bugün

indiana jones and the kingdom of the crystal skull

Yönetmenliğini Steven Spielberg'in yaptığı, görüntü yönetmenliği koltuğunda daha önce War Of The Worlds, Munich, Azınlık Raporu, Saving Private Ryan gibi başka Spielberg filmlerini de yöneten Janusz Kaminski'nin oturduğu, başrollerinde daha önceki Indiana Jones serisi filmlerinde de oynayan "Kamçılı Adam" Harrison Ford ve Bob Dylan'ın hayatını anlatan I'm Not Here, Elizabeth Golden Age, Babel, Lord Of The Rings Serisi gibi filmlerde oynayan Oscar ödüllü oyuncu Cate Blanchett'in oynadığı, ayrıca bu 2 usta oyuncuya başrollerini de oynadığı Transformers ve Disturbia filmleriyle yıldızı paryalan genç aktör Shia LaBeouf'ün eşlik ettiği fantastik Indiana Jones Serisinin son filmidir.

Filmin dikkati çeken ilk tarafı serinin diğer filmlerinde de olduğu gibi bir an bile eksilmeyen, yavaşlamayan temposu oluyor. Zira değişik ve gizemli coğrafyalarda şifreler ve esrarengiz düşmanlara karşı verilen nefes nefese mücadeleler üzerine çekilen sinema filmlerinin en önemlisi olan Indiana Jones Serisi, özellikle son 10 sene içinde tekrar popüler olan bu anlayıştan hareketle çekilen National Treasure ve Da Vinci Code gibi filmlerin elinden de alıyor türün hakimiyetini. Zira Indiana Jones Kristal Kafatası Krallığı filminin izleyicilere sunduğu yüksek tempo ve müthiş görsel efektler türün diğer filmlerinin arasından kolayca sıyrılmasına yetiyor.

Bununla birlikte film; bugün bile bütün insanlığın kafasını kurcalayan uzaylıların varlığı sorunu ve uzaylıların geçmiş binyıllarda Maya Toplumunun günümüz teknolojisiyle bile anlaşılması mümkün olmayan uygarlıklarının uzaylılar tarafından mı yapıldığı sorusunun cevabını 1957 ABD - SSCB Soğuk Savaş Dönemini fon olarak kullanarak arıyor. I.J. Kristal Kafatası Krallığı, filmin ilk bölümünde Soğuk Savaş Döneminde ABD'de yaşanan komünist avının ne derece hastalıklı bir psikolojik hal aldığını da net bir şekilde gözler önüne seriyor bu fonu güzel bir şekilde kullanarak.

Oyunculuklara gelirsek; 60'ına gelmeden kafasında takkesi, elinde tesbihi ölmeyi beklemenin doğal sayıldığı toplumumuz için 66 yaşındaki Harrison Ford'un tempo ve heyecanın 1 dakika bile düşmediği böylesi bir aksiyon filminde nasıl oynayabildiği sorununun karşılığı yoktur eminim. Zira filmin başından sonuna kadar mermilerden kaçan, nehirlerden aşağı atlayan, hareketli arabaların üstünde çekirge gibi sıçrayan birisinin 66 yaşında olabileceğini düşünmek herhangi bir insan için bile fazlasıyla iddialı olacaktır. Başrolün diğer oyuncusu Cate Blanchett için böylesi güzel şeyler yazamayacağım. Filmin başından sonuna kadar o donuk ve mavi gözleriyle sert bakışlar atan, rahatsız eden Rus aksanıyla askerlerine emirler yağdıran; sert, acımasız ve gözükara komutan/bilim kadını rolünü sert bakışlar ve hindi gibi kabarıp yürüyerek oynayabileceğini sanan aktristin filmin bitmesi için dualar ettiğine yemin bile edebilirim. Bir çok ödül sahibi Cate Blanchett'in içinde sırıttığı bu aksiyon filmi bence kariyerindeki ender başarısızlıklardan biri olacaktır.

Bununla birlikte son dönemlerde sinema izleyicilerinin iyice aşina olduğu Shia Labeouf filmde aklı sürekli olarak jöleli ve şekilli saçlarında olan, bıçkın bir delikanlıyı canlandırıyor. Genç aktörün aksiyon sahnelerinde ortaya koyduğu performansı, rolü oyunculuk açısından büyük maharetler gerektirmese de onun ne kadar iyi ve gelecek vaadeden bir oyuncu olduğunu açıkça gösteriyor.

Özetle yapımcılığını Star Wars Serisini de yöneten efsane yönetmen George Lucas'ın yaptığı Indiana Jones serisinin bu son filmi barındırdığı yüksek tempoyla türün meraklılarını tatmin edeceğe benziyor. Sovyet ajanlarıyla girdiği kıyasıya bir rekabetle kristal kafatası ve çevresinde şekillenen efsaneye tanıklık eden Doktor Indy'nin bu son macerasını herkese tavsiye ediyorum.