bugün

indiana jones and the kingdom of the crystal skull

--spoiler--
Olmamış filmdir ama bu olmamışlığının temel sebepleri senaryosu yüzünden değildir kanımca. Tamam senaryosu oldukça kötü ayrı, ona da değineceğiz ama galiba ne senaryo yazılırsa yazılsın bi olmamışlık hissi verecekti izleyiciye. Çünkü alt edilemeyecek çok başat sorunlar var.

Birincisi filmin geçtiği zaman. Indy serisinin beğenilmesinin en büyük sebebi filmlerin otuzlu yıllarda geçmesi ve bunun yarattığı atmosferdir. Dünya, ikinci dünya savaşının eşiğine gelmiş, Avrupa nazizmin baskısını hissetmeye başlamış, hitler güçlenmek için olmadık işler peşine düşmüş ve indy de bu hengame içinde yerini almıştır. Harrison ford'un yirmi yaş yaşlanmış olması ve filmin, bırak bi güzelliği, olabilecek en çirkin dönem sayabileceğimiz ellilerde geçmesi filmin en büyük eksisidir.

Bu elliler o kadar çirkindir ki başka filmlerde bile bu zaman dilimi hep çirkin bi zaman fonu olarak kullanılmıştır. Pleasantville'de bu zamanlar amerika'sı cehennem gibi sunulmuştur. Back to the future'da marty gidip gidebileceği en kötü zamana gitmiştir. Öyle ya, elliler amerika'sı insana sürüsüne bereket çirkinlikler sunmaktadır çünkü. Yirmi sene önce nazi propagandası neyse, ellilerdeki anti komünist propaganda o kadar bayağıdır ki tarifi mümkün değil. Moda desen diğer bi çirkin dönem olarak saydığım seksenlerle yarışacak bayağılıktadır.

O yüzden bi senaryonun bu zaman diliminde geçmesi el mahkum olduğundan bu sorun altedilemeyecek, izleyiciye otuzların albenisi ve alışık olduğumuz indy atmosferi sunulamayacaktır illa ki. Last crusade'de zeplin görmek bile ne kadar güzeldi oysa, bu filmde harley davidson görmekle kıyaslanabilir mi hiç..

Ama zaten filmi çekenlerden bu minvalde açıklamalar tersi düşüncelerle gelmişti. indy'nin farklı bi zaman diliminde sunulmasının çok hoş olabileceği fikrini söylemişlerdi. Bu yeni bi deneme idi film yapımcıları için ama bence tutmadı.

Ha şu var, bu sorun -ki eğer sorun olduğu baştan kabul edilseydi- basit bi iki numarayla çözülebilir, ya da en azından çözülmesine çalışılabilirdi. O da indy'yi bu filmde Amerika yerine yine asya kıtasında seyrettirerek. işte geldik filmin ikinci sorununa.

Film sadece -kuzey ve güney- Amerika kıtasında geçiyor. Oysa indy Avrupa ve asya'ya gidip duran bi adamdır. Raiders paso kahire'de geçer, temple Uzakdoğu ve hindistan'da, crusade Avrupa ve hatay'da.. indy'yi kuzey ve güney amerika'da dolaştırdığınızda alışık olduğumuz indy atmosferini yakalama şansınız baştan yok olur. Eğer bu filmde de indy, misal arap yarımadasına gelseydi, o zaman otuzlar ve elliler arasındaki fark bu kadar bariz olmayabilirdi. Arap ülkeleri zaten belli bi tarihe sıkışmış yaşayan memleketler, sadece nazi baharatı eksik olurdu filmde ama onu da kabullenirdik.

indy'nin asya'ya gelmesi, klasik indy atmosferini yakalatırdı diyorum ya, çünkü eğri oturup doğru konuşmak gerekirse indy serisi aşırı derecede oryantalist, hatta belli okumalara göre ırkçı bile sayılabilecek bi seridir. Büyük beyaz kurtarıcı gözüyle doğuya bakılır ve başka filmler için handikap sayılabilecek bu özellik indy serisinin albenisini oluşturur. indy filmlerindeki müzikler bu oryantalizmi korur ve belli sahnelerde doğu melodilerine benzer müzikler dinlemek filmden aldığımız keyfi arttırır. E hadi indy’yi bu sefer de Amerika kıtasında dolaştıralım dediğiniz anda, hele bi de ellilerde geçince, film indiana jones filmi olmaz.

O yüzden hep söylenen şu lafa katılmıyorum ben. Buna klasik bi indiana jones filmi deniyor fakat ben o aradığım indy havasını bu filmde yakalayamadım. Hatta ford oynamasaydı, bu film başka bi film olarak çekilseydi, indiana jones taklidi bile demezdim filme. O derece yabancı durmaktadır seriye çünkü.

Gelelim üçüncü soruna. Bu da yine hangi senaryo olursa olsun aşılamayacak sorunlardan biri. O da indy'nin yaşı.

indy'nin yaşlandığını kabul ediyorduk ama bunun indy'yi bu kadar yok edeceğini beklemiyorduk açıkçası. indy raiders'daki gemide marion'a ağrımayan yeri olmadığını söyleyecek kadar ordan oraya hoplayan, zıplayan, yaralanan bi karakterdir. indy sabit durursa indy olmaz. Bu film, ilk aksiyon sahnesi boyunca gördüklerimiz gibi devam etseydi filmden belli bi doyum alabilirdik fakat sonrasında indy neredeyse hiç aksiyona dalmadı. O araba kovalama süresince bile genellikle araba kullandı durdu, aksiyonu mutt yaşadı. Ben adam altmış yaşında bile olsa razıydım insanüstü aksiyonlarını görmeye. Bu kadar sabit bi indiana jones olmaz.. olmamalıdır.

Hatta o mezarlık sahnesinde oradan buradan zırt pırt çıkıp hareket etmeden aksiyon yaratma çabalarını son derece itici bulduğumu da belirtmeliyim.

Gelelim sadece bu senaryoya ait sorunlara. Birincisi hikaye.

Indy neden bu filmde, filme gitmeden önce kimsenin adını bile duymadığı bi şey arıyor ben bunu anlamadım. Tamam belki sankara taşları da bilmediğimiz bi şeydi ama ilk filmde musa'nın sandığını, üçüncüde kutsal kase'yi arayan indy başka bi şey bulamadı mı ki oturup sadece maya altın şehrini arıyor, kristal kurukafalarla uğraşıyor. Indy'nin aradığı şeyler dini mitlerin kalıntılarıdır. Indy'nin albenisini yok etmek, national treasure gibi bi film ortaya çıkarmak için bu kadar kasmalarının sebebini anlayamadım ben.

Bi zamanlar çekilmesi olası dördüncü senaryoda -o zamanlar ingilizcem biraz zayıftı ama eğer doğru anladıysam- indy türkiye'ye gelip nuh'un gemisini arıyordu ve düşmanlar gene Nazilerdi. Galiba Naziler, hitler'i tekrar canlandırmak için gemiyi arıyorlardı. Mükemmel bi indy hikayesi olurdu bu. Klasik düşmanlar, oryantalist bi mekan.. indy dediğin budur çünkü.

Düşman dedik de, gelelim bu filmin düşmanlarına. Ruslar.. birincisi dünya ruslar'ın Naziler kadar düşman olduklarına bu kadar kanaat getirmiş mi ki filmin düşmanları Ruslar oluyor yahu.. irina, indy'yi kurukafaya baktırırken amaçlarından bahsediyor, tüm dünyayı zor kullanmadan komünist yapacaklarından söz ediyor, ben de içimden e iyiymiş yahu diyordum eaheuaheuah.. ama tamam filme giderken bunu göze almış ve kabullenmiştim. Ben de filmde Rusları kötü adam olarak belleyecek, filmden zevk almaya çalışacaktım. Fakat film üstüme üstüme gelmeye başladı.

Birincisi indy'yi kızıllara karşı devlet güdümünde yıllarca ajanlık yapmış biri olarak resmetmeleri baştan indy sempatisini yok eden bi şeydi. Bunu görmezlikten geldim.

irina'ya laf sokmak istediğinde, "afedersin, "yoldaş" demek istemiştim" demesini -sanki yoldaş lafı kötü bi lafmış gibi- görmezlikten geldim.

Kızıl olmaktansa ölürüm daha iyi diye eylem yapan kitleyi yüceltip pankartlarının Rusların arabalarının üstüne düşmesi sahnesinin altına espri değil bayağılık yattığını düşünsem de, hadi bunu da görmezlikten geldim.

Ama ne kadar uğraşılırsa uğraşsın, Ruslar Naziler kadar antipatik olamadılar film boyunca. Gerçek bi karikatürize kötülük hissiyatı veremediler. indy de karşısında gerçek bi düşman bulamadı bu yüzden. Bu filmin en büyük eksikliklerinden olduğu söylenen mevzuya geliyoruz şimdi de.

Raiders'da hitler musa'nın sandığına sahip olmamalıdır, indy'nin tarafını tutarız.
Sankara taşları mola ram'ın eline geçmemelidir, indy'yi tutarız.
Kutsal kase'ye hitler elini sürmemelidir, indy'yi tutarız.

Ee.. bu film? Beni bırak, izleyicinin çoğu bu filmde indy'nin savaştığı bi tehlike hissettiler mi ki.. tamam indy bi şeyler arıyordu falan ama niye arıyordu, neyi önlemeye çalışıyordu.. yok. Filmin hikayesi başat bi eksiklik içeriyor, filmde ana karaktere motivasyon sağlayacak bi ana tehlikenin yokluğu bariz hissediliyordu. Hatta crusade'de indy maceraya kutsal kase'yi bulmak için değil, babasını kurtarmak için dahil oluyordu. Bu filmde ise ruslar'ın elindeki mary'nin marion olduğunu filmin ilk yarısı boyunca hiç bilmedi bile. Ne büyük hata..

spielberg hakkındaki yazılarımı sonraki entry'ye saklayayım (haddinden fazla uzun yazıları sözlük kabul etmiyormuş da)..

--spoiler--