bugün

günümüzde değişen sol

Karl Marx'ın David Ricardo ve Adam Smith'in ortaya koyduğu Ekonomik-Politik paradigmaları işçi ve emekçi sınıfının manifestosu haline getirirken izlediği yolun günümüzde post-marksist teorisyenlerin aracılığıyla 18. yüzyıldan 21. yüzyıla değişen bilimsel ve teknolojik gelişmelerin üzerinden bu sefer emek teorisinin sermaye ile uzlaşması ve birikim teorisinin , emek çeşitlerinin , işçi sınıfının politik özne konumunun önemini bilişim çağının zorunlu kıldığı yeni üretim ve emek türleri ile daha karmaşık hale gelen üretim ilişkilerinin burjuvazi devleti ve demokrasisi altında sermaye sınıfının devleti olgusu altında dayatılan değişmiş gibi gösterilen soldur.

Geleneksel solun değiştiğini kanıt olarak çeşitli fikirler ortaya atılmıştır.

1- Sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan fabrika üretiminin ve kentlerde merkezileşen üretim araçlarının ve proleterlerin bilişim ve teknoloji devriminden sonra yavaş yavaş dağıldığını ve üretimin artık sadece fabrikalarda sınırlanmayan bir süreç olduğu olgusu:

- Fabrika üretimi önemini asla yitirmemiştir. Bugün emperyalist tekellerin ucuz hammadde ve işgücü olan değişik coğrafyalarda özellikle kendi patenti altında milyonlarca çocuk işçi ve ucuz emek gücü olarak yerli halkı kullanmaktadır. Fark şudur ki , kapitalizm döneminde burjuvazi bu fabrikaları kendi ülkesinde kurmaktan çekinmeyen sermaye sınıfı ve patronları sömürdüğü işçilerin tepkisi çığ gibi büyüdüğü için korkusundan ve olası grev , iş bırakma gibi eylemlerden karına zarara gelmemesi adına işini garanti altına almaya bakmaktadır. Bu bakımdan işçilerin kent merkezlerinden kovulduğu da bir gerçektir. Ancak bu kovulma süreci fabrikaların ortadan kaldırmamıştır. Aksine fabrikaların çeşitli kollara ayrılıp küçük fabrikalar ve imalathaneler şeklinde parça bazında ürtim yapan emek sektörleri haline getirmiştir. Bu şekilde de işçi kitlesinin nüfus baskısını tek bir fabrikada omuzlamak istemeyen patronlar sömürüyü bu ufak çaplı imalathanelerde taşeronlara devretmişlerdir ve sorumluluklarını azaltmışlardır. işçiyle birebir muhatap olmaktan kurtulmuşlardır.
Gelişen teknoloji aksine işçi sınıfını yok etmemiştir. Gelişen teknolojiye uygun olarak o teknolojide AR-GE çalışmaları yapabilecek yeni teknisyenlerin ve karlı uygulamalar için deneyimli ustaların eğitilmesi süreci ortaya çıkmıştır.

2- Beyaz yakalı - Mavi yakalı işçi ayrımında fabrikalarda üretici durumunda olan işçinin ofis çalışanları karşısında bilişim teknolojisinin yeni üretim araçları ve ürettikleri yeni duygusal emek türleri karşısında politik özne konumunun zayıfladığı olgusu.

Gelişen teknoloji aksine işçi sınıfını yok etmemiştir. Gelişen teknolojiye uygun olarak o teknolojide AR-GE çalışmaları yapabilecek yeni teknisyenlerin ve karlı uygulamalar için deneyimli ustaların eğitilmesi süreci ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan beyaz yakalı ve mavi yakalı işçiler arasındaki ayrım üretim araçları üzerinde tekeli bulunan sermaye sınıfının manipülasyonları ile zaman zaman artsa da eğitim ve hizmetiçi kurslarla ve işçinin bizzat uygulamak zorunda olduğu teknolojinin bilgisine sahip olması zorunluluğu nedeniyle aslında beyaz yakalı ve mavi yakalı işçiler arasında işbirliğini de zorunlu hale getirmiştir. Ancak yapılan işin uygulayıcısı ile o işin teorisyeni ve planlayıcısı arasındaki popülasyon farkı ve işin somutlaştırılması sürecinde elbette işçinin makine ve teknoloji karşısındaki güçlü konumu asla değişmemiştir.

3- Üretici olmayan ve üretici olan emek arasındaki farkın ortadan kalktığı.Uzlaşmaz işçi ve sermaye mücadelesinin artık
bir sınıf çatışması olmaktan ziyade giderek sınıf uzlaşması ve işbirliğine doğru giden yapısı. vs...

Bunun dışında devletin bürokratik kademelerinde çalışan ve ofislerinde neskafe yudumlayıp bilgisayarlarında soltaire oynayarak borsa ve serbest rekabet yasalarının hakim olduğu iş kurumlarında emek ve vakit öldüren beyaz yakalıların aslında kapitalist sistem içerisindeki konumu mavi yakalı olanlara nazaran daha zorlaşmıştır. Bugün üniversite mezunu olup da iş bulamayan geleceğin beyaz yakalı işçilerini artık daha zor koşullar altında nitelikten ziyade niceliksel rekabette somutlaştırmak zorunda oldukları bir sidik yarışı beklemektedir.

Açıkcası 70'li yıllara kadar yarı sömürge bir devlet üzerinde uygulanan kapitalizm 80'li yıllardan itibaren kapitalizmin bir zamanlar sosyal devlet - refah devleti diye işçileri ve emekçileri idare etmenin bir yolu olarak kullandıkları mali oligarşilerin ulusal oligarşilere dayattığı sözde devletçilik gümrük kapılarının 24 Ocak karaları ile açılıp meta ihracı yoluyla zincirlerini kırması sebebiyle sömürünün emperyalist bir konum kazanması ve vahşi kapitalizmin artık emekçi ve işçinin gözünden kaçırmadan açıkca uyguladığı faşizm ile değişimini ortaya koymuştur. Bu bakımdan söylenebilir ki değişen sol değildir , değişen kapitalizmin politikaları ve sermaye sınıfının kendisine ayarttığı yeni politikacılardır.*