bugün

what s eating gilbert grape

öyle sanıyorum ki film çekilirken, diğer oyuncular leonardo di caprio'nun performansını izleyip kafayı sıyırmış olmalılar. bu adamın böyle zor bir karakteri nasıl bu kadar iyi canlandırdığını bilemiyorum. otistik olması muhtemel; dolayısıyla kendinden önce arnie'ye yakın bi* karakteri rain man'de canlandıran Dustin Hoffman'dan başka örnek alabileceği kimse olmadığına göre ancak gerçek hastaları izleyerek bu performansı çıkardığını düşünüyorum. mimikleri, sesi, vücut hareketleri vs. o denli başarılı ki bin tane otistik içinden ayrılır ''en otistiği'' bu denirdi kesinlikle. di caprio'nun oyunculuğunu eleştirenlerin bu filmi izledikten sonra fikirlerinin hala sabit kalması imkansız. johnny depp, donuk mizaçlı karakterini harika canlandırmasına rağmen, beraber oynadıkları tüm sahnelerde gözler hep arnie'nin üzerinde oluyor. gerçe filmin başında di caprio'nun, depp'in başrol oynadığı yıllarda sümüklü bir velet olduğunu düşünmedim değil. lakin adam bana böyle de yalattı işte kendini.

filmin bir diğer farkı ise, anne karakterini canlandıran Darlene Cates'in gerçek yaşamını oldukça merak ettiriyor oluşu. bilemiyorum, o kilo ile insanlarla normal bir iletişim kurmayı başarmak imkansız olmalı. muhakkak ki kendiyle barışıktır lakin, gerçekten belirgin fiziki zaaflerı olan bir oyuncunun, canlandırdığı karakterde bu eksikliklerinin yeniden yüzüne vurulması daima garip bir direnci de gerektiriyor olmalı diye düşünüyorum. ne bileyim zor şey gerçekten çirkin olup çirkini, bir sakat olup sakatı canlandırmak. belki de çoğu insanın üstesinden gelemediği şeyleri yenmiş olmaları zaten onları başarıya götüren özellikleri. onlara bakınca güçlü olmanın aslında başka bir şey olduğunu anlamak mümkün.

bundan sonrası;

--spoiler--

film, konusu ve işlenişiyle içinden ne çekip çıkarmak isterseniz onu veriyor sanki. aile filmi olmakla beraber çekip gitme hissiyatının bu kadar hoş anlatıldığı pek fazla örnek de yok gibi. biliyoruz ki amerika'nın küçük kasabalarında tek bir hissiyat vardır gençleri motive eden: o da, büyük şehire gidip maceraya atılma isteğidir. zaten film boyunca babasının çekip gittiği gibi gitmesini bekliyor annesi gilbert'in. lakin herif ailesine ve nasıl katlanılacağını empati kurarak tahmin edemediğim arnie'ye sonuna kadar bağlı kalabildi. ne diyim öyle böyle bir kardeşlik bağı tasviri değildi. tüm bu sorumluluk yüzünden kendi yaşamını hakkıyla yaşama fırsatı bulamayan birinin, sonunda istediğini almasıyla da sevindiriyor. kötü bir son beklerken leziz bir ters köşe de yapıyor izleyiciye.

annelerinin bedeninin insanlara geyik malzmesi olmasını kendilerine yedirememeleri yüzünden evlerini yakmakları filmin sanırım en hoş sahnesiydi. başta tuhaf geliyor, çözüm yolu arıyor izleyen, ''neden koca evi yaktınız'' diye düşünüyor. amm filmin sonunda anlıyoruz ki o ev yanmalı ki gilbert ve kardeşleri herşeyi hakkıyla geride bırakıp önlerinde duran geliceklerine koşabilsinler.

--spoiler--

ayrıca filmin en hoş özelliği bu kadar içli köfte bir konuyu duygu sömürüsüne başvurmadan dozunda tutabilmesiydi. di caprio ve depp'e ek olarak juliette lewis'in de oyunculuklarının henüz başında dahi çok iyi filmlerde oynadıklarının bir kanıtı diyebilirim bu film için. elimde olmasına rağmen çok geç izlediğime pişman oldum, farklı ve iyi bir film arıyanlara ilaç gibi gelecek üzüm gibi bi* şeymiş meğersem.