bugün

ölüm

üzerine çok düşünülen bence felsefi bir konu. şimdi bu konuyu iki farklı bakış açısıyla ele alalım. başlamadan önce her iki tür insan da genellikle ölümden korkar. bunun mantıksızlığını açıklamaya çalışacağım.

inanan biri açısından: bildiğim kadarıyla yeryüzündeki tüm inanç sistemleri ölümden sonrasının var olduğunu söylerler. yani dünya hayatında yaptıklarının meyvesini alacağın ya da cezasını çekeceğin bir yerin var olduğunu beyan ederler. şimdi bu bakış açısıyla baktığımızda, eğer dünya hayatı bir sınavsa, insanın bu sınav esnasında heyecanlanması normalidir. ama heyecanı sınavı yapıp yapamayacağı ile alakalıdır. bildiklerinin, yaptıklarının öğretmenin istediği cevaplarla uyuşması gerekir ki başarılı olsun. ölüm ise sınav kağıdını öğretmene verme işlemi gibidir. tam da cuk oturmuştur. artık geri dönüşü olmayan bir yola girilmiştir. ne kadar istersen iste kağıdı geri alamazsın. ama yine de kağıdı veriş anı abartılacak bir olay değildir. ama insanlar ekseriyetle abartırlar.

inanmayan biri açısından: yazıya başlarken çok haklı gerekçelerim vardı ama bir an sonsuza kadar yok olma düşüncesinin yeterince korkutucu olduğu kanaatine vardım. gerçekten inanmayan insan (yani üzerine yeterince düşünerek bu kararı almış olan kişi) cesur insandır. hem toplumun yaygın davranışlarının aksini yapacak cesareti gösterecek hem de sonsuza kadar yok olma fikriyle baş edebilecek.

yazıya başladığım fikirle bitirdiğim yer uzak kaçtı ama böyle gelişti ne yapalım.