bugün

indiana jones and the kingdom of the crystal skull

--spoiler--
Gelelim filmin aksiyon sahnelerine. Bizim spielberg'e akıl öğretmeye haddimiz yok. Hatta filmin ilk bi iki sahnesinde bile spielberg'in hiç de öyle dendiği gibi özensiz bi reji çıkarmamış olduğunu gördük. Amerikalı asker korumaların telef edildiği sahneyi hatırlayın bakalım. Sıradan bi yönetmen bu sahneyi nasıl çekerdi. Kamera Rusları gösterirken adamlar birden silahlarını doğrulturlar ve ateş etmeye başlarlardı. Bu basit sahneye Spielberg dokunuşu, öndeki subayın yere çömelmesi, arkasındakilerin sanki dans eden revü kızları gibi teker teker yanlara açılmaları ve silahlarını ateşlemeleri.. şipil abi yine formdaydı.

Ama şipil'in yönetmenlik tarzında bi nokta var ki, her filminde hissedilir, bu filmde biraz abartmıştı. O da rahatlığı.. şipil'in her filminin her aksiyon sahnesi "ben bu sahneyi götümle bile çekerim" rahatlığı mesajı taşır. Bu açıdan kubrick'in çok üstündedir. Kubrick şipil'den ne kadar üstün olursa olsun, set hakimiyeti açısından şipil'le yarışılamaz. Hatta belki sete hiç senaryo bile getirmeyen hitchcock bile şipil kadar hakim değildir sete. Gerçi ayrı zamanların yönetmenleri, kıyaslamak yanlış olur.

Şipil, bu rahatlığı bu filmde biraz fazla abartmış işte. Bu bilinçli miydi bilmiyorum ama bu kadar lakayt olunca benim gibi filmlerdeki devamlılık hatalarına zerre dikkat etmeyen bi adama bile her plan değişiminde devamlılıktaki tutarsızlıkları gösterdi ne yazık ki. Bi an suratı gülen karakter plan değiştiğinde asık suratlı, tekrar plan eski haline geldiğinde gülen yüzlü olunca eh az biraz kopuyorsun filmden. imdb sayfasında devamlılık hatalarının listesi çıkarılmış, bi bakın derim oraya.

Biz yine de sadece aksiyon sahnelerindeki performansa bakalım. Birinci aksiyon bölümü gerçekten iyiydi, hatta film hep böyle gitsin, ben o kadar da hoşnutsuz ayrılmam buradan demiştim. Sonraki aksiyon sahnesi şehir içinde geçti ama bi aksiyon hissiyatı vermedi. Mezarlık sahnesi falan aksiyondan sayılmazdı bile. Ve ilk defa bi indy filmi aksiyonsuz uzuuuun bi süre bize bilmeceler falan izletti durdu. Ki bu bilmeceler de herhangi bi dini mit kaynaklı olmadığından hiç önemsemeden seyrettik biz de.

Sonra sonunda ormandaki kovalamacaya gelindi. Tamam şipil yine üstüne düşeni yaptı ama koca bi sahne bi türlü istediğimizi bize vermedi. Birincisi zaten indy değildi aksiyonu yaşayan, mutt'tı. ikincisi az biraz karambole düşme anları vardı -ki şipil'in tarihçesinde karambole düşen aksiyon sahnesi yoktur, bu belki ilk örnektir-, hatta evde film seyretmeye alışmış biri olarak, bi sahnede ne olduğunu tam anlayamadığımda gayrı ihtiyarı elim öne hareketlendi (space tuşuna basıp geri almak için), abartmıyorum.

Karıncalar falan derken finale gelindi ve tüm final aksiyonsuz bitiverdi. Onun yerine aşırı görkemli cgi sahneleri seyrettik ki indy filmiyle bu sahnelerin ne alakası vardı. Nerde musa'nın sandığının Nazileri telef ettiği final, nerde temple'ın köprü finali, nerde indy'nin üç aşamayı geçip kaseye ulaştığı final, nerde bu kapı açmaktan, uzaylı görmekten, uçan daire kalkışı seyretmekten ibaret aksiyonsuz final.

Bi de kardeşim bu seyrettiğimiz indy lan indy, john mcclane değil. Bu adam kıç kadar bi put için binbir bubi tuzağından geçmeyi göze alan, cortez’in haçı için bütün hayatını onu bulmaya adayan bi arkeologdur. Bu filmde adam tüm tarihlere ait arkeoloji eserlerinin olduğu odaya giriyor ama heyecanlanmıyor bile. Oysa kaseyi koruyan şövalyelerden birinin mezarını bulduğunda ne biçim heyecan yapmıştı, elsa da demişti zaten "baban gibisin, okul çocuğu gibi heyecanlı".. hatta mekan yıkılırken benim bildiğim indy kahrından ağlardı be, beni de bunlarla gömün der yere yıkılırdı.

Neyse, şimdilik bu kadar (oha daha hala yazacakların mı var), ikinci seyredişten sonra bu sefer de meziyetlerini yazmak nasip olur inşallah.
--spoiler--