderek artıyordu. kimisi birasını koydu, kimisi terini sildi, şeyini sürttürdü. bana o gece sürtüldüğü kadar nineme sürtülse o yaşta hamile kalırdı sanırım. tüm itiş kakışa, konser performansım ile cevap vermeye çalışmama rağmen masa nihayet abazan tipler tarafından ele geçirilmişti. kısa bir süre sonra, elde bira, üzerimde bilimum insan salgısı, suratta ''bu ne mına koyimm'' ifadesi ile hepimiz farklı bir köşeye çekilmiş, birbirimize bile ulaşamıyor vaziyetteydik.

faslı hatunu en son gördüğümde, bana ''neden ters yaptın abi ablaya'' diyen heriflerden birinin omuzunda helikopter pozisyonunda kafa sallıyordu. ayağını masamı gasp etmiş denyolardan birine vurduğun da biraz rahatlasam da çılgın atarak işemeye çıktım.

tuvalaet kapısında,

- hacım nasıl götürdüm ama karıyı!

- sorma fena bi hatun, tam iş görmelik, çatur çutur!

diyalogları dönerken, eleman beni gördü ve,

- moruk ayıp etmedim değil mi?

- fas'tan annem gelse çakarım bilader ne ayıbı!!?
diyerek çıkıp caravan'a kadar koştuğumu hatırlıyorum.

gece duşta temizlenirken çok keskin olmayan burnumun artık Jean Baptiste Grenouille vari bir performans sergilediğini farketmiştim.

''sinir mi, stress mi'' diye sordum kendime ve manyak götverenler diye cevapladım.